İRAN’IN ÇIKIŞINI OKUMAK

Azerbaycan geçtiğimiz günlerde büyük bir stratejik ve askeri başarı ile 32 yıldır çözüme kavuşturulamayan Dağlık-Karabağ bölgesine ilişkin sorunu zaferle sonuçlandırmıştı. Türkiye’nin harekatlara özellikle askerî açıdan sağladığı destek ise Türkiye ve Azerbaycan’da geniş kitlelerce memnuniyetle karşılanmıştı. 11 Aralık’ta ise bu zaferin ay dönümü nedeni ile başkent Bakü’de görkemli tören düzenlenmiş ve iki ülkenin cumhurbaşkanları zafer ve dostluk gösterisinde bulunmuşlardı. İşte bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi siyasi kariyerinde taşları yerinden oynatan bir şiir daha okudu. Cumhurbaşkanı, Bahtiyar Vahapzade’nin Topraktan Pay Olmaz şiirini okudu ve özellikle “Aras'ı ayırdılar/ Kum ile doldurdular/ Ben senden ayrılmazdım/ Zor ile ayırdılar” satırları ile İran’da adeta kıyametin kopmasına neden oldu.

Cumhurbaşkanı’nın, çeşitli kaynaklara göre değişmekle birlikte ortalama 30 milyon Türk İranlının yaşadığı İran’ın kuzeyindeki toprakların Azerbaycan ile birleşmesi gerektiğine dair bir çağrıda bulunduğunu yahut İran’ın egemenliği altındaki toprakları hedef aldığını düşünmek oldukça zor bir çıkarım. Terör ile mücadelenin toprak bütünlüğü ekseninde tartışılmasına dahi müsaade etmeyen Türkiye’nin İran’ın toprak bütünlüğüne ilişkin böyle bir yaklaşımda bulunması da zaten kabul edilebilir olmazdı. Nitekim Fahrettin Altun ve Ömer Çelik başta olmak üzere siyasiler de bu düşüncelerimizi haklı çıkaracak biçimde açıklamalarda bulunarak şiirin kötü niyetle yorumlandığını ve İran’ın düşmanlarını birbirine karıştırır hale geldiğini belirttiler.

İran’ın köklü tarihinde öne çıktığı konulardan birinin de zorlu bir coğrafyada ve çalkantılarla dolu iç siyaset dinamiklerinde diplomatik hamlelerle ayakta kalmak olduğunu düşünürsek İran’ın hakikaten düşmanlarını birbirine karıştırmış yahut anlık öfke ile açıklamalar yapmış olma ihtimali var mıdır? Yoksa İran fırsat bulmuşken Türkiye’ye bölgedeki din ve etnik köken olarak Türkiye’ye yakın toplumlar üzerinde artan nüfuzunun farkında olduğunu ve buna da müsaade etmeye pek niyeti olmadığını mı gösteriyor? Bu noktada değerlendirilmesi gereken bir diğer konu da İran’ın da Türkiye’nin de kendilerine has özellikleriyle farklı üsluplarla olsa da diğer İslam devletleri ile pek anlaşamamaları. Bir diğer ifadeyle gerek Birleşik Arap Emirlikleri gerek Suudi Arabistan ile ilişkileri son derecede gergin olan iki ülkenin, bir çeşit fren mekanizması oluşturması beklenirken şu ana dek büyük oranda dengeli ilerleyen ilişkilerde böyle bir kırılma yaşanmasının nedeni ne olabilir?

Bu soruların tek bir cevabı var mı emin değilim, üstelik İran üzerinde çalışan kıymetli akademisyenlerimiz varken bunları sınırlı bilgim ile açıklamaya uğraşmak da beni aşacaktır. Yalnızca İran’ın çıkışını kınamakla yetinen siyasetçilerin bu tarz sorular üzerine eğilmesi ve çıkmazda olan dış politika ile ilgili seçmeni ikna etmek istiyorlarsa kapalı kapılar arkasında değil açık bir siyasetle bu soruları cevaplandırmaları gerektiğini düşünüyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.