Dünya nüfusunun büyük bir bölümünü resmi dini İslamiyet olan, İslam coğrafyası karşılamaktadır. İslam coğrafyasını 63 ülke oluşturmaktadır, 1,5 milyar nüfusa sahiptir. Dünya nüfusunun % 23ünü İslam toplumu oluşturmaktadır.
İslam ülkeleri dünya coğrafyasında, Kuzey Afrika, Arap Yarım Adası, Ortadoğu, Ön Asya ve Avrasya, Balkanlar ve Orta Afrika bölgelerinde bulunmaktadır.
Dünyada gelişmemiş olan 48 ülkeden 21i İslam ülkesidir. Kadını hor gören, toplumda ikinci plana iten, haklarını kullanmaya izin vermeyen toplumlar ve ülkeler gelişememektedir.
İslam ülkelerinde dinin gelenekselleştirilmesi sonucunda dini, kadınların toplum içinde sosyal konum sahibi olmasına engel olarak önüne sürmüşlerdir. Gerçekte din mi yoksa insanların kendi anlayışlarını din olarak öne sürmeleri midir?
Beş İslam ülkesini kabaca görürsek daha doğru değerlendirme yaparız.
AFGANİSTAN
Afganistanda 1992de iktidara kökten dincilerin gelmesiyle, kadınların sahip olduğu sosyal, ekonomik ve kültürel haklar bakımından çok daha geriye gidilen bir dönem başladı. Sonrasında ise 1996-2001 arasında iktidarda kalan aşırı dinci Taliban dönemi kadınlara karşı resmen savaş ya da cihat ilan etti. Kız öğrencilerin okula gitmesi ve kadınların çalışması yasaklandı. Hiçbir kadın yanında erkek olmadan evden çıkamıyor, erkek doktora muayene olamıyor, hatta erkek bir doktorun olduğu bir ekip tarafından ameliyat edilemiyordu. Tüm kadınlar, başlarından ayakuçlarına kadar bedenlerini bütünüyle örten burka giymek ve gözlerini de kapamak zorundaydı. Evlerin camlarından kadınların görünmemesi için camların karartılması ya da siyaha boyanması şart koşuldu. Çocuklarının yüzde 57si 16 yaşından önce evlendiriliyor. Birçok erkeğin, ergenlik öncesi yaşta birden fazla eşi var. Dul kalan kadınlar, ölen kocalarının akrabalarıyla evlendiriliyor. Kadınların mülkiyet ve miras hakkı anayasal koruma altında değil. Tecavüz, yasalarda açık bir şekilde suç olarak tarif edilmemektedir. 2004ten bu yana devlet yönetiminin el değiştirilmesiyle kadın hakları konusunda iyileştirmeler yapılmaktadır.
MISIR
Mısırda ise kadınlar durumun farkında olduğu için, haklarına sahip ve daha iyi bir yaşam şartlarını kazanmak için mücadele etmektedirler. Mısır modernleşmede, nakli olduğu gibi ve örfü temel alarak değil, Kuranın akıl ile yorumlanması gerektiği konusunda ısrar etmiş ve bu yolla İslam'ın modern bilimsel toplumun temeli haline getirilebileceğini savunmuştur. Eğitime, topluluk duygusunun gelişmesine, teknik becerilerin, sosyal adaletin yaygınlaşmasına önem vermiş, ticari şirketler kurmuşlardır. Mısırda kadın hareketleri yüzyılı başında başlamış olup kadınlar siyasetle çok erken yaşta tanışmışlardır. Mısır Orta Doğuda kadın haklarına öncülük etmiş olup Arap dünyasının tanınan kadın haklarını savunanlar kadınlar Mısırda yetişmiştir. Sanata, edebiyata, sinemaya öncülük etmişlerdir. Sosyal hayatta, sokakta, okullarda kadınlar rahatlıkla yer alabilmektedir. Mısırda kadının eğitim konusundaki gelişimi çok büyüktür, üniversitelerde dekanlık yapan kadın vatandaşlar bulunmaktadır. Okuma yazma oranı %40 civarından az olduğu bilinmektedir.
Çalışma hayatında kadınların oranı toplam iş gücünün %24ünü oluşturuyor, devlet kurumlarında karar verme mekanizmalarında %30 oranında kadın yer almaktadır. Mısırda kadınların mücadelesi geç olsa da fayda etmiştir, kadınlar konumlarının, toplum içindeki rollerinin iyileşmesi için çaba göstermekte ve mücadele etmeye devam etmektedir. Amaçları erkek egemen zihniyetlerinin değişmesi ve her şeyi geleneksel dinle bağdaştırmamalarıdır.
