Üsküdar meydanındayız. "Ezana 10 dakika kaldı, namaza yetişmem gerek." diyor. Apar topar taksiye atlıyoruz. Ezan okunurken tarihi caminin avlusuna koşar adımlarla girdiğimizde Zinnuri Hoca gözden kayboluyor. Camide cemaati sünneti kılarken buluyoruz. Bitince arka saflardan üzerinde cübbesiyle Zinnuri Kurt hoca geliyor ve mihraba geçiyor. Tekbir alıp namazı kıldırmaya başlıyor. Oysa, yaklaşık 20 dakika öncesine kadar bir grup arkadaşıyla 15. yüzyıla ait klasik bir Türk müziği eserini icra ediyordu.
Pazar günü, herkesin ailesiyle kahvaltısını yaptığı vakitlerde, 30 arkadaş, klasik eserleri seslendirmek, eskilerin tabiriyle "meşk etmek" için bir araya geliyor. Çoğunluğunu imam ve müezzinlerin oluşturduğu Hüdai Tasavvuf Musikisi Topluluğu'ndan söz ediyoruz.
17 yıldır aralıksız her pazar günü bir araya gelen, klasik tasavvuf ve Türk müziği eserlerini tozlu raflardan indiren bir topluluk onlar. Tayini çıktığı için başka şehirlere ya da ülkelere gidenler sebebiyle isimler değişebiliyor, ama sayıları 30'dan aşağı düşmüyor. Çünkü onların felsefesi, "gelene git, gidene kal dememek".
Topluluğu 1992 yılında Hafız İlhan Tok, birkaç imam arkadaşıyla birlikte kurmuş. Merkezleri Üsküdar'da, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin türbesinin yanında olduğu için onun ismini almışlar. Tok, Ankara'ya taşınınca bayrağı öğrencisi Mehmet Kemiksiz'e devretmiş.
Üsküdar'da tarihi Mihrimah Sultan Camii'nin arkasındaki Din Görevlileri Vakfı'nın Boğaz manzaralı salonuna kurmuşlar 'aşk meydanı'nı. Yılda ortalama 50 yeni eser öğreniyorlar. Her üç-dört yılda bir de bu eserlerden seçtikleriyle bir albüm yapıyorlar. 4. albümlerini yeni çıkardılar. Masraflarını kendileri karşılıyor.
Bir internet siteleri, telefonları veya reklamları yok. Namı kulaktan kulağa yayılıyor. Son zamanlarda çalışmalarına memurlar, öğretmenler, öğrenciler ve hâkimler de katılır olmuş. Kulaklarının ve gönüllerinin pasını silmek için geldiklerini söylüyorlar. Ama çoğunlukla kendini geliştirmek isteyen imam ve müezzinlerin uğrak yeri burası.
Topluluğun müdavimi olan imamlar, hem seslerini terbiye ettiklerini hem de müzik bilgilerini artırdıklarını söylüyor. Hepsi buraya gelmeye başladıktan sonra cami cemaatlerinin arttığını vurguluyor.
İbrahim Duman, çoğunlukla sanat-kârların ve müzisyenlerin yaşadığı bir semtte imamlık yapıyor. (Hangi semt olduğunu sır gibi saklıyor.) Topluluğa katılmasının sebebi de bu. Önce "5 Makamda 5 Ezan Kursu"na gitmiş. Hüdai Tasavvuf Musikisi Topluluğu'ndan haberdar olunca da her pazarını burada geçirmeye başlamış. Cuma namazlarına gelen sanatkârlar, Duman'ın hangi makamlarda okumalar yaptığını gelip söylüyormuş. Böylece koyu bir musiki sohbetine dalıyorlarmış.
Müziği sevmezdim, şimdi konserleri kaçırmıyorum
Habip Dumangöz: Sultanbeyli Ulu Camii'nin imamıyım. Trabzon'dan buraya tayin edildim. 5 bin kişilik bir cemaat vardı. Onlara karşı kendimi sorumlu hissettim. Buraya gelince fark ettim ki hiç müzik bilgim yok. Telafuzum kötü. Müzik dinlemez ve hatta sevmezdim. Çok çalıştım. Cemaatim bendeki değişikliği fark ediyor. Sayıları daha da arttı. İnsanların hoşuna gidiyor. Artık müzik dinliyorum ve özellikle Türk sanat müziğinden büyük keyif duyuyorum. Konserlere gidiyorum.
Musikî, ahlak güzelliğini artırıyor
Yunus Gözcü: Bulgurlu Söğütlüçayır Camii'nin imamıyım. Daha güzel Kur'an ve ezan okuyabilmek için katıldım gruba. Müzik, insanın sadece sesini güzelleştirmiyor, ahlâkını da güzelleştiriyor. Artık cemaatim de musikiye aşina. Onları konserlerimize davet ediyorum.
Cemaat, musikînin farkını anlıyor
Hüseyin Suiçmez: Ben sağlık memuruyum. Derslere katılmaktan büyük keyif duyuyorum. Ramazan'da gönüllü olarak Yuşa Camii'nde müezzinlik yaptım. Bu yıl öğrendiğimiz Enderun tertibi teravih (namazın her dört rekatı bir makamda kıldırılıyor) uyguladık. Yuşa Camii'ne ziyaret amaçlı gelir insanlar. Dolayısıyla her akşam başka cemaati olur. Ama bu sene insanlar defalarca geldi. Çünkü Enderun tertibini sevdiler. Bu ilgi bizi duygulandırdı. İnsanlar bilmeseler de musikinin etkisini anlıyorlar.