Bir 8 Martı daha dünyada ve Türkiyede markaların kadınlara armağanları, ilgili mağazalarda indirimler ve inanılmaz bir toplumsal cinsiyete karşıtlık, kadın haklarına vurgu ile geçirdik. Bu özel günlerin duyarlılığı artırmak ve kadının toplumdaki eşit yerini hatırlatmak amacıyla faydalı olabileceğine kuşkum yok. Ancak ülke olarak başlangıçta bugünümüzde ve ardından geleceğimizde kadının toplumdaki yerini sağlam temellere oturtmaya uğraşırken önemli noktalardan ikisinin,kadının siyasiler tarafından nasıl algılandığı ve kadına siyasette ne kadar yer verildiği olduğunuhatırlamamızda fayda var.
İşte bu noktada AKP hükümetlerine ilham vermiş, zamanında kendi parti tabanından dahi sert eleştirilerle karşılaşırken yolundan sapmamış Refah Partisi örneğine dikkat çekmek gerekir. Refah Partisini bu yazının örnek modeli haline getiren husus; birçoğu yurtdışında olmak üzere çok iyi eğitim görmüş ve Türkiye gerçeklerinin aksine çevresinden siyasi hayatıyla ilgili destek gören azınlıktaki kadınlar dışındaki Anadolu kadınına kamusal alan kapalı iken Refah Partisinin programına işte bu ikinci gruptaki kadınların etkin rolünü de eklemesidir. Ancak söz konusu tablonun Refah Partisini kadın hareketleri ile tarihe kazıyan tek gerçek olduğundan söz edemeyiz. Zira özellikle sol partilerde toplumun dünya ile birlikte dönüşmesi ve eğitimdeki gelişmeler ile yukarıda resmini çizdiğim kadınların siyasetteki etkinliklerinin artması mümkün olabilirdi. Bir diğer deyişle, zaman içerisinde Refah Partisi olmasaydı da kadının siyasetteki rolü ABye uyum süreci ileABDnin baskısı ile zaten artacaktı diye düşünebilirsiniz. Fakat burada Refah Partisini başarılı kılan yalnızca kadınları siyaset arenasına dahil etmesi değil, dahil ettiği kadın kitlesinin profilidir.
Refah Partisinin başarısını özgün kılan; daha önce yalnızca eş ve anne kimliğiyle öne çıkmış, muhafazakar, başörtüsü terörü estiği yıllarda büyük çoğunluğu başörtülü ve birçoğu ilköğretim eğitimi görmüş kadınların Refah Partisinin teşkilatlanmasındaki odak noktalardan biri olmasıdır. Bir hak ve vatandaşlık görevi olan oy kullanma konusunda dahi bilinçli ve istekli davranmayan kadın profilinden, sokaklarda kapı kapı dolaşarak davalarını anlatan, şehirlerarası yolculuklar yaparak teşkilatın uzanamadığı yerlerde seslerini duyurma gayretinde olan kadınlar yaratmak, Refah Partisinin kadın teşkilatını incelenmeye layık kılan. Hal böyle olunca rahmetli Necmettin Erbakanhayatta olsaydı ve birçok parti liderinin aksine 8 Mart Kadınlar Günü bildirisi yayımlamasaydı da toplumsal cinsiyet ve eşitlik konusunda geri kalmış olmayacaktı.Netice itibariyle; siyasilerin, bildiriler veya basın açıklamaları kanalı ile de toplumsal cinsiyet eşitliğineve kadın haklarına dikkat çekmelerinin önemli olduğuna kuşku yok. Fakat hiçbir sözün, eylem halini almış niyetlerle yarışamayacağı da bilinmelidir.
Refah Partisinin Hanımlar Komisyonu adı altındaki kadın hareketleri başarısının ve farazi 8 Martı kutlamasalardı da olurdu senaryolarının ardından bir de bugüne mercek tutmakta fayda var. Türkiyenin hala savaşmak durumunda olduğu cinsiyet ayrımcılığına karşı duran birçok siyasi, 8 Mart mesajı yayınladı, etkinlerde aktif olarak yer aldı. Fakat bunlardanöyle bir tanesi vardı ki yıkmak maksadıyla yaklaştıkları kadın figürünün nasıl da zihinlerine işlediğini kanıtladı. Kocaelide hanımlarla toplantı yaptıklarını belirten Berat Albayrak, hanımların ev ekonomisi dışında bir soru sormasının karşısında terlediğini söylemekte herhangi bir sakınca görmedi. Kadınların, kendisinin eline su dökemeyeceği maliyecilerin soramayacağı soruları sormasına ve kadınların ekonominin detaylarına vakıf olmalarına da şaşıran Albayrakın sahiden 8 Mart için özel faaliyetlerde bulunması anlamlı mıydı? Yoksa kendi zihninde kadınları hala yemek pişiren ve dolayısıyla yalnızca ev ekonomisi ile ilgili sorulara aklı eren varlıklar olarak tanımlaması, Türkiyenin Refah Partisinden beri 10 yıllar içinde geri gittiğini mi gösterecekti?