Türkiye'de köklü değişimler deyince akla hiç şüphesiz Turgut Özal gelir. Standartları sarsan dış politikası ile ekonomi gözlüğünü takarak iş başı yapan Özal, Türkiye'nin dışa açılan kapısını tabiri caizse kırarak açmış, serbest piyasayla ülke ekonomisinde bir devrim yaratmıştır.
Turgut Özal? Türk Bürokrat, siyasetçi ve devlet adamı. O bu vb. belli isimler altında tanıtılsa da bu sıfatlardan çok daha ötesi? Babasının memuriyeti neticesinde oradan oraya geçen hayat karmaşasından Cumhurbaşkanlığına uzanan bir yol Turgut Özal'ın daha doğrusu Halil Turgut Özal'ın yolu. İlk başarısı burslu olarak İTÜ Elektrik Mühendisliği bölümünü kazanarak gerçekleşti. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi, onunda aramızdan büyük bir isim olarak ötelere göçüp gitmesi tesadüf değildi. DPT Müsteşarlığı, Başbakanlık Müsteşarlığı, Başbakan Yardımcılığı, Başbakanlık derken Türkiye Cumhuriyetinin 8. Cumhurbaşkanı olarak türlü spekülasyonlarla ayrıldı aramızdan. Ekonomi dünyasının içinden çıkıp gelişi onu tüm liderlerden farklı bir noktaya getirdi. Onun yükselişi Türkiye'nin yükselişi oldu. Liberaldi? Serbest Ekonomiyi ülkeyle buluşturdu. Muhafazakârdı? Fakat modernizmle yoğurduğu farklı bir bakışı vardı. Turgut Özal'ın bizzat isteğiyle yazılan Mehmet Barlas'ın "Turgut Özal'ın Anıları" adlı 216 sayfalık kitabında 8. Cumhurbaşkanının merak edilenleri cevap buluyor. Kitapta, Kastelli Olayı, ANAP'ın kurulduktan kısa bir süre sonra iktidar oluşu, Özal hükümeti, Hayali İhracat ve Manevi yönüne dair yaptığı samimi açıklamalarıyla doyumsuz sohbetine davet ediyor bizi Özal.
Abidin Cevher Özden, nam-ı değer Banker Kastelli. Türkiye bankerliği onunla öğrendi. Siyasi çalkantılara ve Özal'ın Başbakan Yardımcılığından istifasına yol açan bir skandala imza atarak kazındı hafızalara. Mehmet Barlas'ın bu olayın iç yüzünü sormasına karşılık Özal, " Kastelli'nin batmasının sebebi, mevduat sertifikası satması değil... Bugün Amerika'da bile yapıyorlar bunu... Bizden öğrendiler hatta... Kastelli'nin hatası, aracılık edeceğine, kredi veriyor. Üstelik inşaat gibi uzun vadeli yatırımlara aktarıyor elindeki fonları Yani geri ödeme gecikirse, iş biter, kopar" şeklinde açıklıyor. Kastelli Olayı sonrası durumu düzeltmek için çeşitli tedbirlerin alındığını söyleyen Turgut Özal, Başbakan Ulusu'nun gelip Maliye Bakanı istifasını istediklerini bildirdiğini, Maliye'ye kimi getirecekleri sorusunu sorduğunda da Adnan Başer Kafaoğlu'nu yapacaklar diyerek Özal'a laf atarcasınaKafaoğlu olursa, sizin karışmanızı istemez" gibi bir şeyler söylediğini bunun neticesinde deişin tükenme noktasına geldiğini ve devam ederse kaybedeceğini düşündüğünü söyleyerek istifasını verdiğini anlatıyor. Sonrası bir 'Allahaısmarladık'?
Anavatan Partisi darbe sonrası gelen ve 9 yıl aralıksız süren bir iktidarlık serüveni yaşadı. Yolculuğunun devamı koalisyon hükümetlerine, son olarak da Demokrat Parti ile birleşmeye kadar gitti. Partinin kurucusu ise devrilen siyasi iktidarın 'adamı' Turgut Özal'dan başkası değildi. Özal, ANAP'ın kuruluşunun eşyanın tabiatına ters olduğunu savunuyordu. Zira ona göre, devrik bir siyasi iktidarın adamının onları deviren askerlerce desteklenmesi tabiata aykırıydı. Ortada herhangi bir ihanetinde olmaması bunu perçinliyordu. Özal bunu çok net bir biçimde tanımlıyor: "Demek ki Allah, Türkiye'ye yeni bir kapı açmaya karar verdi... Bu suretle, çevremizdeki ülkeler krizler yaşayıp, aşağı doğru giderken, Anavatan döneminde Türkiye başarıları ile ortaya çıktı. Yani, Anavatan'ın iktidar olması da, bir nevi eşyanın tabiatına aykırıdır. Bazı şeyler var ki, bunları biz kontrol edemeyiz... Tarihi kaderi vardır ulusların... Üç aylık çalışma ile doğru dürüst kadrolarını henüz kuramamış bir parti iktidar olacak"...Özal'ın ilahi bir etki olarak ifade ettiği iktidarlık hiç kuşkusuz büyük bir zaferdi. Fakat yalnızca Özal'ın değil Türkiye'nin zaferiydi?
