Dinî bayramlarımızdan kurban bayramını inşallah 12 Eylül pazartesi günü idrak etmiş olacağız. Bizi bu günlere sağlıkla eriştiren Cenâb-ı Hakk'a hamdolsun.
Kurban, kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Buna Arapça'da "Udhiyye" denir.
Kurban, Allah Teâlâ'nın ihsan buyurduğu varlığa bir teşekkürdür.
Kurban ibadeti İslâmiyetten önce de vardı. Cenâb-ı Hakk'ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir Peygamber olan İbrahim aleyhi's-selâm bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu tekdirde onu Allah'a kurban edeceğini adamıştı.
Şimdi konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerîm'in açıklamalarını dinleyelim. Allah Teâlâ buyuruyor:
"(İbrahim) "Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et'' dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, "Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. (İsmail) "Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi. Her ikisi de Allah'a teslim oldular (Allah'ın emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." dedik ve ona (İsmail'e karşılık) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selâm olsun İbrahim'e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü O, bizim mümin kullarımızdandır."(Saffat Suresi:100-101)
İbrahim aleyhi's-selâm Allah'ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı üzerine yatırınca Cenâb-ı Hakk İsmail'in yerine bir koyun kurban etmesini emretmiştir. Bu, Allah'ın insanlığa büyük bir Lütfudur. Allah, insanları Hz. İbrahim'in aracılığı ile insan kurban etmekten korumuş olmasaydı muhtemelen insanlar "İnsan kurban etme" gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilirdi ve insanları bu korkunç gelenekten kimse de kurtaramazdı.
Kurban, insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir. "Kurban" kelimesinde bu mana vardır. İnsan kurban kesmekle İbrahim aleyhi's-selâm gibi Allah'a ve O'nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O'nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.
Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlâs esastır. Bakınız bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor:
"Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır."(Hacc Suresi: 37)
Kurban, İslâm'daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler yararlanır. Hâlbuki kurban bayramında kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar ve hayır kurumları istifade eder.
Kurban meşru bir ibadettir. Kurban bir gelenek değil, kitap ve sünnetle meşrûiyeti sabit olan bir ibadettir. Kurban da zekât gibi Hicretin ikinci yılında meşrû kılınmıştır.
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır : "Ademoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin."
İslâm alim ve müçtehitleri kurbanın hükmü hakkında farklı içtihatlarda bulunmuşlardır.
Ebû Hanife'ye göre kurban vaciptir. Delili de: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" (Kevser Suresi:2) ayet-i kerimesinin delâletiyle Peygamberimizin: "Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın." Hadisindeki vaîd (korkutma) dır. Böyle bir korkutma ancak vacip olan bir ibadetin terki için yapılır.
Şafiî, Malikî ve Hanbeliler ile Hanefilerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban vacip değil, sünnet-i müekkededir.
Ramazan bayramı namazı gibi Kurban bayramı namazı da vaciptir ve Cuma namazının şartlarına tabidir. Yani Cuma namazını kılmakla yükümlü olanlar, bayram namazını kılmakla da yükümlüdür. Ancak Cuma namazı farz, bayram namazı ise vaciptir.
Bayram namazı, güneş doğduktan ve kerahat vakti çıktıktan sonra kılınır. Bayram namazı Cuma namazı gibi ancak cemaatle kılınır. İki rekâttır.
Bayram Namazı Şöyle kılınır: Önce "Niyet ettim Allah rızası için Kurban bayramı namazını kılmaya, uydum imama.'' Diye niyet edilir. Bundan sonra tekbir alınır. Birinci rekâtta "Sübhaneke" okunur. Sonra imam tarafından açıktan, cemaat tarafından da gizlice üç defa "Allahu ekber" diye tekbir alınır. İlk iki tekbirde eller yukarı kaldırılır, sonra yanlara salıverilir. Üçüncü tekbirin peşinden eller yanlara salıverilmeyip bağlanır. İmam Fatiha ve sûre okur, cemaat dinler. Sonra diğer namazlarda olduğu gibi rükû ve secde yapılır. İkinci rekâta kalkıldığında imam önce Fâtiha ve sûre okur. Sonra birinci rekatta olduğu gibi üç defa tekbir alınır. Her üç tekbirde de eller yukarı kaldırılıp yanlara salıverilir. Dördüncü tekbir ile rukûa gidilir ve secdeler yapılarak oturulur, tahiyyât ve salli barik okunur, sonra selâm verilir. Sonra da hutbe okunur.
Teşrik tekbirleri : Arefe günü sabah namazında başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazı dahil farz namazlardan sonra 23 vakit "Allahu ekber, Allahu ekber, lâilâhe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahil hamd." Demek vaciptir.
Bayram günleri sevinç günleridir. Bu günlerde sevinçli ve güler yüzlü görünmek tavsiye edilmiştir.
Bayramın toplum hayatımızda üstün yeri ve değeri vardır. Bayram günleri toplum şuuru bütünleşir. Toplum fertleri birbirleriyle sevişip kaynaşır. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları içinde bunalan, bitkin ve yorgun hale gelen insanları bayramlar dinçleştirir ve çalışma azimlerini artırır.
Bu günlerde akraba ve komşularımızla olan ilişkilerimiz kuvvetlenir, birlik ve kardeşliğimiz güçlenir. Bayram sabahı camilerimizi dolduran kalabalıkların hep birlikte ve içtenlikle yüce Allah'a yönelmeleri, O'ndan af ve bağış dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları yüce Allah'ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.
Bu günlerde annemizin- babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah'a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı "öf" demek dahi yasaklanmıştır.
Akraba ve komşularla tebrikleşerek,karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz.
Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını almalıyız. Hastahanelerde ve evlerde yatan hastaları ziyaret edip,şifa dileklerimizi sunmalıyız.
Yetimleri ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara ana ve baba gibi davranmalıyız.
Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız.
Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, onlar için hayır ve hasenatta bulunmalıyız.
Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız.
Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de İslam'ın emrettiği şekilde çevremizdeki insanlara iyi davranmalı,incitici ve zarar verici davranışlardan sakınmalıyız.
Bütün bunlar, toplumu oluşturan fertleri birbirleriyle kaynaştırarak millî birliğin sağlanmasında ve toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında etkili olur.
Bu vesileyle hepinizin kurban bayramını tebrik ediyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla erişmemizi Cenâb-ı Hak'tan diliyorum.
Mübarek Kurban Bayramının ülkemize,İslâm âlemine ve bütün insanlığa iyilik ve hayırlar getirmesini, huzur ve barış getirmesini diliyorum.