(Geçen haftaki yazımızın devamıdır)
İslâm’da kul hakkı beş temel esasta toplanmaktadır:
1. Malî haklar: İnsanın şahsî malı, mülkü, parası dokunulmazdır, müsadere edilemez, zarar verilemez.
2. Nefsanî haklar: İnsan bedenine hiçbir şekilde zarar verilemez.
3. Onur hakları: İnsanın şerefi ve haysiyeti kutsaldır. Bunlara dil uzatılamaz, saldırılamaz.
4. İffet hakları: Bir insanın namusuyla ilgili olumsuz bir şey söylenemez.
5. Dinî haklar: Genel olarak insanın inanma ve ibadet etme hakkı dokunulmazdır. Özelde ise İslâm’ı yaşama hususunda hiçbir kısıtlama söz konusu olamaz.
İslâm, bu temel haklar çerçevesinde insanın her bir hakkını koruma altına almıştır. Başkalarına zarar vermemek hususunda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (hizmetçi vs.) iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa, 36)
Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Kim zarar verirse Allah da onu zarara sokar ve kim eziyet ederse Allah da o kimseyi incitir.” (İbn Mace, 2342). “Müslümanın Müslümana karşı kanı, malı ve ırzı haramdır.” (Müslim, 6706).
Yine birinin arazisinden bir bölümünü gasp eden kimse hakkında da şöyle buyurmuştur: “Kim bir karış toprak gasp ederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir.” (Müslim, 4217)
Bizim inancımız, bırakın zarar vermeyi, rızası olmadan bir kimsenin malından az da olsa faydalanmayı bile yasaklamıştır. İslâm hukukunun bir özeti olan Mecelle şöyle der: “Bir kimsenin mülkünde mal sahibinin izni olmaksızın başka bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir.” (Madde 96)
Müslümanın devlet malına bakışı
Meşhur halifelerden Ömer b. Abdülaziz akşamları özel işleriyle ilgili bir şeyler yazacağı zaman kendi mumunu yakar, devlet işlerinde ise devletin mumunu kullanırdı. (İbn Sa’d, 5/347-8). İşte İslâm’ın devlet malıyla ilgili bakışının özeti bu tavırdır.
Kamu malına zarar vermeye gelince, bunun vebalinin ne kadar ağır olduğunu anlamak için şu ayete bir bakalım: “Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir.” (Âl-i İmran, 161)
Şimdi kendimize soralım: Devlete ait bir ayakkabı bağcığının aşırılmasına müsaade etmeyen bir din acaba bu mala zarar verilmesine nasıl bakar? Bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. Esasında kaçak elektrik ve su kullanmanın da farkı yoktur. Bunlar da sonuçta bütün bir milletin ya da bir şirkete aitse onların hakkıdır. Hele de kaçak kullanılan su ile abdest alıp yine kaçak kullanılan elektrik lambasının ışığında namaza durmak ne kadar doğrudur ki!
Bir mümin için kendi malı ne kadar kıymetliyse, başkasının malı da aynı kıymettedir. Mümin güvenilir insandır, emindir. Kendisine emniyet edilene zarar vermez. Sahibi görmese de her şeyi göreni bildiğinden eline diline dikkat eder. Ahiret hesabından korkar. Bu yüzden dindar insandan kimseye zarar gelmez. Nasıl gelsin ki, günde beş kez Rabbine secdeye edip, Onunla her an irtibatta kalmaktadır.