Bu şehir, ticaret hayatında "müşterek hareket etme" hevesini,kabiliyetini ve de başarısını en son Erçimsan'da gösterdi. Yani 90'lı yıllarda...
Hoş ondan öncesi de var; lakin orayı ne siz kurcalayın ne de ben anlatayım. Zira 1970'lere tekabül eden o yıllar, bu şehir adına bir hüsrandır.
Bir kaç uyanık "tüccar" marifetiyle, Almanya'daki gurbetçilerden toplanan milyonlarca mark, "fabrikalar yapacağız" denilerek, saçma sapan işlerde kullanıldı ve binlerce Erzurumlu iştirakçi, hayal kırıklığına uğratıldı.
Fabrikaların adı tabelalarda, marklar birilerinin ceplerinde kaldı.
(Gerçi zaman gösterdi ki o milyonlarca mark da o cepleri kor olup yaktı, kimseye yar olmadı)
Neyse ki Erçimsan, 70'lerin sızısına adeta merhem olurcasına, 90'larda öyle muhteşem bir başarı hikayesi yazdı ki, mazinin kanayan yarası böylelikle kabuk tuttu,acısı unutuldu.
İyi de oldu. Maziye takılıp kalmak, kime ne yarar sağlar ki...
Bakın Mevlana ne güzel özetlemiş:
"Her
gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım
"
Bugünün gündemi ise, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi...
Malum,o fabrikalardan birisi de Erzurum Ilıca'da...
1950'li yıllarda Almanlara yaptırılan ve o gün için ülkenin en önemli şeker fabrikalarından biri olan Ilıca Şeker Fabrikası, artık "gitti gidiyor" kulvarında!
Vahit Bingöl bir süreden beri feryat edip duruyor.
Diyor ki gelin yeni bir şirket kuralım, yeni bir heyecan yaratalım ve tıpkı Erçimsan'da olduğu gibi bu fabrikayı binlerce ortağın iştiraki ile devletten satın alalım.
Ah Vahit Beyciğim ah, iyi diyorsun, hoş diyorsun da...
Unuttuğun koskocaman bir gerçek var: Bilmez misin sen, eski çanlar bardak oldu, en kötüsü de köprülerin altından o kadar çok su geçti ki, ne dalgaları ne de köpükleri sayabildik!
Erçimsan efsanesi kuvveden fiile geçtiğinde bu şehirde, şairin ifadesiyle henüz iyi atlara binip uzaklara gitmemiş iyi insanlar vardı.
Erçimsan efsanesi gerçekleştiğinde bu şehirde, hakiki tüccarlar, güzel insanlar,siyaseti hizmet için yapan yürekli vatan evlatları vardı.
Erçimsan efsanesi gerçekleştiğinde bu şehirde, ( bunu söylemekten hicap duyuyorum) basın vardı, okuyan-yazan bir camia vardı,memleketi için kaygı duyan cesur bir topluluk vardı.
Erçimsan efsanesi gerçekleştiğinde bu şehirde, "benim tekerim dönsün de gerisi çamura saplanıp kalırsa kalsın" demeyen, "komşumun işi gücü iyi olmazsa benim huzurum olmaz" diyen bir anlayış vardı.
...Ve Vahit Beyciğim, iyi hoş diyorsun da, o eski Erzurum'u biz nerede bulacağız?
Baksana hemşerimiz Ziya Paşa yüz yıl önce sanki de bu günün Erzurum'una hitap etmiş:
"İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."
Erzurum Ilıca Şeker Fabrikası neredeyse on beş yıldan beri özelleştirme kapsamında...
Ne mahalli ne de ulusal bazda bugüne kadar hiç kimse Ilıca'ya talip olmadı, hatta bir ara neredeyse medcanen verilecekti de yine kimse dönüp bakmamıştı!
Söyler misin Vahit Beyciğim, Erzurum'da pancar üreticisi mi kaldı, hatta Erzurum'da tarım yapan mı var ki, bu fabrikaya ürün versin?
