Erzurum en eski zamanlardan beri önemli bir yaşam alanı olmuş, tarihte birçok kültüre ev sahipliği yapmış bir şehirdir. Binlerce yıllık bir maziye sahip olduğunu, bu "binlerce" ifadesinin de 2000- 2500 gibi bir yıl olmadığını çok daha eskisinin olduğunu düşünmekteyiz. Tabii ki bu bizim kanaatimizle olacak bir şey değil. Araştırılması, bulunan yerleşim yerlerinin kazılması, kütüphanelerin ve yurt dışındaki müzelerin araştırılması gerekmekte. Bunu yapacak olan da şüphesiz üniversitelerimizdeki akademisyenlerimizdir. Onlara bu anlamda çok fazla iş düşmektedir. Bizler de kendi imkanlarımızla onlara karınca kararınca yardım edip işin bir ucundan tutabilme umuduyla şehrimize hizmet etme aşkıyla yanlarında olmalıyız.
Erzurum şanslı bir şehir, önemli sivil toplum örgütlerine sahip ve güzel insanlar şehre daha iyi hizmet edebilmek amacıyla birbirinden güzel işlere imza atıyorlar. Hatta diyebilirim ki bu şehirdeki birçok Erzurum sevdalısı, akademisyenlerimiz kadar çalışma yapıyor ve şehrin kültürünü ortaya çıkarmak için canla başla araştırıyorlar.
Biz de elimizden geldiği kadar onların açtıkları yolda imkanlarımız çerçevesinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Burada da yaptığımız çalışmaları sizlerle paylaşmak suretiyle bir bilgi alışverişinde bulunmaya gayret edeceğiz.
Önceden beri Erzurum'a karşı ilgim vardı ve kendimi bildim bileli de Erzurum üzerine araştırmalar yapıyorum. 2002 yılında daha üniversite birinci sınıf öğrencisiyken "Ermeni Meselesi"niaraştırmış ve Palandöken gazetesinin kapısını çalmıştım. Bana kapılarını, sayfalarını ve gönüllerini açtılar ve bu sayede ecdadımızın çektiği sıkıntıyı ve yaşadığı zulmü anlatma imkanı buldum. Şimdi tekrar nasip oldu ve yuvamıza döndük, yine sizlerle paylaşımlarda bulunacağız.
Er-Vak (Erzurum Kalkınma Vakfı) içerisinde hizmet vermeye çalışıyorum. Bir ekibim var Erzurumlu öğrencilerimden oluşan: Bilim ve Proje Ekibi.Adından da anlaşılacağı üzere şehrimizle ilgili araştırmalar yapıyor ve projeler hazırlamaya çalışıyoruz. Coğrafyacılarımı geçen sene Köse Mehmet Mahallesi'ne götürürken yol üzerinde birilerinin bazı çalışmalar yaptıklarına şahit olmuştum. Daha sonra üniversiteden akademisyen bir ağabeyimle bir konu üzerine konuşurken bana o bölgede bir arkeolojik kazı yapıldığından bahsetti. Daha sonra da bir program çekimi için Müze Müdürlüğüne gitmiştim, müdür bey yapılan çalışmanın raporlarıyla uğraşıyordu, bana yapılan çalışmayla ilgili bilgi verdi.
Bu sene değerli hocam, ağabeyim Prof. Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU ile bir saha çalışması yapacaktık ?Prof.Dr. Enver KONUKÇU hocadan aldığı bir bilginin peşine düşmüştük- ,ona Köse Mehmet kazısından bahsettim ve akşamüstü oraya gittik. Ebubekir isimli bir kardeşimizle tesadüfen tanıştık ve ertesi gün gidip orayı inceledik. Bu hafta sizlere o bölge hakkında bilgi vereceğim.
Kazılan yere bölge halkı "Viranşehir" diyormuş
Ebubekir kardeşimiz bizi bölgede gezdirdi,bölgeyi daha analiz edebilmek için dağa doğru tırmanmaya başladık, dağda bir kale olduğunu gördük. Bu, orada bir şehir olduğunun göstergelerinden biriydi. İç kalenin duvarları toprak altında kalmış, dış kalenin sınırlarıysa rahatlıkla belli oluyordu. Kalenin olduğu yerden aşağıya, kazı yapılan alana bakınca hayretimiz kaç kat arttı bilemiyorum. Zira aşağıda kazının yapıldığı alan gerçek alanın yanında tabiricaizse devede kulak kalıyordu.
Olayı araştırdım, bazı yetkililerle görüştüm ve ilginç bilgilere ulaştım. Verilen bilgiler şöyleydi:
O bölgeden BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi)'ın doğalgaz hattı geçecekti. BOTAŞ'ın ekibinde arkeologlar bulunuyormuş ve herhangi bir soruna yol açmamak için arkeologlar hattın geçeceği güzergahı daha önceden inceleyip şüpheli gördükleri alanlarda çalışma yapılması için şehrin ilgili kurumlarıyla irtibata geçiyor ve oradan aldıkları rapora göre çalışmalarını planlıyorlarmış.
Geçen sene Köse Mehmet Mahallesi sakinlerinin "Viranşehir" dedikleri alanda da böyle bir çalışma yapılması için BOTAŞ, Müze Müdürlüğü ile irtibata geçmiş; kazı yapılmış, arkeolojik alan tespit edilmiş, bulunan malzemeler müzeye kaldırılmış, kazı alanında açılan yerlere toprak doldurularak kazı sonlandırılmış. BOTAŞ'averilen rapora göre de güzergah değiştirilip yaklaşık 200 m güneye doğru doksan derecelik bir dönüş yapılmış, alanın çevresinden dolaşarak güzergaha tekrar dönülmüş, böylece alana zarar verilmesi engellenmiş.
