Kalemşorun kalemi
Zehirledi âlemi
Acep ne gün uyanır
Bin yıllık uykusundan
Beklenen kalem ehli Dada
Kalem sözcüğünün kökü Sanskritçedir.
Kamış ya da sazdan yapılmış yazı aleti kalemadır. Latincede de kalamis olarak
kullanılmaktadır.
Arapçaya kalem olarak geçmiştir. Türkçede de yazı aracının adı kalemdir.
Lügatimizde kalem sözcüğüyle ilgili çok zengin bir sözcük öbeği oluşmuştur.
Kuranda 68nci sure Kalem Suresidir. Birinci ayette geçen kalem sözcüğünden
dolayı sure bu adı almıştır. Nun, Düşün ve kalemle yazdıklarını.
Yine 96 sure olan Alak Suresinin ilk 4 ayetinde insana kalem kullanma öğretildiği şöyle ifade edilir; Oku yaratan Rabbin adına, insanı bir yumurta hücresinden
yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem Sahibidir, İnsana kalem kullanmayı öğretti.
Kuranda kalem sözcüğü kuşaktan kuşağa aktarılacak bütün bilgilerin sembolü olarak kullanılmıştır.
İnsan yazı yazma yeteneği olan bir varlıktır.
İnsanın bu yeteneği potansiyel olarak her zaman geliştirilebilir. Yazının icadı ve kullanılan alfabeler insanlık tarihi kadar eskidir.
İnsan gerçeği arayan bir varlıksa bu gerçeği söz ve fille ortaya koyar.
O, söz ve fillerini kalemle yazıya, kalem bulamazsa çiviyle taşa geçirir. Bunun
adı da kitap, yazılı belge olur.Bizim zaman zaman çor anlamında kullandığımız
Farsça şor kelimesi; kin, öfke, acı söz, üzüntü, dert, dedikodu ve kışkırtma anlamlarına geldiği gibi tuzlu olan bir çeşit peynire, çökeleğe, toprağa, acı suya ve ayrana da şor denir.
İmdi, eline kalem alıp gerçeği değil de kini, acı sözü, dedikoduyu, fitneyi ve kışkırtmayı yazısıyla örten ve acılaştıran insana kalemşor denir.
Gerçeği örtbas etmek isteyen kalemşorların kullandığı yol ve yöntem çeşitlidir.
Birincisi yalan yanlış sözlerle dolu safsata yolu, ikincisi söz ustası olarak hitabet yolu, üçüncüsü maksadı gerçeği açığa çıkarmak değil, karşıdakini küçük düşürmek için münakaşa ve mücadele yani eskilerin ifadesiyle cedel yoludur.
Ancak Kuran insanlığa kalemşorların kullandığı yolu değil, akıl, mantık, duyu, vicdan, kalp ve deney yolu olan burhan yolunu önermektedir.
«Ey insanlar size Rabbinizden bir burhan geldi» (Nisa 174).
Çünkü namuslu ve erdemli insan hakikati gizlemeyi ve örtbas etmeyi değil, açığa çıkarmayı ister.
Onun için insanın gerçek amacı; önyargılı, peşin hükümlü ve eleştiriye kapalı zihin yapısıyla bir ideolojiyi bağnaz biçimde savunan kalemşor mu olmak, yoksa sorgulayan, eleştiren ve tek derdi hakkı ve hakikati yazan ve çizen kalem ehli
mi olmak? Elbette kalem ehli olmaktır.
Alman filozofu Martin Heidegger; sanatın özü edebiyattır, kalemşorlük değil, bizzat edebiyat var olanı var olarak ortay koyar, der.
Yusuf Has Hacip de Kutatgu Bilig/Mutluluk Veren Bilgi adlı eserinde ülkenin dirliği ve düzeni kalemşorlarla değil kalem ehliyle düzelir demektedir:
Güzel ve iyi memleket, kılıç ile zapt ve kalem ile tanzim edilir; herkes dilek ve arzusuna kavuşur.
Bir toplumda silahşorlar gibi işinde ustalaşmış lafebeleri ve laf cambazları yani kalem tetikçileri çoksa kalem ve ilim ehli kalemini bırakır ve susar. Ya da bıraktırılır ve susturulur.
Bundan dolayı tarihte birçok bilgin ve bilgeler yazılarını ve eserlerini ya
müstear/ takma adla yayınlamışlar ya da öldükten sonra eserlerinin yayınlanmasını istemişlerdir.
Kalemşorları baş tacı ederek hak ve hakikatin gizlenmesine rıza gösteren bir toplum, felaketini beklesin. İnsanlık tarihi buna şahittir.
Şimdi yazının başına giderek şair Dadanın dörtlüğünü bir daha yeniden okuyalım.