Black Friday ismiyle anılan ve Türkçe'de Kara Cuma olarak kullandığımız geleneksel alışveriş dönemi, bugünkü kullanımıyla Şükran Günü'nden sonra (Thanksgiving) Noel alışverişlerinin başladığını sembolize eden neo-libarel anlayışın bir ürünüdür.
Kara Cuma'yı anlamlandırmak ve Kara Cuma'nın popüler kültürdeki yerini belirlemek için ise bu ismin nereden geldiğini incelemek gerekmektedir. Kara Cuma ifadesinin kökeni hakkında birçok farklı görüş vardır. İlk olarak Kara Cuma'nın, 1869 yılında Wall Street borsasında çalışan Jim Fisk ve Jay Gould adlı finansçıların altının değerini yükseltmek için giriştikleri plandan adını aldığı düşünülmektedir. Bu iki Wall Street çalışanı, satın alabildikleri kadar çok altın alarak borsada spekülasyon yaratmış ve bunun neticesinde panik dalgasının ülkenin tüm ticari kurumlarına yayılmasına ve baronlardan çiftçilere herkesin bir anda fakirleşmesine neden olmuşlardır.
Kara Cuma ismini, bu tarihi gerçek ile bağdaştıranlar; ekonomik krizin yarattığı panik dalgasını azaltmak ve ticareti canlandırmak için devlet teşvikiyle işletmelerin indirim yaptıklarını, 1869 yılından bu yana bu alışveriş kültürünün bir gelenek olarak devam ettiğini ileri sürmektedirler. Diğer bir görüşe göre ise, Kara Cuma ifadesi ilk kez Philadelphia (Pensilvanya Eyaleti'nin en büyük, ABD'nin 5. en büyük ili) polisi tarafından Şükran Günü'nden sonra insanların Noel alışverişine başladığı zaman yaşanan kalabalığı ve kaosu tasvir etmek için kullanılmıştır. Bu yığılmalara, izdihamlara ve trafikteki saatler süren kilitlenmelere bir de giderek artan polis müdahaleleri eklenince yaralanmaları ve ölümlerin trajikliğini anmak için Kara Cuma ifadesi kalıcı bir hale gelmiştir.
Ekonomistlere göre ise Kara Cuma; işletmelerin ciro defterlerinin zarar anlamındaki kırmızıdan, kâr anlamındaki siyaha dönüşmesine istinaden kullanılmıştır. Başlangıç tarihi ve Kara Cuma'nın altındaki asıl nedeni inceledikten sonra Kara Cuma'nın günümüzde uygulanmasına bakmak yerinde olacaktır.
Başlangıçta da söz edildiği gibi Kara Cuma bugün, mağazaların erken açılması, geç kapanması ve yüksek indirimlere gitmesi yoluyla ticareti canlandırmayı hedefleyen bir tüketim toplumu alışkanlığına dönüşmüştür. Bir ürünün indirime girmesi ile o ürünün insanlar için doğrudan vazgeçilmez bir ihtiyaç malzemesi halini alması ve insanların mağazalar bir ücret beklemeden stoklarını açmışçasına kâr elde ettiklerini düşünerek alışveriş yapması; Kara Cuma vesilesiyle daha da belirgin hale gelen tüketim çılgınlığının bir göstergesidir.
Neticede Kara Cuma; günümüzde gözlemlenebildiği kadarıyla, serbestçe alışveriş yapma, makul fiyatlarla geniş bir ürün yelpazesine ulaşma durumundan metanın tabulaştırıldığı, maddenin amaç haline geldiği bir aşırılık tablosudur. Bu aşırılık tablosu içerisinde, Kara Cuma indirimlerinden yararlanmak üzere AVM'lere akın etmiş kimselerin park yeri için birbirlerini öldürmeleri, mağazalarda son kalan ürün için insanların kavga etmeleri düşünüldüğünde; bu ütopik distopyayı sıradan bir alışveriş sevgisi olarak düşünmek konunun ehemmiyetine göz yummak olacaktır.
Nitekim, aşırılığın, radikalleşmenin ve uçlara çekilmenin insanın kendisine de çevresine mutluluk vermediği, veremeyeceği ve insanlık tarihinin en acı dolu anlarına sebep olduğu aşikardır.
Yılın tam da bu zamanlarına denk gelen, bütün dünyanın fakat en çok da Türkiye'nin hafızasından silinmeyen Kanlı Noel'den (Bloody Christmas); aşırılığın yakın geçmişteki en barbarca, en insanlık dışı örneği olarak bahsetmek mümkündür. Kanlı Noel olarak anılan 1963 yılının aralık ayının 20'si ve onu takip eden 3-4 günde; Kıbrıs'taki Rum çetesi EOKA tarafından 103 Türk köyüne baskınlar düzenlenmiş, büyük katliamlar yapılmış, binlerce insan da ağır yaralı biçimde geride bırakılmıştı. İşte bu yaralı insanlara yardım amacıyla o gece nöbette bulunan Tabip Binbaşı Nihat İlhan'ın en büyüğü 6 yaşındaki 3 oğlu ve eşi de evlerinde, saklandıkları küvetin içinde üzerlerine 33 kez mermi yağdırılarak şehit edilmişlerdi. Noel'e iki gün kala gerçekleşen bu katliam, dünya tarihine Ömer Sami Coşar'ın çektiği ve basında sıkça kullanılan o fotoğraf ile geçmişti.
EOKA'nın ortaya çıkmasına ve savunmasız dört sivilin hayatının vahşice alınmasına sebep olan etmen ile Kara Cuma ile daha çok sahip olma dürtüsüyle birbirlerini boğazlayan insanların gerekçeleri temelde aynı değil midir? Yani aşırılık, insani rasyonellikten uzaklaşarak irrasyonel obsesyonların etkisi altına girmenin sonucu olarak kontrolü kaybetmek?
Yazıyı sonlandırırken, bu aşırılık halinde dahi sağduyunun en güzel emsalini gösterebilmiş Nihat İlhan'ı rahmetle anmak isterim. Zira kendisini olaydan sonra arayan dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Nihat İlhan'dan 6-7 Eylül olaylarının bir benzerinin tekrarlanmaması için olay sıcakken Ankara'ya gelmemesini rica etmiş ve Nihat İlhan da halkta daha büyük bir infilaka sebep olmamak adına cenazeleri memleketleri Erzincan'da sade bir törenle defnetmiştir. Nihat İlhan'ın bu sağduyulu davranışı, yalnızca o zaman değil bugün de en fakiri olduğumuz ve dolayısıyla en çok ihtiyaç duyduğumuz birincil zaruretimizdir.