Aksiyon Dergisindeki yazısında Mehmet Baki, Özal ile ANAP'ı bir bütün olarak ifade ediyor. Baki: "ANAP, Özal demekti. 12 Eylül öncesinde kardeş kavgasıyla birbirine düşürülen Anadolu halkını göğsünün üstünde kilitlediği iki eliyle birleştirmiş, herkesin başbakanı olmuştu. 12 Eylül'ün çatışan taraflarını ANAP'ta döt siyasi eğilimi kucaklayarak birleştirdi. Özal, siyasetten önce ekonomi, bürokrasi ve iş dünyasına verdiği güveni, milletine ve onun geleceğine aşılamıştı".
80 Darbesinin karanlığının ardından ANAP'la gelen aydınlık Türkiye'de yeni başlangıçların mimarı oldu. Özal'la Liberalleşmeye gebe politikalar, yükselen ekonomiyle yeni bir Türkiye anlayışını doğurdu. Teknokratlarla bezeli siyasi kadro hiç şüphesiz başarıya giden yolda önemli bir unsur oluşturdu. Ve Anavatan Partisi "orta sınıfın partisi" imajıyla çıkıp geldi hayatlarımıza. Özal, politikalarının Operasyonel bakanlıkları azaltıp,
devlet bakanlıklarını artırmayı amaçlayan bir doğrultuda ilerlediğini ve böylece demokrasi devrinin en küçük sayılı bakanlar kurulunu oluşturduklarını söylüyor.Sonuç itibariyle de mevcut kabinede 13 tane operasyonel bakanlık, 8 tane de devlet bakanlığı olmuş. Sürece dair Özal, "Tabii bunu tatbik ederken bir zorluğumuz oldu... Çünkü Anayasa'ya göre, bakanlık kuruluşu ve birleştirilmesi, kanunla yapılıyor. Eskiden bu iş, cumhurbaşkanı tezkeresi ile yapılabiliyordu. Başbakan teklif ediyor, cumhurbaşkanı onaylıyordu... Rica ettik... Konsey İdaresi, kanun kuvvetindeki kararnameyi altı ay uzattı... İlk önce, kabineyi üç devlet bakanlığı ile kurduk... Sonra kanun kuvvetindeki kararnamelerle, bakanlık yapılarını değiştirdik... Operasyonel bakanlıklardaki arkadaşlardan bazıları devlet bakanı oldu. Evren'le bunları başından pazarlık ettim... Bunu yapamazsak, ben hükümeti kuramam dedim. Bunu yazıyla bildirdim. Çünkü o zaman, Evren Paşa'nın kendisi değil ama Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği, büyük zorluklar çıkartıyordu... Böylece, kurucuların en fazla olduğu ilk kabine kuruldu" diyor.
Gazeteci Faruk Mercan'a göre, " Hiç kimse, artık işlemez hale gelen hantal bir devlet yapısını, 1950'li yıllardan itibaren devlet bürokrasisinde boy göstermeye başlayan ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nden DPT Müsteşarlığı'na, oradan da Başbakanlık Müsteşarlığı'na uzanan yolda devletin kilit noktalarından geçen Özal'dan daha iyi göremezdi. Bürokrasi hayatındaki ilk yıllarından itibaren Amerika başta olmak üzere Batı Dünyasını yakından tanımış olması, Dünya Bankası tecrübesi, ona Türkiye'de hiçbir devlet adamına nasip olmamış bir birikim kazandırdı. Kader adım adım ördüğü kozada onu Türkiye'nin zirvesine taşırken, 1980'den sonra dizginlerini eline aldığı ülkesinin ne kadar önünde yaşadığını 1979'da "Türkiye'nin Çıkış Yolları" nın tartışıldığı sempozyuma sunduğu tebliğde ileri sürdüğü programı ile gösterdi".
