1992 yılında yapılmış ve 5 kat için yapı izni verilmiş bir apartmana 1998de 3 kaçak kat yapılıyor ve üstelik yine aynı binanın bodrum katındaki konfeksiyon atölyesinin de ruhsatı yok.
6 Şubat günü Kartalda çöken ve 21 kişinin ölümü ile sonuçlanan, ihmalin ve rant bilincinin ne noktaya geldiğini gösteren olaydan bahsediyoruz.
Yıkım haberi gelir gelmez konu ile ilgili basın yasağı getirilirken Bakan Soylu ellerinde belirli rakamların bulunduğunu ancak bunları tablo netleştikten sonra açıklamak istediklerini belirtiyor ve konuyu terör olaylarındaki basın yasağı ile bağdaştırıyor.
Bir olayı basının haber yapması için olayla ilgili verilerin kesinleşmesinin gerektiği, her şeyden önce basının işlevine aykırı değil midir? Basın yayın organları, kamuoyunu ilgilendiren bir konuyla ilgili olabildiğince hızlı ve doğru bilgiyi sağlamakla basın mensubu olma vazifelerini yerine getirmiş olmazlar mı?
Sayın Soylunun tüm koşulları sağlasak da basın görevini yerine getirse düşüncesine mesai harcamadığını görmek zor değil. Fakat basın yasaklarının temelinde halkın galeyana gelmesinin, bilgi kirliliği ile panik yaratılmasının önlenmesi amacının yattığı düşünülürse böylesi bir konuda basın yasağı getirilmesinin stratejik olarak yönetenler için de yanlış bir hamle olduğunu söylemek yersiz olmayacaktır. Zira kamuoyunun, güvenliği ile ilgili bir konuda haber alma hakkının sınırlandırılması; bu hakkı sınırlayanlar ile sorumlular arasındaki ilişkiyi sorgulatmaktadır.
21 kişinin hayatına mal olan bu ihlaller silsilesinin odak noktasının basın yasağı olmayacağına kuşku yok. 2004 yılında Konyada yıkılan ve 92 kişinin ölümü ile sonuçlanan Zümrüt Apartmanı faciasında da olduğu gibi burada da önemli noktalardan biri kuşkusuz ki sorumluların alacağı cezalar. Fakat hali hazırda kimsenin yıkılacağı fikriyle inşaat yapmadığı düşünülürse asıl noktanın cezalandırma değil önlem olacağı ortaya çıkacaktır.
İşte bu nokta; yerel seçimlere kısa bir süre kalmışken yeniden gündemde olan imar affı konusunun mevzubahis olmaktan çıkarılması gerektiği söylenebilir. Zira Kartalda yıkılan bu binanın da imar affından yararlanmak üzere başvuruda bulunmuş olduğu iddialar arasında yer almakta.
Faciaya konu binanın henüz çökmediği ve aftan yararlandığı senaryosundan yararlanırsak bu analoji üzerinden af ile onlarca 21 kişinin katilini affetme ihtimali ile karşı karşıya olunduğu görülebilir. Zira şehrin görüntüsü, müteahhitlerin ve bina sakinlerinin mülkiyet haklarının yasal temellere oturtulması için onlara şans verilmesi imar barışının oluşum nedenlerinden olabilir. Fakat imar affı ile korunması hedeflenen bu değerlerin/hakların karşısına yaşama hakkını koyduğumuzda, terazinin bir kolunun ölçüme yer vermeyecek biçimde ağır geldiği görülecektir. Bu nedenle insan hayatına ilişkin risk/şüphe ikincil mahiyette olan diğer tüm menfaatleri dışlamalıdır.
Son olarak İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Sunanın da dikkat çektiği Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine ilişkin Kanunun 9. maddesinin yakından incelenmesi gerekir.
9. maddede yapının fen ve sanat normlarına aykırılığının yapı malikinin sorumluluğunda olduğu düzenlenmektedir. İdarenin bir kanun maddesi ile adeta sorumsuzluk anlaşması yapmasının isabetli olmaması bir kenarda dursun böyle bir maddenin yer aldığı kanun ile imar affı uygulamasına gidilecek olması, gelecekteki tehlikeleri de adeta davet etmektedir.
Nihayetinde belediye başkanlarının veya imar izinleriyle ilgilenen görevlilerin sorumlu olmayacağı bir izin verme işleminde idarenin, konusu kamu düzeni ve güvenliği olan kolluk vazifesini savsaklamış olacağı da görülebilir.