"İnsan nasıl ölür, bilir misiniz? Ansızın bir sendeleyişle, bir kalp duruşuyla değil. Annesinin ölümüyle, babasının ölümüyle, dostlarının, sevdiklerinin, kafa ve gönül arkadaşlarının ölümleriyle her gün birer parça, birer parça..."
Altını çizip, sonra da ezberlediğim Yusuf Ziya Ortaç'ın bu cümlelerini kederle tekrarladığım anlar çok oldu.
Bu hesaptan hepimiz birer parça, birer parça ölmüşüzdür.
Bir yanımız değil, çok yanımız eksilmiştir.
Babaannemizi, nenemizi, babamızı, dostumuzu cennet kapısının eşiğine bırakıp dönmüşüzdür.
Dönmüşüzdür dönmesine de, orada ömrümüzden bir parça bırakarak.
Şu 'cennet kapısı' ifadesini seviyorum.
Buna vesile olan hadiseyi bir kere daha anlatmalıyım.
Geçmiş gün, tarihi hatırımda değil.
Arkadaşlarla hasta ziyaretine gitmiştik GATA'ya.
Arabayı park edip, servislere doğru yürüyoruz.
Baktım, tertipli bakımlı bir bölümün levhasında görkemli harflerle şöyle yazıyor: " CENNET KAPISI"
Girmek için seve seve canımızı bile vereceğimiz cennetin kapısı, işte birkaç adım ötede.
Doğrusu bir anlam veremedim, niçin bu ad verilmiş buraya?
Görevliye sordum, "Burası morg" dedi.
Etkilendim, duygulandım.
Başka hastanelerde tesadüfen önünden geçsek ürperdiğimiz bir bölüm, burada ne kadar sevimli hale getirilmiş.
Ürkmek bir yana, insanın içeri dalası geliyor.
İşte o günden sonra sadece morga değil; sonsuzluk istasyonu hükmündeki kabrin eşiğine "Cennet Kapısı" nazarıyla bakıyorum.
Dün bir dostumuzu daha uğurladık o kapıdan.
Dönüşü olmayan bir diyara yolcu edip döndük.
Candan aziz kardeşimiz, hemşehrimiz Cemal Köksal iki yıla yakındır hastaydı.
Rabbimiz onu yanına almayı takdir etti.
Kardeş, kardeşin kabrine toprak atandır. Öyle biliriz.
Bu çetin vazifeyi ifa ederken, Kanuni Sultan Süleyman vefat edince büyük Bakî'nin söylediği muhteşem beyti hatırladım: "Onu, devran hazinecisi bir mücevher kutusuna sakladı."
İyi huylu, iyi niyetli, güzel bir insandı Cemal kardeşimiz.
Ne kimseyi kırmışlığı, ne bir kulu incitmişliği varittir.
Kalabalık cemaatin samimi hüznü, ne kadar sevildiğinin göstergesiydi.
Mütebessim çehresini gönül ekranımıza nakşederek geçip gitti, göçüp gitti.
Allah gani gani rahmet eylesin ona ve cümle geçmişlerimize.
Ve inşallah:
"Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler."
Ölümden, temiz ruhlara huzur ve sükûn gelir.
Ölen, Hakk'a kavuşur, geride kalanlara hasret ve keder kader olur.
***
5.02.1915 senesinde hakka yürüyen Erzurumlu Sümmânî, âşık edebiyatımızın abide şahsiyetidir. Muhteşem deyişleriyle hala gönlümüzü aydınlatan bu büyük üstadı Saygı ve minnetle anıyorum.
Buyurun, önce şu mısraları mırıldanıp, sonra da bir Fatiha yollayalım temiz ve pâk ruhuna.
Hey ağalar gönül asla tek olmaz
Konar, göçer hiç kimseye yük olmaz
Can emanet, bir kimseye mülk olmaz
Bu dünyaya gelen, gitmek içindir