Haber Girişi : 27 Mart 2014 20:10

KİRLETİLEN DERELERİN ÇIĞLIKLARINI LÜTFEN DUYUN ARTIK!

KİRLETİLEN DERELERİN ÇIĞLIKLARINI LÜTFEN DUYUN ARTIK!

Geçen yıl 22 Mart 2014 tarihli yazımda “TÜM İLGİLİ VE YETKİLİ ŞAHIS VE KURUMLARI GÖREVE ÇAĞIRIYORUM” başlıklı yazımda, Şenkaya ilçemizin bazı köylerinde köylü vatandaşlarımızın ahırlarından çıkardıkları gübreleri tarlalarına dökmek yerine, el arabalarıyla veya kanalizasyon yoluyla derelere döktüklerini, hatta ahırları derelerin hemen kenarına yapıp kanallarla suya verdiklerini, tabiat harikası bu derelerin yanına pis kokudan yaklaşılmadığını, sularda yaşayan canlıların artık yaşayamadıklarını… Uzun uzadıya yazmıştım.

Aradan tam bir sene geçti, geçen hafta yine Şenkaya’nın Yeşildemet, Yazılı, Köroğlu, Yürekli ve Beşpınarlar köylerine gittiğimde değişen hiçbir şeyin olmadığını gördüm. Fazlası var ki eksiği yok. Dereler çok affedersiniz yemyeşil hayvan pisliği akıyor. Neden bunun önüne geçilemiyor? Neden yetkililer ilgili mevzuatın gereğini yerine getirmiyorlar? 

Şimdi yanından yöresinden geçilemeyen bu derelerimizde eskiden çocuklarımız yüzer, suyundan hem insanlar ve hem de hayvanlar içerdi. Yolcular ve tarlasında- çayırında çalışan köylüler bu sulardan abdest alıp ağaçların gölgesinde namaz kılarlardı. Tertemiz ve pırıl pırıl akan bu sular kırmızı benekli alabalıklarla dolup taşardı. Ya şimdi? Bu sular ne içiliyor, ne yüzülüyor, ne abdest alınıyor ve ne de içinde canlı yaşıyor. 

Bu suları kirletmeye ve içinde hayat bulan balıkları ve diğer canlıları yok etmeye hiçbir kimsenin hakkı yoktur. Hele hele Müslüman bir toplumun böyle bir şey yapması affedilemez. Çünkü bütün doğa ve içindekiler Allah’ın bize bir lütfu ve emanetidir.

Kâinattaki her şey yerli yerinde ve bir denge halindedir. Her yaratılmışın bir vazifesi vardır ve vazifesini yapmak zorundadır. Ekosistemin canlı kısmını oluşturan bitkilerin, hayvanların, mikroorganizmaların tüm faaliyetleri insan içindir. 

Kur’ana göre kâinat tam bir ahenk ve düzen içinde yaratılmıştır. "Gökleri ve yeri yaratan, yukarıdan indirdiği su ile size rızık olarak ürünler yetiştiren, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır. Belli yörüngelerinde seyreden ay ve güneşi size faydalı kılan, gece ile gündüzü istifadenize veren yine Allah’tır." (İbrahim suresi:32-33)

Kur’an, mükemmel ölçüler içerisinde yaratılmış olan kâinatı daha iyi hale getirmek ve onu Yaratanın iradesi doğrultusunda îmar edip insanların istifadesine sunma görevinin insanoğluna verildiğini de bildirir. Ve bu göreve "emanet" der. 

Kainata hakim olan bu denge, zaman içinde insanların elleriyle bozularak ekosistem zedelenmiştir. Kur’an bu gerçeğe de "fesat" terimi ile dikkat çeker: "İnsanların elleri ile işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat belirdi (denge bozuldu)." (Rum suresi: 41)

Mevcut dengenin ve bu ekosistemin insan eli ile bozulması, yok edilmesi, kirletilmesi "emanete hıyanet" ten başka nedir ki? 

Artık herkesçe biliniyor ki; okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, orman yangınları artıyor, su kaynakları olan dereler, göller ve yeraltı suları aşırı kirlenme ile hayat vermekten çıkıp mikrop yuvası halini alıyor. Dünyanın bir tarafını seller götürürken diğer tarafına aylarca bir damla yağmur düşmüyor. Kış aylarında baharı yaşıyoruz. Kış uykusuna yatması gereken bazı hayvanat sıcaklık sebebiyle aylarca uyanık kalıyor. 

Göç etmesi gereken göçmen kuşlar yine aynı sebeple göç etmiyor. Sıcak iklimiyle bilinen bölgelere zaman zaman kar yağıyor. 

Bilim adamları, insanların duyarsızlığının devam etmesi halinde, insanoğlunu çok daha vahim bir gelecek beklediğini haykırıyor. Ama nafile! Geleceğimizi hızla tüketiyoruz. Bu uyarılara kulak vermektense tabiatın dengesini yok etmek pahasına da olsa, daha lüks bir hayat yaşamak, daha kaliteli şeyleri daha çok tüketmeyi tercih ediyoruz.

Su kaynaklarının kullanılmasını bozacak ölçüde, organik, inorganik, biyolojik ve radyoaktif maddelerin suya karışması felaketleri de beraberinde getirir. Bu kirlilik neticesinde sular hayat kaynağı olmaktan çıkıp, hastalıkların kaynağı durumuna gelmektedir. 

Yok olan yaban hayatı, doğal kaynakların bilinçsiz kullanılması, ekolojik dengelerin bozulması, erozyonla denizlere taşınan ve yanlış kullanım sonucu verimsizleşen topraklar, içilebilir suların kirletilmesi, çeşitli yollarla yok edilen ormanlar, sera etkisi ve iklim değişiklikleri, çölleşme sonucu ortaya çıkan kıtlıklar, kaybolan kültürel ve tarihi değerler, savaşlar, üreterek değil de tüketerek mutlu olmaya çalışılan doğadan kopuk hayatlar... Bütün bu olanlar acaba kaç kişinin gündemindedir? 

Yüce Yaratıcımızın harika bir sanat eseri olarak yarattıktan sonra îmârını akıl ve şuur sahibi kulları olan bizlere emânet ettiği hem beşiğimiz, hem döşeğimiz, havamız, suyumuz, aşımız, ekmeğimiz, evimiz, barkımız, mescid ve mâbedimiz olan dünyamızı korumak zorundayız. 

Ben buradan tekraren tüm ilgili ve yetkili şahıs ve kurumlara sesleniyorum: Birçok köyümüzde akarsularımız, derelerimiz acımasızca kirletiliyor ve büyük bir çevre felaketi yaşanıyor. Lütfen hepimizin geleceğini düşünerek adı geçen veya geçmeyen köylerimize gidin de bir bakın! Derelerin çığlıklarına kulaklarınızı tıkamayıp ilgili mevzuatın gereğini yapın. 

Yarın çok geç olmadan herkesi, ama herkesi Allah’ın bizlere bir emaneti olan doğaya sahip çıkmaya davet ediyorum.