Not: Bu bahsettiğimiz kazı, daha önce yapılmış olan Tasmasor kazısı değil.
Viranşehir'in bir de efsanesi varmış
Ebubekir kardeşimiz bizi oralarda gezdirirken dedesinden dinlediği bir olayı anlattı:
Rivayete göre bölgede büyük bir yerleşim varmış, ancak o bölge yılanların istilasına uğramış. Bölge halkı yılanlarla baş edemeyince bölgeyi terk etmek zorunda kalmış, uzun zaman da kimse korkusundan oraya uğrayamayınca şehir zamana direnememiş ve toprak altında kalmış.
Köylüler oradan çıkardıkları taşlarla ev, ahır, samanlık gibi yerler yapmışlar. Hatta oradan eski eşyalar bile çıkaranlar olmuş.
Orası bir açık hava müzesi olabilir
Yazın kardeşimin düğünü için Salihli'ye gitmiştim. Salihli bir tarım ve tarih şehri. Artemis Tapınağı ve Sardes orada bulunuyor. Bu alanlarda bir düzenleme yapılmış, çevresine sağlam duvarlar örülmüş, girişe bir nizamiye benzeri bina yapılmış ve ziyaretçiler gelip gezmek istediklerinde buradan gerekli giriş işlemlerini yaparak geçebiliyorlar. 10 Tl'ye iki alanı da gezme şansı bulabiliyorsunuz. Ayrıca müzekart uygulaması da orada geçerli.
Tarih kitaplarında çokça gördüğümüz Alacahöyük ve Çatalhöyük de aynı şekilde değerlendirilmiş. Bence bu alan da benzer şekilde değerlendirilebilir. Hatta kazıdan çıkacak materyallere göre hem şehrin tarihine ışık tutulabilir hem de materyalin miktarına göre bir müze binası yapılarak çıkarılan materyallerin sergilenmesi sağlanabilir.
KÖSE MEHMET KAPLICASI
Bölgenin kuzeyine doğru gittiğinizde Köse Mehmet Mahallesi'ne ulaşırsınız. Mahalleyi geçtikten sonra asfalt yol biter ancak otomobilinizle rahatlıkla ilerleme şansınız var. İleride Aygır Gölü ve Köse Mehmet Kaplıcası bulunmaktadır.
Yolun ilerisinde sol tarafta Aygır Gölü bulunmaktadır. Fazla geniş olmayan gölün alttan sürekli kaynadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Hatta ilk gittiğimde mandaların içerisinde keyifle yattıklarına şahit olunca oldukça şaşırmıştım. Gölün küçük olmasının sebebiyse önünde bir su yolu açılarak suyun tasfiyesinin sağlanmasıdır.
Aygır Gölü'nden ileriye (ovanın ortasına doğru) ilerlediğinizde yerden yaklaşık 1 m yükseklikte bulunan su borularını görürsünüz. İşte burada da Köse Mehmet Kaplıcası vardır. Sondaj vurulmuş ancak bir çalışma yapılmamıştır.
Kış aylarında Tortum yolunda Hilalkent ile Güzelova (Tufanç) arasında sis olmasının sebebi de bu sıcak suların akışıdır. Geçen yıl program çekimi için gittiğimde havanın soğukluğu, akşam karanlığının ve soğuğunun çökmesi sebebiyle sıcak sudan çıkan buharlar rahatlıkla görülebiliyordu. Soğuğun kendini iyice hissettirmesi halinde bölgenin bataklık alan olmasını da düşünürsek sisin sebebi kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Ekibimdeki coğrafyacılar toprağa bakınca kil ve kükürtün bolluğunu gördü, toprağın incelenmesi gerektiğini, uygun bulunursa kozmetik sanayiinde bu toprağın kullanılabileceğini söylediler.
Sıcak su kaynakları kaplıca (jeotermal turizm), balıkçılık, seracılık, elektrik üretimi, soğutma, kurutma, ısınma gibi çok geniş alanlarda kullanılabiliyorken bizim sularımızın boşa akması ise oldukça düşündürücüdür. Bazı yerlerle görüşüp sıcak sularımızın en azından konut ısınması (Türkiye Jeotermal Derneği'nin hazırladığı rapora (Kasım 2011) göre Erzurum'da yaklaşık 10.000 hane sıcak sulardan hareketle ısıtılabilir.)veya yol altlarında dolaştırmak suretiyle kışın yol temizlemesinin kendiliğinden gerçekleşmesi şeklinde değerlendirilmesini teklif ettiğimizde bizim sularımızda kükürt oranının çok olduğunu, bu sebeple kısa sürede boruların tıkanacağını ileri sürüp konuyu direkt kapattılar.
Şimdi benim aklıma da şu geliyor: Diğer ülkelerde ve şehirlerde bunları nasıl değerlendiriyorlar? Velevki dedikleri gibi bir durum var, bunu aşmanın yollarını aramak yerine mili serveti boşa akıtmak ne kadar doğru? Üniversitelerimiz ne işe yarıyor? Onlardaki mühendislik fakültelerine kimse başvurup fikir almış mı veya buna yönelik proje çalışmaları yapmış mı?
İşin özü, bizim buralardaki meşhur bir söze gelip dayanıyor bu durumlar: Tembele iş ver, sana akıl öğretsin.
(1.bölüm)