Hayatım boyunca ne mezar taşıyla övünen biri oldum, ne de "benim aslım taa şuraya kadar gidiyor" diyenlere itibar ettim...
Kardeşim, sen kimsin ve bize ne anlatıyorsun, onu söyle...
Benim için önemli olan budur.
İster aslın bilmem Evlad-ı Resul'e dayansın, isterse köle oğlu köleye...
Önemli olan, bugün itibariyle sen kimsin ve bize ne sunuyorsun?
O Peygamber, değil miydi ki kızı Fatma'ya, "Ey kızım sakın Peygamber kızı olduğuna güvenme" diyen...
Madem ki bizler O Resulün ümmetiyiz ve madem ki bizler O Resulün Allah'tan kendisine gelen ilahi emirlerin yani vahyin takipçileriyiz, dolayısıyla isimlerin ya da lakapların ne önemi var.
Bizi ilgilendiren şudur:
Bu kişi bana ne söylüyor, söyledikleri doğru mu yalan mı?
Otuz yılı aşan meslek hayatım boyunca nice başvekiller, nice reis-i cumhurlar ve nice bakanlar ve vekiller gördüm...
Onların içlerinde, yürekleri cüsselerinden on kat daha büyük insanlar vardı, onların içinde insan demeye bile tenezzül etmeyeceğim kimseler oldu.
Şair diyor ki, "İyi insanlar iyi atlara binip gitti"
İşte bu söz beni öylesine yaralıyor ve öylesine büyük bir ümitsizliğe gark ediyor ki size anlatamam...
Ne demek, iyi insanların tümden çekip gitmesi...
O vakit biz geride kalanlar ne yapacağız?
Ümit, en zifiri karanlığın doğuma gebe kaldığı zaman zuhur edermiş...
Erzurum, her biri küçük olan, ama yüzleri bulan sorunu olan bir şehir...
Ama aynı Erzurum, aynı zamanda ümidin, cesaretin ve yeniden inkişafın adı...
Öyle olmasaydı eğer, bu şehir yeniden bir Zehra Taşkesenlioğlu çıkarabilir miydi?
Azizim; bu şehrin mayasında, her vakit bir Nenehatun çıkarma istidadı var, bunu kabul edelim...
Zehra Hanım'dan önce Fazilet Dağcı Çığlık vardı, O da yürekli bir Dadaş kızıydı...
Bugün Hariciye'den önemli bir görev üstlendi...
Fakat Zehra Taşkesenlioğlu başka, çünkü O, gelenin keyfi için geçmişime sövemem diyen, Mehmet Akif'in izinde yalın kılıç koşan bir Erzurum kızı...
Sözünü eğip bükmeden konuşuyor, konjöktürel biri değil, Hakk ve hakikaten yana...
Ne Mazhar Hoca'nın kızı olmasını arkasına alıyor, ne de ekonomi dünyasında çok önemli bir isim olan ağabeyi Ali Fuat'a sırtını dayıyor...
O, "Ben bu şehrin bir kadın vekili olarak sirat-ı müstakim üzeriyim" diyor.
Böyle kal Zehra kardeşim, tam da böyle kal... Çünkü seni sen yapan ve senin yüzüne vuran ay'ın şavkı seni böyle güzel kılıyor.
Biliyorum, Zehra ne bir "kurtarıcı", ne de bu şehre gelmiş geçmiş en büyük bir Meryem...
Zehra yalnızca ve yalnızca ortalama bir ailenin kızı olarak bu şehir için çarpışan bir hanım vekil o kadar...
Elinde ne sihirli değnek var, ne de doğa üstü güçleri..
O yalnızca bizim vekilimiz, bizim kızımız, bizim kardeşimiz...
Bu kadar olması yeter mi size?