"İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah!"
"Korkma nâdandan ki ateş olsa yandırmaz seni, Müstakim ol Hazret-i Allah utandırmaz seni." Ziya Paşa
Devamlı söylediğimiz"Özü sözü bir olmak" tabiri aslında doğruluğun da tarifidir. İmam Kuşeyrî, Risâle adlı eserinde, Arapça'da doğruluk anlamına gelen "sıdk" kelimesini "özün söze, için dışa uyması" olarak tanımlar. Bu manada doğruluğun zıddı da yalancılıktır, ikiyüzlülüktür.
Müslümanın kalbi de dili de aynı şeyi söyler, birinin beyan ettiğini diğeri inkâr etmez. Allah'a inanan bir kalbe, kelime-i şahadeti ikrar eden bir dile yalan yakışmaz. Kalp ve dil bütün azalarımızın öncüleri hükmündedir.
Bir gün sahabeden bazıları Peygamberimize, "Mümin korkak olabilir mi? Diye sordular. Peygamberimiz; "Evet, olabilir" diye cevap verdi. "Mümin cimri olabilir mi? Diye sordular. Peygamberimiz, "Evet, olabilir" diye cevap verdi. "Mümin yalancı olabilir mi" Diye sordular. Peygamberimiz bu sefer, "Hayır,mümin asla yalancı olamaz" buyurdu. (Muvatta)
Peygamberimiz başka bir hadislerinde de; Müslümana yakıştırmadığı yalancılığın münafıklığın üç alametinden biri olduğunu söylemiştir.
Bazı insanlar mecbur kaldığı için yalan söylediğini düşünürler ki bu doğru değildir. İbni Sirin şöyle der: "Söz çeşitleri, ahlâkı sağlam bir insanın yalana düşmeyeceği kadar geniştir."
Birçok insan yalan söyleyip, kendilerini rahatlatmak için bunlara "beyaz yalan" derler. Ticari gaye için, çocukları kandırmak için, şaka olsun diye söylenen yalanlar bunlar arasındadır. Bunlara her ne kadar beyaz dense de dinimiz her türlü yalanın kara olduğunu haber verir.
Yalancıların adetlerinden birinin de çok sık yemin etmek olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Hz. Ali (r.a) mal satmak için yemin eden tüccarları şöyle uyarmıştır: "Yemin malı sattırır ama bereketini giderir."
Kazandığımız paranın dünyamıza ve ahiretimize faydalı olup olmayacağı, helal olup olmadığına bağlıdır. Görünüşte kazancımızı arttırmak için insanları kandırdığımızı zannederiz ama aslında şeytan bizi kandırmış olur.
Çocuklarımızı kandırmak da bir yalandır. Bir gün kadın sahabelerden biri çocuğunu çağırırken "Gel bak sana ne vereceğim." dediğinde Peygamberimiz o sahabeye, çocuğa ne vereceğini sormuş, sahabe de hurma vereceğini söyleyince Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Dikkat et! Eğer ona bir şey vermezsen üzerine bir yalan günahı yazılacaktır".
Yalan Müslümanın asla ayak basmayacağı kirli bir zemindir. Her ne şartta olursa olsun Müslüman yalan söylemez.
Peygamber (s.a.) efendimizi ihtiyarlatan Hûd Suresi'nde: "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Seninle beraber bulunan tevbe etmiş kimseler de öylece istikamet üzre olsunlar." buyurulur. (Hûd,112) Bu ayetin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır şunları söylemektedir:
"Emrolunduğun
gibi dosdoğru ol! Hakkıyla doğru ve dürüst ol! Sen her hususta doğruluk
ile emrolunmuş bulunuyorsun. Senin her işte Kur'an'da emrolunduğun gibi sırât-ı
müstakim üzere tam bir doğrulukla hareket etmen ve her hususta vahy-i ilahiye
uyman; Kur'an ahlâk ve ahkâmı üzere hareket edip bilfiil canlı bir
"istikamet" örneği olman gerekmektedir. Doğruluk
ve dürüstlüğün, senin peygamberliğine ve başarılı olmana en büyük delil ve
belge olacaktır. Vahyolunan emrin yerine getirilmesi ne kadar ağır olursa
olsun; ne o emrin tebliğinde, ne de icra ve uygulamasında hiçbir engelden
yılmayarak emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!"
Sahabeden Süfyan b. Abdullah es-Sakafi (r.a) naklediyor. Diyor ki: "Ya Rasulallah! Bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki, senden sonra bu konuda hiç kimseye bir şey sormayayım." Peygamberimiz buna öz ama kapsamlı bir cümleyle şöyle cevap veriyor:
"Allah'a iman ettim de! Sonra da dosdoğru ol!"