İRAN
İran kadını, İranın Şahlık dönemindeki dünyaya açılma ve modern yaşama haklarını biliyor. 1979da İranın İslam Cumhuriyeti haline dönüşmesi ile kadınlar daha önce sahip oldukları haklarını kaybettiler. İran kadını artık kara çarşaf içinde tek tip urbaya büründü. Ancak günümüzde üniversitelerde okuyan kadıların neredeyse erkeklerden fazla olduğu İranda, ne yazık ki devlet mahkemelerinde iki kadının şahitliği bir erkeğe denk sayılıyor. Ancak İran kadını haklarını almada ve gelecekte çağdaş ve modern kadın yaşamını elde etmede azimli çabasını her vesilede sürdürüyor.
SUUDİ ARABİSTAN
Suudi Arabistanda yürürlükteki olan kabile hukukuna ait yasalarının hükmüne göre, bir kadının görevinin evde kalıp, çocuklarına ve kocasına bakması gereği kadınların kaderi olarak öne sürülüyor. Bu ülkede kadınlar yanında kocası olmadan sokağa bile çıkamıyor ve kadının bireysel kimlik kartı bile bulunmuyor. Kadınların, büyük çoğunluğunun okur-yazar olmadığından, haklarının ne olduğunu bilmiyorlar.
TÜRKİYE
Türkiyede ise Atatürk, kadınlarını eğitmeyen bir toplumun yükselemeyeceğine inanmıştır. Bu sebepledir ki Bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer yarısının göklere yükselmesinin imkânsız olduğu gerçeğini her fırsatta hatırlatmayı görev bilmiştir. Ve bu doğrultuda kadınlara ve erkekler eşit fırsatlar sağlamak için faaliyetler göstermiştir. Eğitimde karma sistem, kadınlara seçme ve seçilme hakkı gibi kadının statüsünü yerleştirmeye çalışmıştır. Medeni Kanunla bu düzenlemeleri yasalaştırmıştır. Kadını ailenin yapı taşı, gelecek nesillerin yetiştiricisi olarak görmüştür. Ben de bir felsefe bölümü öğrencisi olarak bu kazanımların değerini bilmekte ve daha çok ülkem adına yararlı işler yapmanın bilincindeyim.
Örnek verdiğim beş İslam Ülkesinin hangisinde yurttaş olmak istersiniz derlerse sanırım Türkiye ve belki de zorda kalırsak Mısır deriz. Geri kalan ülkelerde asla deriz. Çünkü Mısır Osmanlı ülkesiyken modernleşmeye Kahire, İstanbul, Şam, Bağdat ve Selanik hep beraber aynı anda modernleşiyordu. Suudi Arap kabileleri ise bunu din düşmanlığı gibi görüyordu.
Demek ki, dünya anlayışımız oluştururken modernleşirken bilim, sanat, din, ahlak, felsefe, hukuk, teknoloji, kültür ve gelişmelerden uzak kalamayız. Bahaneler üreterek, birilerini suçlayarak sorunlarımız çözemeyiz.
Kadın hakları derken kızıyorum. Niye erkek hakları denmiyor da kadın hakları deniyor. Bunun yerine İnsan Hakları demeyi daha insani bulduğumu ifade etmek isterim.
Müslüman ülkelerin geri kalmışlığının sebebini dinin gelenekselleştirilmesi ve kutsal kitapların, ilmihallerin, tefsirlerin bu şekilde yorumlanıp halkın yaşam tarzını belirlemesini öne sürenler vardır.
Fakat İslam dini kadınının statüsünü ve sosyal durumunu iyileştirmeye yönelik bir kısıtlama getirmemiştir. Kadınların o devirde nasıl bir hakları vardı ki Kuran bunları elinden almış olsun. Ticarette, sosyal hayatta neleri elinden almıştır? Asla gösterilemez. O günkü anlayışları son bir kazanım görmek de yanlıştır. İnsan haklarında yapılan gelişmeler belki Hinduizme Hristiyanlığa, Yahudiliğe uymaz denebilir, ancak İSLAMA uymaz diyemeyiz. Diyenler Afgan Talibanı, Irak İşiti, Suudi Arap kabileleri olur.
Dinin derinliğine bilinmemesi, felsefesi yapılmaması, dünyanın doğru anlaşılmaması ve yorumlanması nedeniyledir ki, kadının ikinci plana itilmesi hep dini erkek egemen zihniyetin anlaşılması sonucudur. Yine erkekler kutsal kitapları kendi yaşam tarzlarını kolaylaştıracak güce ve toplumdaki yerlerini sarsmayacak engelleri ortadan kaldırmak için dini geleneklere bağlı kılmışlardır. Kadının iyi bir sosyal duruma sahip olmasına, gelenekselleştirilmiş olan dini anlayışla ileri sürmüşlerdir. Afganistan ve Suudi Arabistan buna en güzel örnektir. Bu anlayıştan ülkemizi korumak gerekir.
EMİNE CERENLİ
ERZURUM TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
FELSEFE BÖLÜMÜ 4. SINIF ÖĞRENCİSİ