Hz. Âdemin oğlu Kabilin, kardeşi Habili öldürmesiyle başlayan vahşet günümüze kadar artarak devam etmekte olup çeşitli bahanelerle hemen her gün dünyanın çeşitli coğrafyalarında oluk oluk insan kanı dökülmektedir. İnsanoğlunun bitip tükenmeyen ihtirasları, dünyayı ele geçirme istekleri, başkasına hükmetme düşüncesi; din, ideoloji ve ulusal kavramlar üzerinden meşrulaştırılarak dünya kan ve gözyaşına boğulmaktadır.
Dinler, ahlâki öğretiler ve düşünce sistemleri her ne kadar dünyada barışı, sevgiyi, adaleti ve hoşgörüyü getirmek için ortaya çıkmış olsalar da yine insanlar arasında en büyük kavgalar bu değerler kullanılarak yapılmaktadır.
Tarih yapraklarını çevirdiğimizde en büyük savaşların ve katliamların din ve mezhep kavgaları yüzünden çıktığı görülmektedir.
Ortaçağ Avrupasında insanların yaşadıkları vahşet kelimelerle anlatılmayacak boyuttadır. Engizisyon Mahkemelerinin uygulamaları tarihin derinliklerinden yanmış insan cesetlerinin kokusunu günümüze taşımaktadır.
Savaşlar ve katliamlar tablosuna bakıldığında insanoğlunun beka sorunu net bir şekilde anlaşılmaktadır.
7.yüzyıldan başlayan köle ticareti sırasında 35 milyon Afrikalının ölmesi, Haçlı Seferlerinde 3 milyon insanın katledilmesi, Moğolların 40 milyon insanın ölümüne sebep olmaları, 1481-1517 yılları arasında İspanyada 13 000 kişinin diri diri yakılması, Saint Barthelemy Katliamında iki günde Katolikler tarafından 30 000 Protestanın hunharca öldürülmesi, Kızılderililerinin Avrupalılar tarafından soykırıma uğramaları, İngilizlerin işgal ettikleri Hindistanda hububatlara el koyup 27 milyon Hintlinin açlıktan ölmelerine seyirci kalmaları, 1. Dünya Savaşında 20 milyon, 2. Dünya Savaşında 66 milyon kişinin ölmesi, Hitlerin 5.5 milyon Yahudi ile 500 bin çingeneyi, Stalinin 4 milyon Ukraynalıyı öldürmesi, Mao Zedongun 40 milyon Çinlinin ölümüne neden olması, Bosnada eli kanlı Sırp katillerin Müslüman Boşnakları vahşice katletmeleri, Irak, Suriye, Yemen, Filistin ve Myanmarda yaşanan katliamlar insanlık tarihinin utanç sayfalarıdır. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte vahşetin ve şiddetinde artarak devam ettiği görülmektedir.
Din adına ortaya çıkan Taliban, İşid, Deaş, El Kaide gibi eli kanlı katillerin yaptıklarını dünya unutmaya çalışırken Yeni Zelandada bir başka marjinal kafanın yaptığı katliam insanlık adına hayalleri suya düşürmüştür.
Bugün dünya nüfusunun 7,6 milyar civarında olduğu söylenmektedir. Bu nüfus içerisinde 1,5 milyar insanın günde 1 doların altında gelir elde ettiği, 2 milyar insanın yoksulluk sınırında bulunduğu ve dünyanın en zengin 42 kişisinin servetlerinin dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit olduğu gerçeği insanlığın beka sorununu özetlemektedir.
Bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemeler insan ömrünü uzatırken bir yandan da insanları yok edecek silahları geliştirmekte. Özetle, yaşat ve yok et gibi çelişkili bir anlayış ortaya çıkmaktadır.
Dünya geneline bakıldığında savaşın, yoksulluğun, adaletsizliğin, hüküm sürdüğü, egemenlerin at oynattığı, barışın ve hoşgörünün olmadığı bir fotoğrafla karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz.
Velhasıl İnsanlığın beka meselesi din, dil, ırk, mezhep, renk ve cinsiyet ayrımının olmadığı; adaletin, sevginin, barışın, hoşgörünün, sosyal eşitliğin olduğu bir dünyadır. Böyle bir dünyayı kurmak tüm insanlığın beka meselesi olmalıdır. Yunusun ve Mevlânanın gözüyle hayata bakanların kuracağı böyle bir dünya ise şimdilik hayal gibi görünmektedir.
Kan ve gözyaşı ile beslenenlerin, merhamet ve vicdan duygularından yoksunların, hukuk tanımazların, insan olmanın hakikatini bilmeyen muhterislerin böyle bir dünya istemeleri asla mümkün değildir. Barışın, sevginin, sosyal adaletin olduğu bir dünyayı kurmak ancak mehdinin yapacağı bir iş gibi gözükmektedir. Gidişata bakılırsa Umut fakirin ekmeği misali kurtarıcıyı beklemeye devam edeceğiz.
Kainatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakkın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
İnsan Hakkta Hakk insanda
Arıyorsan bak insanda
Hiç eksiklik yok insanda
Mademki ben bir insanım