ASAYİŞHaber Girişi : 21 Haziran 2009 11:43

Karşı Köyün Camisinin İmamı

Karşı Köyün Camisinin İmamı

Altı yaşındayım. Yaz tatili, köydeyiz, her çocuk gibi caminin yolunu tutuyorum. Bu benim cami ile ilk kez tanışmam. Babaannemin başıma örttüğü yemeni, pileli eteğim ve elimde sımsıkı tutuğum tahta Elif-Ba.

Hatıramın gerisini hatırlayamıyorum; çünkü yaşadığım şoktan dolayı beynim o anı silip atmış. Annem anlatıyor; ağlayarak geri dönmüşüm. Kısa kollu giydiğim için imam sopayla kollarıma vurmuş ve ben camiden kaçmışım. Yaşım; altı.

O yaz camiye gönderememiş annem beni. İncinen çocukluğumun içimde bıraktığı öfke ile inat etmişim; gitmemişim.

Ertesi yaz;

Çocuktur, unutur demeyin; onlar olayları unutsalar bile izlerini asla unutmazlar. Bizimkiler bakmışlar ki bu kızı camiye gönderemeyeceğiz tutmuşlar beni karşı köyün camisine getirmişler. Arada yirmi dakikalık yol var çocuk adımlarıyla.

?Komşu köyün camisinin imamı? uzun bir tamlama çocuk zihnimde; ama kalbim ona ?Hocam? demiş; çünkü ilk gün gösterdiği ilgi ve şefkat sayesinde kırgın küçük kız ?Cami ve İmam? simgelerinin etrafında ördüğü duvarları yıkmış. Gerisi zaten hazır fıtratın açılımı?

Yedi yaşındayım.

Çok iyi hatırlıyorum, sabahleyin erkenden köyün çocuklarını kapı kapı toplar, ellerimizde Elif-Ba?lar, Mushaflar, annemizin boğazımıza tıktığı mincili ekmeği yutmaya çalışarak gâh oynaya gâh koşa yol alırdık.

Caminin yanında küçük bir odada ders görürdük. Sıralarımız yoktu, sadece tahta oturaklar. Dakikalar ilerledikçe Kur?an okuyanların kolları yorulurdu, yine de Mushaf?ı bellerinden aşağı sarkıtmazlardı.

Hocanın gri boyalı tahta bir masası vardı. Ders vermek için yanına giderdik. Hoca masasında çok heybetli dururdu. Sakalları kırçıllıydı ve sık sık elleriyle sakallarını tarardı.

Öteki yaz.

Yaşım sekiz. Cami artık benim yaz uğraşım. Oraya gitmek zorundayım. Camiye gitmeyen çocuğun yazı boş geçmiştir benim gözümde. Hocamın -Allah ondan razı olsun- üzerinde durduğu en önemli konu mahreçler. Hele ?mulhik? derken kabaran boğaz damarları hala gözümün önündedir. Duyduğum en güzel ve komik Kaf patlamasıydı. Öğrencilerime Kunut Dualarını öğretirken hocamın kulaklarını hep çınlatırım. Dedim ya sekiz yaşındaydım.

O yaz Kur?an?a geçtim. Hocam benim için küçük bir merasim düzenledi. Beni arkadaşlarımın önünde övdü, tebrik etti. Babaannem de tüm çocuklara bisküvi dağıttı. Bizde adettir. Kur?an?a yeni geçen herkese tatlı dağıtır. Bu âdeti hala öğrencilerime uygulatırım.

İleriki yıllarda imam biz kızlara camiyi süpürme görevini verdi. Tüm hafta boyunca Cuma?nın gelmesini dört gözle beklerdim. Öyle temizliği sevdiğimden değil; caminin içinde elimde çalı süpürgesi bir sağa bir sola koşturmayı severdim ben. On dakika süpürsem yarım saat atlar zıplar, kürsüye çıkar boş camiye vaaz yapar, minberin merdivenlerinde kendimce hutbe okurdum. En güzeli gizlice imamın cübbesini giyip sarığını takarak mihrapta iki rekât taklidi namaz kılmaktı. Bilirdim kızlardan imam olmayacağını; ama imamlık Allah?a yakın olmak gibi gelirdi bana, daha yaşım onbirdi.

Yazın camilerde Kur?an eğitimi verecek Din Görevlilerine  seslenmek istiyorum. Sakın ?çocuktur? deyip geçiştirmeyin. İşte o çocuklardan biri ben.

Ya karşı köyün camisinin imamına hiç rastlamasaydım. Çocukluğu incinmiş, kalbi kırık küçük kız olarak kalsaydım, benim şimdiki halim nasıl olurdu?

İmamlar kendilerini beşer olarak (tevazudan dolayı) ehemmiyetsiz görebilirler; ama onlar çocukların zihinlerinde hala Allah?a yakın kişilerdir. Bunu unutmayalım  lütfen.