Zahir,sen aktif ticaretten çekildikten beri, bu şehirde kim ne yer ne içer, kim nasıl geçinir, kim hangi tarlayı eker biçer...
Besbelli ki bilmiyorsun!
Devlet tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Erzurum nüfusu 2020 yılında bugünün de altına düşecekmiş. Oysa aynı yıl Türkiye'nin nüfusu da yüz milyonu geçecekmiş.
Yani bir zamanlar Osmanlı'nın en büyük gümrük kapısı olan Erzurum, birilerinin istediği üzere sistematik biçimde küçülüyor, demografik yapısı dönüşüyor,iktisaden yok hükmüne düşüyor.
Geçmişte devlet eliyle tarikat ve cemaatlerin merkez üssü haline getirilen Erzurum,bugün adeta o misyonunu tamamladı diye, ödül yerine ceza olsun kabilinden geri kalmışlığı, fukaralığı ve mutsuz insanların yaşadığı şehir haline getirildi.
Hal böyle iken sen kalkmış, "...gelin Erzurumlu olarak bir şirket kuralım ve Ilıca Şeker Fabrikası'nı satın alalım" diyorsun.
Ne güzel bir temenni, ne halis bir niyet...
Eyvallah...
Zaten Erçimsan da tıpkı böyle bir davetle vücut bulmuştu.
O gün Lütfü Yücelik ortaya düşmüş Erzurumluyu bir araya getirmişti. Ha, topladığı para belki çimento fabrikasının KDV'si bile değildi ama olsun, öyle bir rüzgar estirmişti ki bütün bir şehir aynı hedefe kilitlenmişti.
Cancağızım,Vahit Beyciğim; söyler misin, kolu kanadı kırılmış bir kuş hangi menzile uçabilir?
Dün FETÖ'ye, bugün başka şer odaklarına karargah kılınan bir şehir, hangi yüreği,hangi özgür iradesi, hangi vicdanı ile ayağa kalkıp yürüyebilir?
Vahit Beyciğim ne demek istediğimi hala anlamadıysan, Allah aşkına Karadeniz'den başla, Güneydoğu'dan çık; bir dolaş memleketi... Bak bakalım ki 30 kadar vilayetin içinde Erzurum'dan daha geri, daha hüzünlü, daha yoksul bir şehir var mı?
En iyi hamaset nutku atan vekiller yarışması olsaydı eğer, hiç kuşkunuz olmasın ki Erzurum birinci, hatta en birinci olurdu!
Çünkü: Bizim payımıza düşen, yalnızca nutuk!
Temel başkalarına...
Vahit Beyciğim; senin hevesini, çabanı soldurmak istemem, fakat (niye gerek görüyorsam) sana bir hakikati bildirmek mecburiyetindeyim:
Bu şehirde, Ilıca'da bir şeker fabrikasının bile olduğunu bilmeyen bir ahali var. Sen, kime neyi anlatıyorsun?
Devlet ölçüyü koymuş: Erzurumlu yoksullar, şekerinizi ununuzu Sosyal Yardımlaşma Vakfı'ndan, durumu azıcık iyi olanlar da makarnanızı, yağınızı BİM'den Şok'tan,Migros'tan, ve A-101'den alınız.
Daha anlamadınız mı, devlet size diyor ki, niye hala TEMA'ya, Düzgün'e, Güvendik'e,Çapa'ya gidiyorsunuz!
Hatta bugünlerde ısrarla bir soru daha soruluyor: Ey yerel tüccar sen niye bu şehri hala terk etmiyorsun, manyak mısın ki bu şehirde ısrarla ticarete devam ediyorsun?"
Vahit Beyciğim, Ilıca Şeker Fabrikası kimin olacaksa olsun da sen gel bir çağrı daha yap: Erzurum elden gidiyor uyan devlet, uyan...
Gerçi sen de siyaset yapıyorsun, belli mi olur altmış yıl sonra seni de mebus ederler! Şayet tek derdin bu değilse...