Geçen Pazar günü öğle namazını kılmak için Lalapaşa Camii’ne gittim. Cami İmam-Hatibi Emrullah KAÇAR hocamız kürsüden hali pür melalimizi ortaya koyan çok önemli bir şeye dikkat çekmek için şunları anlattı. “Erzurum’da Ramazan ayında kavga ve döğüşler yüzde 30 artıyormuş… Bir hanım kardeşimiz gelip dedi ki, remazanda bizim herif yatir yatir, ikindi zamani kalkıp üsdüni başıni giyinip fırına Remazan pidesi almaya gidir. İfdara 10 dakka kala eve gelir ki herif adamlıkdan çıkmış, üsdi başi yırtık, yüzi gözi yara bere içinde. Meger fırında sıra yüzünden kavga etmiş. Üsdüni başını düzeltip alel acele ifdar edip doğri kahveye gidir, sahur zamanına kadar daş oynir, ezene yakın eve gelip bir şeyler yeyip tekrar ikindiye kadar yatir. Ne namaz var ne niyaz. Bu adamın hali ne olacak?” …
Evet, işte hali pür melalimiz. Ne olacak bu Müslümanların hali? Düşünseniz ya iftara yakın saatlerde arabayla trafiğe çıkmak büyük bir cesaret istiyor. Herkes sabırsız, sinirler gergin. Oruçlu kardeşlerimiz adeta burunlarından soluyorlar. Müslümanın hayatı, hele hele Ramazanı böyle mi olur?
Rabbimizin çok büyük hikmetlere mebni olarak farz kıldığı oruç ibadetiyle ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Oruç, ateşe ve kötülüklere karşı bir siperdir. Sizden biriniz oruçlu olduğunuz günde kötü söz konuşmasın ve kavga etmesin” (Buhârî, Savm, 9) ve, “Kim inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek oruç tutarsa, doğduğu ilk günkü gibi günahlardan temizlenmiş olur.” (Buhârî,) Oruç, Müslümanları her türlü kötülüklerden ve ateşten koruyan bir siperdir. Kulluk şuurunun olağanüstü güzel bir ifadesidir. Kalplere iman neşesi saçan, gönüllere sevgi ve kardeşlik duyguları yerleştiren bir ibadettir.
İşte bu sebeple ramazan orucu şer‘î bir özür olmadan mutlaka tutulmalıdır. Sevgili Peygamberimiz buyuruyorlar ki: “Allah’ın müsaade ettiği durumlar dışında ramazanda bir gün orucunu bozan kimse, ömür boyunca oruç tutsa dahi ramazanda tutmadığı o günün sevabına ulaşamaz.” (Ebû Dâvûd, Savm, 38)
Bu arada unutulmaması gereken bir konu da, bütün ibadetlerimizde olduğu gibi orucumuzun da yalnız rabbimizin rızası için tutulmalıdır. Allah rızasına dayanmayan hiçbir amel ibadet değildir. Hz. Peygamber (s.a.v), “Bütün ameller niyete göre değerlendirilir” buyurmaktadır.
Allah Resûlü’nün, “Nice oruç tutan vardır ki, orucun ona açlıktan başka bir faydası yoktur” (İbn Mâce, Sıyâm, 21) ve “Kim kötü sözleri, işleri bırakmazsa o kimsenin yemesini, içmesini terketmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur” (Buhârî, Savm 8) uyarılarını görmezden gelemeyiz.
Bu ölçülere göre düşünüldüğünde; dilinden kötü söz ve dedikodu düşmeyen, gönlünden kin, haset ve düşmanlık duyguları silinmeyen, elinden ve ayağından kötülükler gitmeyen, hayır ve hasenatla yoksulların, kimsesizlerin yanında yer almayan kimseler, gerçekten oruç tutmuş olabilirler mi? Ya da sadece vücudu, mideyi, böbrekleri dinlendirmek, perhiz yapmak ve kilo vermek düşüncesiyle tutulan oruç, gerçekten oruç olabilir mi?
Evet, orucuyla, teravih namazlarıyla, Kur’an tilavetiyle, iftar ve sahurlarıyla ve de Kadir gecesiyle ramazan ayı bizim için bir hazine ve büyük bir fırsattır. Bu fırsatlar elimizden bir bir çıkıp giderse, başka bir fırsata vaktimiz olmayabilir.
O halde bu Kur’an ve oruç ayının kıymetini bilelim. Kur’an ve oruçla dirilen bir mümin olalım. Oruç ve diğer ibadetlerimizle, fakir ve yoksullara hayır ve hasenatla bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirelim. Aramızdaki kin ve düşmanlık ateşlerini söndürelim; birbirimizi sevelim, kardeş olduğumuzu unutmayalım. Tam bir teslimiyetle Allah’a sığınıp, hiç değilse bu ayda gecemizi, gündüzümüzü, bütün zamanlarımızı ibadet niyetiyle yaşayalım. Ruhumuzu, fikrimizi, benliğimizi, ahlâkımızı, insanlığımızı ve dünyamızı oruçla yenileyelim.
Umulur ki bu mübarek Ramazan ayı, rabbimizle yakınlaşmada ve bütün bir hayatı ibadete dönüştürmede bir dönüm noktası, bir başlangıç olur.
Hayırlı Ramazanlar.