İnsanlık can çekişiyor

Ya bu toplumsal çürüme hepimizi mahvedecek ya da ahlakı inkılap yapacağız…

Merhum hemşerimiz Nurettin Topçu’nun muhteşem eserinin adıdır:

“İsyan ahlakı”

Bir başkaldırı: Ahlakı, erdemi, adaleti, merhameti ve vicdanı celp etmiyorsa o; isyan değil, terördür.

Muhtemelen her yerde aynıydı.

Şimdi de aynı sistem devam ediyor mu bilmiyorum, ama eskiden işleyiş şuydu:

Sigorta müfettişleri, işyerlerini denetime çıkardı.

Çalışanlar sigortalı mı, değil mi diye…

Ve fakat o müfettişler, o denetimi adeta davul zurna çalarak ilan ederdi!

Bunu duyan kurnaz ve çakal esnaf da, zaten yanında üç paraya çalıştırdığı çırakları, kalfaları anında araziye uydururdu!

Böylelikle müfettiş o atölyeye yahut da dükkana geldiğinde, çırak da göremezdi kalfa da…

Raporlar tutulur, işyerinin “kurallara uyduğu” resmi olarak beyan olunurdu!.

Dediğim seksen öncesi yıllardı.

Besbelli ki değişen çok şey olmamış, aradan geçen yarım asra rağmen…

Bu ülkede, bugün bile yapılan denetimlerin ciddi bir bölümü tamamen evrak üzerindedir; bir formalitenin ikmalinden öte bir şey değildir.

İşte Kartalkaya faciası…

Önce, “…bu otel, yangına karşı korunaklı değil” denilmiş.

İki ay sonra,  “…bu otel, yangına karşı korunaklıdır” denilmiş.

O iki ay içinde, aynı otelde en küçük bir önlem alınmadığı halde, nasıl olmuşsa olmuş, (hoş herkes nasıl olduğunu biliyor da) şartlar değişmiş, kağıt üzerinde eksikler giderilmiş!

Ahmet Kaya şarkısında olduğu gibi…

“Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça…”

78 canımız yitip gitti…

Şimdi ise, sorumluluk tıpkı alevden bir top gibi kimse elini değdirmiyor!

Kaçan kaçana…

Köyün ağası, oğlu ve hizmetçi odada otururken içeriye biri girer.

“Ben” der. “Azrail’im. Şimdi burada iki kişinin canını alacağım.”

Anında baba ve oğlu hizmetçiye bakarlar.

Hizmetçi konuşur:

“Yahu anladım biri benim, ama iki kişi diyor.”

Besbelli ki Kartalkaya’da, “hizmetçinin” defteri dürülecek de, ya asıl sorumlu kim?

O, öylece aramızda dolaşıp duracak mı?

“Hafıza-i beşer nisyan ile malul” olduğu için daha dün ki yaşanmışlıkları unutuyoruz.

Neyse ki yazı var, görüntü var, kayıt var.

Soma faciasında, madende çalışan bir mühendis itiraf etmişti: (Hoş kimse üzerinde durmamıştı, ama…)

“Ankara’dan müfettişler denetime gelirdi. Patron, onların geleceğinden günler önceden haberdar olurdu ve ona göre hazırlık yapardı.

Kuzu çevirmeler, kuş sütü eksik içki sofraları ve elbette ki hatırı sayılır hediye paketleri. Ocağın içerisine bir metre dahi girmeden sözde denetim yaparlardı ve her şeyin dört dörtlük olduğunu zapta geçirirlerdi.”

Diyorlar ki, Grand Kartal’ı belediye itfaiyesi değil de, bakanlık müfettişleri keşke denetleseydi.”

Sahi…

Siz bundan daha farklı bir sonuç mu çıkardı zannediyorsunuz?

Devleti de toplumları da kıymetli kılan şey ahlaktır.

Şayet bir yerde ahlak tefessüh etmişse, kanun da hikaye, denetim de…

İşte uzmanlar söyleyip duruyor:

“Dünyanın en iyi yangın talimatı Türkiye’de…”

Pekii bu netice ne o zaman?

Evrensel kuraldır:

“Dünyanın en iyi kanunu bile kötü yönetici elinde zulme dönüşür.”

Aynen öyledir.

Ne yazık ki şimdi Bolu’da, önceden de nice yerlerde gördük.

Dün bir dostum söyledi, inanamadım.

Hani küçük bir iş yeri açacaksınız, belediyeden ruhsat almanız için aranan şartlar var. Onlardan biri de yangın söndürme tüpü…

Her şeyimiz göstermelik ya…

Meğerse bu yangın söndürme tüpleri de ekseriyetle göstermelikmiş!

Dolusu diyelim ki şu fiyat, boşunu alırsan yarı yarıya…

Değil mi ki denetime gelen görevli mazrufa değil, zarfa bakıyor!

Şeklen bir tüp var mı, yok mu?

Var.

O halde bas imzayı!

Kartalkaya’da da olan, bundan öte bir şey değil.

Zihniyet reformu az kalır; zihniyet inkılabı yapmak zorundayız.

Çürüme öyle bir illettir ki, bir uzvunuzu feda etmekle kurtulamazsınız.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.