SİYASETHaber Girişi : 17 Ağustos 2011 02:17

Komşu, hu...

Komşu, hu...

ruç, eşya ile ilişkimizi keser. Aramıza şeffaf bir perde koyar. Biz eşyaya, eşya bize dokunmaz olur. Varlık bize fayda vaat etmez. Sureti meyvedir meyvenin ama dile gelmez, tat vermez. Sûret’ten geçer, ruhuyla tanı-şırız meyvelerin. Kalıbı orada öylece durur ama kalbimize yâr olmaz lezzetler.

Kalp lezzetleri terk eder, sahici lezzeti tadarız. Bizi “doyuran”ı, “suya kandıran”ı yeniden fark ederiz. Sahte dayanaklar çekilir sağımızdan solumuz-dan. Aldatıcı doymuşluklara veda ederiz. Bir baş-ka yaşarız. Başka türlü tatlar alırız yediğimizden. Apayrı bir bantta gezinmeye başlar yüreğimiz. El altında bildiklerimiz yitiverir. Hazır bulduklarımız erir. Sevdalarımızın vedasına şahit oluruz. Çaresiz kalır elimizdekiler, elimizden tutamaz, dudağı-mıza yetişemez olur. Boğazımızdan geçmez olur hazır bulduklarımız. Anlarız ki, “izinli” olduğumuz için buradayızdır; hak ettiğimiz için değil. Lütfedildiği için doyarız, bileğimizin hakkıyla değil. Varlık bize başka tür-lü konuşur. “Yok öyle…”ler değer kulağımıza… İşin aslını öğreniriz.

Ramazan sessiz ve sözsüz bir nutka dönüşür, konuşur. Dili olsaydı orucun, sustururdu bizi. “Sana yetiyo-rum!” diyenleri kenara çekerdi. “Seni ben doyuru-yorum” diyen ekmeğe söz vermezdi. Hoş, onlar da öyle diyor değil; biz öyle sandığımız için öyle duyar olduk. Kanmayı sudan bildik. Doymayı ek-mekten... Yaşamayı havadan... Görmeyi ışıktan, gözden… Var olmayı kalıbımızdan ibaret bildik. İşte o sanmaların hepsine bıçak çeker oruç. Devirir alışkanlıklarımızı. Yerle bir eder kabul lenmelerimizi. Tuz buz eder katı yargılarımızı. İçimizi ısıttığımızı sandığımız yakınlıkları uzak-laştırır. Kalbimizle yeniden var olmayı öğretir bize ramazan. Eylemle değil, ni-yetle huzurda bulunmayı hatırlatır.“Komşu” “konuşur” olmaktan ge-lir derler ya… Konuşanları anlatır “komşu” kelimesi. Sıcacık yakın-lıklara unvan olur “komşu komşu, hu…” çığlığı.Sahiden de “komşu komşu, hu”dur. O’dur komşu. Allah’tır bize “konuşur” olan.

Farkında değil miyiz? O söyler, yeriz. O konuşur, yemeden içmeden kesiliriz. Vaktin nabzıyla ko-nuşur bize Yaratan ramazanda. Güneşi ufkumuza getirirken, içimizi bir ürperti alır; “yeme artık!” sözüyle elimizi çekeriz sofralar-dan. Kimselerin görmediği, bilmediği, görse de bilse de ayıplamadığı loş kö-şelerde, Ay’la konuşur, Dünya’nın dö-nüşünü kelam eder, ışığın dökülüşünü ufkumuza fısıltı eyler O “Komşu…” Gün boyu mekân ve zaman konu-şur bize. O’nun adına. “Bekle…” “Sabret…” “Yeme…” “Seni sofraya ça-ğıracağız sonunda…” “Seni doyuran ekmek değil, Biziz; Biz…” “Rızık ve-ren Biziz; ne paran para eder, ne zenginliğin kâr eder, ne çağdaşlarının izni ve umarsızlığı işe yarar!” “Sofrayı bu akşam Biz kuracağız Sana ve sevdiklerine…” Öğle sıcağı sabır çağrısıdır bize “Komşu”dan: “Suyun hatırını değil, Rabbinin hatırını daha se-rin bil!”İkindi serinliği bir teselli fısıldar yüreğimize: “Dünya üzerinde aziz bir misafirsin, asıl sofrayı Rabb-i Rahim’inden bekle. Başka türlü sofralara, doymalara, kanmalara kanma!” Ve ufukta güneşin sessizce batışı sıcacık bir söz olur ki Komşu’dan: Herkes can kulağı kesilir o söze. Çocuk, yaşlı, ihtiyar, kadın, erkek, fa-kir, zengin herkes hepimiz gözlerde parıltılı bir umutla bekleriz Komşu’nun konuşmasını… Ne bir saniye öne alabiliriz Konuşan’ın konuşmasını, ne bir saniye sonraya. Şehir kocaman kulak olur. Yeryüzünün her köşesi kulak kabartır o sese: “Buyurun…” Yollar O’na göre dolar boşalır. Gün O’na göre ütülenir, kırışır. Sözün özü: Ramazan bizi asıl “Komşu”nun kapısına çağırır. Bize bizden yakın olan “Komşu”nun kapısının hep açık olduğunu anla-tır. Şahdamarımızdan yakın O Komşu’nun sofra-larında ağırlanırız. Allah’ı komşu bulan, herkesi ve her şeyi komşu bilir. Allah’ın komşuluğunu kaçıran ise, kimseye komşu olmaz, hiçbir şeyden yakınlık alamaz.“Komşu, hu...”

Senai DEMİRCİ