Hatırlarsanız, birkaç yıl önce Erzurum’da ‘Marka Şehir’ toplantısı yapılmıştı.
Avrupa şehir şartını şerh ederek, şehrin geleceğe yürüyüş rotasının belirlenmesine katkıda bulunmaya çalışan bir kalem olarak bu etkinliği alkışlamıştık. Hatta takdirimizi kişisel boyuttan sivil toplum etkinliği mecrasına taşımış, ENER açıklaması şeklinde toplumsal talebi harekete geçirmeye çalışmıştık.
Açıklamamızdan kısa bir alıntı yapalım;
“Marka Şehir” hedefine sosyal, ekonomik ve kültürel alanda şehri kalkındırmakla ulaşılabilir. Sadece sektörel atılımlarla şehri “markalaştırmak” mümkün değildir. Topyekûn bir kalkınma hamlesiyle şehirde işsizliği azaltmak, ekonomik yapıyı sağlamlaştırmak, teknoloji ve bilimsel üretimi zirveye çıkarmak, “zenginlik devrimini” tahakkuk ettirmek “marka şehir” olmanın temel koşullarıdır.
Ulusal raflarda markalı ürünleri olan, dünya çapında patent sahibi mucitleri, bilim adamları bulunan şehirler, marka şehir olma ipini daha erken göğüsleyebileceklerdir.”
***
Erzurum; aydını, gazetecisi, sivil toplum örgütleri ve üst yöneticileri ile yerel kalkınma için gerekli fikri jimnastik bakımından zengin bir şehir.
Dünyada öne çıkan kavramları gündemine alıyor, üzerinde çalışıyor, şehre uygulamanın yollarını arıyor.
Ancak, bir küçük kusurumuz var, kadı kızında da bulunacak cinsten…
Teşebbüsleri yarım bırakıyoruz, fikri takip özürlüyüz. .
Güzel güzel toplantılar düzenliyoruz, okkalı açıklamalar yapıyoruz. Sonra unutuyoruz.
İşte sözünü ettiğimiz geniş katılımlı ‘Marka Şehir’ toplantısı… Acaba bir sonuç bildirisi yayınlandı mı? Acil eylem planı yapıldı mı? Ortaya çıkan öneriler doğrultusunda teşebbüslerde bulunuldu mu? Bilmiyorum…
KISA VADEDE NELER YAPABİLİRİZ?
Bu konuyu hatırlamama bir köşe yazısı vesile oldu.
Sabah Gazetesi yazarı EMRE AKÖZ, ’Marka kent’ nasıl olunur?’ Başlıklı bir yazı kaleme aldı. Okumanızı tavsiye ediyorum.
Aköz, bir gurup sivil toplum kuruluşu yöneticisi ile birlikte Tokat’a davet edilmiş.
Neden mi?
Kendi yazısından okuyalım:
“Geçen hafta sonunu, gastronomi dünyasından arkadaşlarla birlikte Tokat’ta geçirdim... Organizasyonu Vali Cevdet Can ve Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu’nun yanı sıra, Mutfak Dostları Derneği Başkanı Zeynep Kakınç ve Anadolu Halk Mutfağı Derneği Başkanı Adnan Şahin yapmıştı, dediğimde... Haklı olarak etkinliğin, bir "yöre lezzetlerinin tadımı" olduğunu düşüneceksiniz.
Hâlbuki "Tokat yemekleri" olayın sadece bir bölümünü teşkil ediyordu. Asıl amaç farklıydı: Vali Can ile Başkan Eroğlu’nun ortak hayali olan, "Tokat’ı marka kent yapmak" çabasına katkıda bulunmaktı... Birçok kent yöneticisi, şu anda aynı hayali paylaşıyor. (İki yıl önce aynısına Bayburt’ta şahit olmuştum.) Bunun için de "tanıtımın" çok önemli olduğunu düşünüyorlar.
***
Evet, doğru düşünüyorlar!
Marka kent hayaliniz varsa , besmelesi kesinlikleTanıtım!
Bunun için büyük düşünmek ve doğru yöntemi seçmek gerek.
Doğru tanıtım ‘Erzurum’u Erzurumluya tanıtmak’ değil, elbette…
İyi planlanmış, etkili, özgün etkinliklerle bu şehrin namını ülkeye, dünyaya duyuracaksın.
Bunun için de Tokat gibi, diğer iller gibi büyük organizasyonlarla memleketin etkili kişilerini, kalemlerini Erzurum’da misafir edeceksin.
Birkaç saat, bir gün değil… Birkaç gün.
Şehrin, bir kültür ve tarih hazinesi…
Açık hava müzesi…
Palandöken gibi bir büyük doğal konukevin var!
‘Buyurun, Erzuruma, misafirimiz olun’ daveti, karşılıksız kalacak davet değil…
Bunun için TAHTARAVELLİ TANITIM modelini öneriyorum.
Bir yandan davet edeceksin onlar gelecekler, diğer yandan kültür, turizm, tanıtım elçileriyle bıkmadan usanmadan ‘tanıtım çıkarmaları’ yapacaksın… İstanbul’u, Ankara’yı, isabetle tespit ettiğin küresel merkezleri ziyaret edeceksin.
Bu gibi organizasyonları yüzünün akıyla başaracak vizyona sahip olduğunu şu ana kadarki icraatlarıyla gösteren Sayın Mehmet Sekmen, ‘Marka şehir tanıtım günleri’ etkinliklerinin öncüsü, önderi olamaz mı? Üniversite ve sivil örgütlerin katkılarını sağlayarak, tabii ki…