Özal döneminde çok tartışılan konulardan biri de hiç şüphesiz hayali ihracat olmuştu. Fakat bu işin asıl dikkat çeken noktası bunu gündeme getiren ismin ANAP'lı Ekrem Pakdemirli olmasıydı. Yani bu defa muhalif sesler diğer partilerden değil Anavatan'ın içerisinden geliyordu. Bu çatırdama herkeste şaşkınlık uyandırdı. Ve tabi ki Turgut Özal'da da? Özal, Pakdemirli'nin başlangıç itibari ile bu işi bilinçli olarak yapmadığını savunuyordu. Ona göre inceleme sırasında ağzından kaçırmış fakat bu açıklamalar ihracatı baltalamıştı. Özal, "Tamamen tecrübesizliktir. Ama bu olay, ihracat hamlesini baltaladı... Ondan sonra, bürokratların kendi aralarındaki çekişmeleri ile Planlamanın, Maliye'nin birbirlerine olan zıtlıkları ile bu iş büyümüştür. Aslında ben bunlara bakıyorum. Siz ileri gitmeye çalışıyorsunuz, bir sürü adam ip takmış geri çekiyor. Hayali ihracatta da, müfettişler, Planlama karşısında daha güçlü olduklarını ispatlamak için, hadiseleri iyice karıştırıyorlar. Ama bütün böyle hadiselere rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ileri gidebilmiştir. Bu olaylara rağmen, hamle devam etti, yapı değişti. Bu hadisenin, yani hayali ihracatın şu faydası da oldu...
Ailesinin memuriyeti neticesinde muhafazakâr havanın dışında bir çocukluk hayatını olduğunu söylüyor Özal. Zira o dönemin memurlarını,"inkılabın kobayları" olarak nitelendiriyor. O zamanlara dair hatırladıkları yılbaşı baloları, cumhuriyet baloları? Anne ve babası da katılmış pek tabi bu organizasyonlara. Fakat gitmeyi kendi iradeleriyle isteyip istemedikleri hakkında pek bilgisi olmadığını ifade ediyor Özal. Dini öğrenmeye başlaması İTÜ 1. Sınıftayken namaz kılanları takip etmesiyle başlamış. Onlardan bu konuda destek istemiş. Bunun akabinde kademe kademe öğrenmeye başlamış dini ve zamanın değerli hocalarının sohbetlerine katılma şerefine nail olmuş. Turgut Özal, "Teknik Üniversite'de bize bu telkini yapıp, yardım eden arkadaş, Kemal Selçuker'di. Bizden iki yıl büyüktü, Elektrik Fakültesi'ndendi. Konyalıydı... Necmeddin'i (Erbakan) de tanıyorum... Benim gibi, pek çok dini bilgi edinen vardı o dönemde... Ezan Türkçeydi, biz Arapça ezan okurduk, ama gizli okurduk... Gümüşsuyu binasında, bir kulübede namaz kılardık... O da gizliydi... Böyle öğrencilerin bir arada namaz kılması, bayağı tehlikeliydi. Galiba Abdurrahman Şeref Bey (Güzelyazıcı) İstanbul Müftüsüydü... İki kere de ona gittik. Onun evinde, biz talebeler çömelmiş dinliyoruz... Sohbetten sonra, Yesari Asım Arsoy, ud çalıp, söylemeye başladı. Tasavvufa meraklıydı... Dini musiki de çalardı. Işığı söndürttü... Ama o çalarken ben yüzüne bakıyorum. "Oğlum gözünü dikme söyleyemem" dedi... Yesari Asım Bey'le, ölümünden kısa süre önce konuştum... Ona, bu olayı hatırlattım" diye bahsediyor o günlerden.
Turgut Özal birçok yönüyle siyasilerin arasından sıyrılıp dimağlarımızda yer etmiştir. Liberal-Muhafazakâr siyasetiyle yeni ufuklar kazandırmış, birçok gönülde taht kurmuştur. Her ne kadar siyasetin yoğun gündemi ve olmazsa olmazı spekülasyonlarla baş etmek durumunda kalsa da nev-i şahsına münhasır üslubu ve dünya görüşüyle o gerçek bir liderdi. Zamansız gidişi akıllarda birçok soru işareti bıraktı. Lakin bilinen o ki eğer dilediği gibi aktif siyasete dönebilseydi birçok şeyin çok daha farklı olacağı tartışılmazdı?
Mariye ÇELİK