Bir ölüm haberi duyunca sorarız hemen “kaç yaşında idi rahmetli.”sanki ölüm sadece yaşlılara ait ya da ölüm yalnızca yaşlılara yakışıyor hatta “Gençlerin bazı ölür yaşlıların hepsi” diye espriler yapılır.
Evet, doğrudur belki “Allah sıralı ölüm versin” dediğimiz zaman hiçbir anne-baba evlat acısı görmesin, hiçbir küçük yavru annesiz babasız kalmasın temennilerinde bu durum vurgulanır sanki.
İnsan hiç ölmeyecekmiş gibi her şeyi elde etmeye, her güzellikten faydalanmaya çalışır hatta dünya kazançları uğruna yaşamayı unutur. Bu arada saçlar beyazlanır, yüzler kırışır, boy kısalır, bel bükülür, eller titrer ve yaşlanır.
Yaşlanırız tamam da yaşlılık neye göre derecelendirilir merak ederim. Mesela insan meraklıdır, ümitlidir, yeteneklidir, idealleri vardır, çalışkandır, yaratıcıdır… Bu kadar muazzam yetenekleri olan bir yaratılmış için yaşlılık neye göre yaşlılıktır acaba?
Gençlik hayatın en güzel ve verimli çağıdır. Bu dönemi dört dörtlük düzgün geçirene ne mutlu. Koşar yorulmaz, coşar durulmaz, bentler onu engellemeye yetmez. Zamanı gelir koşacak dizleri yorulur ama coşarken ve koşarken edindiği tecrübelerini aktarmak için yüreği hala çoşkulu ise bu insana yaşlanmış denilebilinir mi? Yürekte coşku yoksa o kişi yaşlanmıştır…
Denilir ki “bakmak farklı, görmek farklıdır”. Doğrudur bazı insan bakar ama ayrıntıları fark edemez o kişi sadece bakmıştır. Güzellikleri ve ayrıntıları fark etmemiş sadece gözü ile bakmıştır. Bakar kör derler o tiplere bakar…bakar ve sadece bakar. Bazı insan gözü ile bakmış ama aklını ve yüreğini devreye sokarak baktığı şeyin ayrıntılarını fark etmiştir. O göz eğer bakmayı biliyorsa bildiklerini ilerleyen yaşına rağmen kendinden sonrakilere aktarabiliyorsa, gönül gözü açıksa, gönlü ile görme yeteneğini kaybetmeyen gözlerin sahibi yaşlanmış olabilir mi ?
Ümit eder insanoğlu ve ümit ettiği sürece vardır. İnsanlar ümitleri kaybettiklerinde yaşama sevincini de kaybetmişlerdir. Hiçbir şeyden zevk almazlar, kimse ile görüşmek istemezler, toplumdan kendilerini soyutlar canlı canlı mezara girmişçesine kimsesiz bir hayat tarzına geçiş yaparlar. Demek ki ümitleri canlı olan insan yaşlı değildir sadece fiziki değişime uğramıştır… Yani; insanoğlu ümit ettiği müddetçe genç, ümitlerini kaybettiğinde yaşlanmıştır.
Gençliğin yaşlılığa dönüşmesi fiziki değişiklikle ilgili değildir. İnsanoğlu yaşadıkça ümidini kaybetmemişse, hala varamadığı hedeflerine evlatları ya da yetiştirdiği insanlarla ulaşmaya ve o hedeflerin yolunu birileri ile de olsa yürümeye çalışıyorsa, ben artık bunu yapamam korkusundan sıyrılmayı becermişse, idealleri hala canlı ve yüreği, gözleri her türlü güzelliğe varmanın heyecanını taşıyorsa yaşlanır mı?
Bir yerde okumuştum, hatırladığım kadarıyla;
Kristof Kolomb Amerikayı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı...
Pasteur kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı... Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu.Galileo,ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı...Charlie Chaplin,76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı...Goethe,en büyük eseri Faustu ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti.
Ve o yazının sonunda diyordu ki;
İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır…
Dostça kalın..