İstanbul, 6.2 ile sallandı. Türkiye’nin yüreği ağzına geldi.
Çok şükür ki korkulan olmadı.
İstanbul, yalnızca ülkenin nüfusu en kalabalık şehri değil.
İstanbul, finansın merkezi…
İstanbul, sanayinin merkezi…
İstanbul, kültür-sanatın merkezi…
Hasılı İstanbul cüz değil, külliyattır.
20 milyona yaklaşan nüfusu ile İstanbul, birçok ülkeden daha çok nüfusa sahip bir şehir…
Dolayısıyla İstanbul’un, tıpkı Kahramanmaraş depremi gibi bir depreme duçar kalması demek, ülkenin perişan olması anlamına gelir.
İstanbul, sahip olduğu potansiyeliyle depremde yıkılan birçok şehri ayağa kaldırır. Ama onlarca şehir bir araya gelse, İstanbul’un yarasına merhem olamaz.
Bu sebeptendir ki İstanbul’da büyük bir deprem, Türkiye’nin kılcal damarlarında bile yankı bulur.
Televizyon kanallarının kesintisiz canlı yayın yapması son derece normal bir durumdur.
Misal; Erzurum’da yaşayan kim vardır ki, İstanbul’da bir yakını olmasın.
Klişe bir söz, ama çok doğru bir tespit:
“Deprem, Türkiye’nin değişmeyen bir gerçeğidir.”
Bilim de, tarih de bunu söylüyor.
Türkiye, deprem faylarının cirit attığı bir coğrafyanın adıdır.
Deprem tehlikesi; Batı’dan Doğu’ya, Güney’den Kuzey’e yurdumuzun dört bir yanında mütemadiyen kendisini hatırlatıp duruyor.
Dün de İstanbul’da uç verdi.
6.2 büyüklüğünde bir deprem, yapı stokunun ciddi oranda çürük olduğu İstanbul için korkulması gereken bir uyarıdır.
İstanbul’da öyle yapılar var ki, depreme gerek kalmadan kendiliğinden çöküyor.
Ve fakat bu yapılarda yüz binlerce, milyonlarca insan yaşıyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, çok önemli bir hususun altını kalınca çizme ihtiyacı duydu:
“İstanbul’da acilen belediye yönetimi olmalı.”
Kahramanmaraş merkezli asrın felaketinde gördük:
Depremin şakası, toleransı ve torpili yok.
Adres de sormuyor üstelik.
“Burası ülkenin kalbi, en değerli markası bir şehirdir” demiyor.
Fay denilen o tabiat gerçeği, hangi şehrin altından geçtiğine dönüp bakmıyor.
İstanbul bu kez depremi can kaybı olmadan ve hasar meydana gelmeden atlattı, ama ya yarın?
Bu, başka şehirlerimiz ve bölgeler için de geçerli…
İşte uzmanların aylardır hatta yıllardır dillendirdikleri bir durum:
“Doğu Anadolu fay hattında biriken enerji, her an büyük bir depremi beraberinde getirebilir.”
Erzurum dahil en az on beş il var bu fay hattının üstünde yahut da kıyısında…
Deprem, insanoğlu eliyle engellenemiyor. Bunu artık üç yaşındaki çocuklar da biliyor.
Yalnız deprem gerçeğine uygun şehirler inşa etmek, tamamen insanoğlunun elinde ve iradesinde…
Doğurganlık ve evlenme oranının vahim derecede düşüşe geçmesi, nasıl ki ülke yönetiminde kırmızı alarm üretilmesine vesile olduysa…
Bu deprem gerçeği de aynı nispette bir vaziyettir.
Kabul; marifettir.
Depremde yerle bir olan şehirleri yeniden ayağa kaldırmak…
Lakin…
Bundan daha kıymetlisi, yıkılmayacak yahut da felaketi en az can kaybıyla savuşturacak şehirler kurmaktır.