Avrupa'da sırf liderlerin kavgasında 1900-1950 yılları arasında milyonlarca insan öldü. O tarihlerde sınırları için birbirlerini boğazlayan ülkeler (Almanya, İngiltere, İtalya, Hollanda, Avusturya, Fransa, İsviçre gibi) bugün tek bir ülke gibiler. Sınırların anlamsızlığını, sınırsız insanlık anlayışı ile aşabilmeyi başardılar. Ve bugün bırakın savaşı,kavga dahi etmiyorlar. Taa ki, Ortadoğu'lular gidip tüm Avrupa'yı karıştırıyor olmasalar.
Bugün dünyanın lojistiğini Avrupa karşılıyor. Sanayi, elektronik, silah, medikal ürünler, otomotiv, aklına ne geliyorsa, yetmedi gıda ve tarım ürünleri ve makinaları dahil. Bizim kavgamızın sebebi nedir bütün Avrupa ile, bilen var mı ?
Her işini kavga, korku ve kaba kuvvetle çözmek; psikolojik ve sosyolojik bir sorundur. Sosyopatik (Psikopati) kısaca psikopatlık dediğimiz hastalıklı kişilerin ve toplumların sonu, ya hapishane yada hastanedir. Bakın, Türkiye neredeyse kocaman bir açık hava hapishanesi gibidir kocaman dünyada milleti için. Ortadoğu koğuşundan başka hiçbir yere gidemez durumda sıkışmış kalmış durumdayız. Oysa uzatsan tutacağın medeniyetin merkezi Avrupa bu kavgacı tutumumuzdan dolayı binlerce yıldır kaygılı ve tedirgin. Sadece Avrupa değil biz dahi kendi içimizde tedirgin ve kaygılıyız. Yüzlerce siyasi, dini, etnik gruplara ayrılmış birbirimizin gözünü oyuyoruz nerdeyse. Kardeşlik dostluk nutuktan ileri gitmiyor.
Hep bir kurtarıcıya muhtaç toplumlar özürlü toplumlardır. Çünkü özürlüler hep birilerine muhtaçtır. Sağlıklı kişiler her kurtuluşun ve başarının kendilerinde saklı olduğunu bilen kişilerdir oysa ki. Özellikle geri kalmış toplumlarda bölünme ,çözülme daha hızlı olmakta,dolayısıyla siyasi, dini, etnik lider denilen uyanıklar daha kolay bedavadan kahraman, kurtarıcı rolü üstlenmektedirler. Bu rol ise diğer gruplarla mücadele, kavga yoluyla olmaktadır. Liderleri çok olan toplumların giderleri de çoktur. Çünkü tipik insan davranışı olan bedavadan ,elde edilen mevkinin malın mülkün doyum noktası yoktur. Toplum çalışır çabalar lider yer içer doymaz. Ne sarayının ,ne uçağının,ne korumasının,ne ailesinin doyum sınırı yoktur. Kardeşlerim dediği sefillerle kendi yaşamının alakası yoktur ve halk bunu görmez. Kısacası bireyi gelişmeyen toplumun yekünu gelişemez. Sürü psikolojisi onun düşünsel gelişimini köreltir yok eder.
Ben derim ki; duyduklarımızla , bize tenbih edilenlerle değil, varlıklar içerisinde sadece insana mahsus düşüncemizle olayları tahlil edelim. Duygularımızla aklımızı en azından aynı oranda yargılarımızda hakim kılalım. İşte o zaman adalet işlevsel olacaktır. Demokrasinin temelinde de bu mantık yatmaktadır. Kurallı toplum, özgür birey. Toplumsal kurallar kişisel özgürlüklerin güvencesidir.
Demokratik birey, politize olamaz, Demokratik birey, hem Cumhuriyetçi, hem kralcı,padişahçı olamaz. Hem demokrasi nöbeti tutup hem de Monarşi (Osmanlı,Selçuklu ) hayranı olamaz. Hem demokrat, hem teokrat olamaz. Bu çelişkiler sosyal hastalıklardır. Kaos ve kargaşadan başka bir şeye yaramaz. İşte günümüze kadar süregelen ve günden güne derinleşen,kavgaların sebebi bu çelişkilerimizdir. Darbelerle her on-yirmi yılda bir sarsılmamızın asıl sebebi bu sağlıksız düşünceye dayalı yaşam kültüründe yatmaktadır.
Sözün özü, tek önemli gücü akıl olan insan bu muhteşem gücü sayesinde,Hiç kavga etmeden bütün sorunlarını çözebilir. Yeter ki Yaratıcı tarafından kişiye özel verilmiş bu cevherini, kurtarıcı bellediği kavga organizatörlerine vermesin. Demokrasi insan onuruna en yakışan uzlaşı ve yönetim kültürüdür. İnsan onurunun utancı olan savaş ve kavga ile hiçbir alakası yoktur. Demokrasi seçimle bir toplumda gelişmez, Çok seçim yaparak demokratik medeniyet kazanılmaz. Aklın ve adaletin hakim olması ancak "hak"ların eşitliği ile mümkündür "halk"ların değil. Zira insandan başka halk yoktur.
Demokrat kalın.