KOVİD kalmadı, GRİP verelim!

Erzurum’da bile her gün 12-13 bin insan hastaneye koşuyor…

Kimileri onlar için “Küresel oyun kurucular” diyor, kimileri de “Üst akıl”.

İsimleri her ne olursa olsun, fark etmez; değil mi yeryüzündeki bütün alengirli ve pis işlerin altında hep onların imzası var.

Koronavirüs (COVİD-19) dediler, tam iki yıl boyunca neredeyse bütün insanlığı esir edip, ülkelerin ekonomilerini onlarca trilyon dolar zarara uğratırken, ucu bucağı olmayan kasalarını doldurdular.

Silahtan ilaca, gıdadan otomotive, medyadan sinemaya aklınıza gelen her sektör bunların tekelinde ve kontrolündedir.

Rivayet odur ki, bunların sayıları 10 aileyi geçmiyor.

Savaşları çıkaran da bunlar, ekonomik krizleri yaratan da bunlar…

“Komplo teorisi” deyip küçükseyenler var, ama çok güçlü deliller ve gerçekler gösteriyor ki, bu küresel oyun kurucular, başta ABD olmak üzere, devletleri de doğrudan ya da dolaylı olarak yönetiyor ve biçimlendiriyor.

Bu girizgahı şunun için yapma ihtiyacı duydum:

Malumunuz; başta ülkemiz olmak üzere, neredeyse dünyanın dört bir yanında tıpkı Koronavirüs benzeri bir salgın aldı başını gidiyor.

Önce medyadaki elemanları ağzından “KOVİD’in yeni versiyonu” dedirttiler hatta bir kez daha Çin’i günah keçisi ilan etmeye çalıştılar.

Neyse ki, insanlık bu tezgahlara karşı şerbetli olduğu için son numarayı kimse yemedi; algı operasyonları ellerinde patladı.

Peki bu durumda ne yapılacaktı?

Yani…

Onlarca trilyon dolar tutarındaki ilaçlar kime kakalanacak?

Arama vermeden yeni senaryoyu devreye soktular:

“Öldürücü grip!”

Milyarlarca insanı paniğe ve korkuya sevk ederek, hem hastanelere akın etmelerini sağladılar, hem de çuval çuval ilaç satmaya başladılar.

Bildiğin gribe, öyle benzetmeler öyle ilaveler, öyle farklı yakıştırmalar eklediler ki, her sene birkaç defa grip olan insan, bu ilaçları acilen satın alıp tüketmezsem ölürüm endişesi ile tuzağa düştü.

Tabii ki bu yeni üç kağıdı, bildik o sistemle yani sözde ilim insanları üzerinden tezgaha sürdüler.

Hal böyle olunca da, her burnu akan her öksüren tıksıran hastane müdavimi ve de ilaç müşterisi oldu.

Haksız da sayılmazlar hani…

Can tatlı çünkü…

Geçen hafta bir vesileyle öğrendim.

İki hafta öncesine kadar, şehir hastanesinde acile ve polikliniklere başvuru sayısı günlük 5-6 bin arasındayken, son günlerde bu sayı 12-13 bine ulaşmış.

Vakaların yüzde yetmişi ise, grip şikayeti…

Anlayacağınız burnu akan hastaneye koşuyor.

“Doktor çabuk söyle, yoksa ben ölecek miyim?”

Sürü psikoloji dedikleri zahir bu işte…

Çünkü evde televizyon izlerken, anlı şanlı ilim insanları öyle bir anlatıyorlar ki, şimdiki bu grip, vaktiyle onlarca insanı öldüren İspanyol gribine rahmet okutacak kadar acımasız!

Bu ifadeleri duyan her kim olsa, ateşi çıktığında elbette ki hastaneye koşacak.

Bir de şehir efsane var:

“Bu yeni grip bildiklerinden başka... Bu grip bir insanı yakaladı mı en az iki hafta yakasını bırakmıyor!”

Ne yapmak lazım?

Azizim bu nasıl bir soru?

Yapacağın şey belli; bol bol ilaç tüket…

Hatta doktorun yazdığı o bildik ilaçları bırak, eczaneden falanca ilaçları al, gerçi oldukça pahalılar ama kesin çözüm.”

Erzurum bile bu panik halindeyse, var sen dünyanın genelini düşün…

Manzaraya bakar mısınız; evlerimiz birer orta ölçekli ilaç deposuna döndü!

Bir de alternatif tıpçıların otları böcekleri var ki, onlar da işin cabası…

Bir yaşından doksan yaşına kadar herkesin en az beş çeşit günlük kullandığı ilacı var!

Görün bakın birkaç hafta sonra yeni bir film vizyona girecek.

“Yan etki”

Özeti şu:

“Grip için kullandığınız ilaçların yan etkisinden kurtulmak için kullanmanız gerekli olan yeni ilaçlar.”

Velhasıl…

Giyotin altına uzanan başlar çoğaldıkça, cellatlar da hep olacaktır.