üzere havaalanında uçağı beklerken, üzerinde Kızılhaç amblemi olan yabancı bir uçak indi meydana
THY müdürü rahmetli Vedat ağabeye, hayırdır bu uçak neyin nesi diye sorduğumda, hiç unutmam şu cevabı vermişti:
Yalan yok, kıskanmıştım da
Bir gün bizim ülkemizde de böyle şeyler olur mu diye içimden geçirmiştim
Çok şükür yüzlerce örnek var da, beni en çok dünkü gelişme etkiledi.
İsveçin Malmö kentinde yaşayan 4 çocuk babası Emrullah Gülüşken, korona virüs hastası oluyor.
gönderiyor.
yetkililerine sesleniyor.
O ses anında bu cennet vatanda yankı buldu, uçak havalandığı gibi İsveçe gitti ve aileyi alıp getirdi.
İsveç, nüfusu az ama çok zengin bir devlet
Türkiye ise, nüfusu misafirleriyle birlikte neredeyse doksan milyona yaklaşan ama
çok zengin olmayan bir devlet
Demek ki mesele; ne zenginlikte, ne uzay teknolojisine sahip olmakta, ne atom bombaları yapmakta, ne uçan otomobiller
üretmekte
Mesele; merhametli olmak, vatandaşları arasında ayrım yapmamak, insanı insan olduğu için değerli bulmaktır
Zenginlikten ne anlıyorsunuz?
İşte Batının perişan ve biçare halini görüyorsunuz.
Yaşlılar huzurevlerinde ölüyor da günler sonra devletin haberi oluyor.
Misal; Amerikada iyi bir sigorta poliçeniz bulunmuyorsa, bir hastanın korona virüs tedavisinin günlüğü, neredeyse on bin
doları buluyor.
Ya paranız yoksa?
Lafı hiç uzatmadan kestirip atıyorlar:
Geber!
Nitekim manzara da zaten bunun kanıtı
Oysa Türkiye, hiç kimsenin ne ırkına, ne meşrebine, ne diline, ne dinine, ne de kafa kağıdına bakıyor.
İnsan olman yetiyor?
Kim olursan ol, fark etmez
Yurtdışında bir vesileyle bulunan 40 bin civarında insanımız, öyle aylar süren bir operasyonla filan değil, bir hafta gibi kısa
bir zamanda sağ salim vatanlarına uçaklarla getirildi.
Sadece getirilmekle de kalınmadı, tamamı kontrolden geçirildi, tedavi olması gerekenler varsa hastaneye sevk edildi.
Şimdi haydi söyleyin:
Kim büyük?
Hani rahmetli Münir Özkulla Adile Naşitin başrollerini oynadığı Bizim Aile filminde, Yaşar usta, sevgiden ve merhametten yoksun acımasız patron Saim beye, oğluyla gelininin yakasını bırakması için söylemişti ya:
Sen büyük patron, milyarder para babası, emrinde binlerce kişi çalışan
Saim bey
Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm, ben Yaşar usta.
Rahmetli Yaşar usta hayatta olsaydı da, hem ömrünü sanat uğruna tükettiği ülkesinin bu günlerini görseydi, hem de o
dağınık haliyle elinde tuttuğu kasketini sallayarak, Batıya haykırsaydı:
Siz mi büyüksünüz biz mi?
Türkiye büyük, evet; Türkiye büyük...
Çünkü Türkiye, merhametin adıdır.
Çünkü Türkiye, devletin milletiyle etle tırnak olmanın adıdır. Çünkü Türkiye, dar ve karanlık günlerde dayanışmanın adıdır. Çünkü Türkiye, nerede bir aman dileyen görse, dinine ırkına
bakmaksızın yardıma koşan bir ülkenin adıdır.
Genç kızımız Leyla, ta İsveçten biçare babası için bir pusula gönderdi öz vatanına, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca
da, daha mesajın mürekkebi kurumadan
Sevgili dostlar, ülkemin bir ulu çınar olduğunu hep bilmişimdir de, şu sıkıntılı günlerde de, o ulu çınarın dallarının tüm dünyayı saracak kadar çok sevgi yüklü olduğunu gördüm
Sen var ol Türkiye
Sen var ol ki, dünyanın neresinde bir mazlum varsa, nasılsa Türkiye var deyip, umudunu yitirmesin
Sen var ol ki,
dünyaya verdiğin insanlık dersi, belki başka devletlere de ilham olsun
Sen var ol ki benim canımdan aziz ülkem, bu şanlı bayrağın altında hür olarak yaşayan vatandaşların, dünyada bir örneği daha olmayan, aynı anda milli marşını tek millet olarak Edirneden Ardahana kadar evlerinin
balkonlarından coşkuyla haykırsın
Bize bu gururu ve onuru yaşatan başta Reisicumhurumuz
Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, herkese Pasin Ovası
kadar teşekkür ediyorum.