30 Mart mahalli idareler seçimini geride bıraktık. Bu seçimde de kimileri kazandı, kimileri de kaybetti. Ama her şeye rağmen, kazananlar için de, kaybedenler için de hayat devam ediyor.
Evet, milletin önüne çıkıp yönetime talip olmak, seçilip idareci olmak öyle kolay bir iş değildir. Herkes idareci olamaz. İdarecilik mes’uliyet gerektirir. İdarecilik adil olmayı gerektirir. En küçüğünden en büyüğüne kadar idarecilik bir emânettir. Her emânet gibi bu da ihtimam, ehliyet ve kabiliyet ister. İşin ehli olmak, her alandan çok idarecilikte önem arz eder. Bu sebeple, daha on sekiz yaşında bir delikanlı olan Üsâme b. Zeydi, yaşlı ve tecrübeli sahabelerin başına ordu komutanı olarak tayin eden Hz. Peygamber; kendisinden valilik isteyen Hz. Ebu Zerr el-Ğıfârîye şu tavsiyede bulunmuştur:
"Ey Ebu Zerr. Sen zayıfsın. İdarecilik ağır bir emânettir. Onu hakkıyla alarak üzerine düşeni yapan müstesna, (gereği yerine getirilemeyen idarecilik) Kıyâmet gününde gerçek bir perişanlık ve pişmanlıktır." (Müslim)
İdareciliğin, kıyâmette perişanlık ve pişmanlık sebebi olması, ona ehil olmayanlar ve ehil olduğu halde gereği gibi o görevi yerine getirmeyenler içindir. Ehil olup da hakkıyla bu görevi yerine getirenler için de büyük bir fazilettir.
Hz.Aişe (r.a) demiştir ki; "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi benim bu odamda şöyle buyururken dinledim: "Allahım! Kim ümmetimin idaresiyle ilgili bir görev üstlenir de onlara zorluk çıkarır (katı davranırsa) sen de onu zora koş! Kim de ümmetimin idaresinde görev yüklenir de onlara kolaylık gösterir, hoş muamele ederse, sen de ona kolaylık göster, hoş muamele et! "(Müslim)
Bu hadis, milletin idaresinde sorumluluk almış ve alacak olanların dikkatten kaçırmamaları gereken önemli bir hususu hatırlatmaktadır: Halka zorluk çıkarmamak, kolaylık göstermek gerekir.
Yetkisini kötüye kullanarak halka zorluk çıkaran, katı ve kaba davranan, hele hele bunu milletin inançlarını gerekçe göstererek yapan yöneticiler, eninde sonunda aynı muamele ile karşılaşacaklardır.
Halka güçlük ve zorluk çıkarmak aslında yönetimi zora sokmaktır. Halkı inançlarından dolayı karşılarına alan idare ve idareciler, bilmelidirler ki Hz. Peygamberi karşılarına almaktadırlar. Allah Rasûlünü karşısına alan hiç bir idarecinin başarılı olduğu görülmemiştir. Geçici bazı durumlar kimseyi aldatmamalıdır. Zirâ Peygamber Efendimizin buyurdukları gibi; Müslümanların yönetimini üstlenip de onlara ihânet ve zulüm ederek ölen her yöneticiye Allah cenneti haram kılmıştır" (Buhari)
Müslümanların inanç değerlerini dikkate almadığı halde onların idaresine talip olanlar, onları yabancısı oldukları dünyalara yamamak için gayret sarf edenler, elbette sıkıntıdan kurtulamayacaklar ve millet nezdinde kabul görmeyeceklerdir.
Haklının değil, güçlünün yanında yer almayı marifet, çağdaşlık ve akıllılık sayan, bunu yaparken de Müslümanları küçük ve hor gören, varlıklı ve etkili küçük bir azınlığı Müslüman çoğunluğa tercih edenler, ebetteki hüsrana uğrayacaklardır. Hiçbir zâlim ve zorbanın iktidarı sürekli olmamıştır. Ve hiçbir zâlim ve zorba yatağında rahat uyuyamamış, rahat ölememiştir.İdarenin ve idarecinin görevi, hakkı ve adâleti ayakta tutmaktır. Halkın oylarıyla iktidar olup sonra da başkalarının emellerine hizmet etmeye, halkın inançlarıyla alay edenler, hele hele bunu sistem haline getirenler, kim ve hangi siyasî kuruluştan olurlarsa olsunlar, hadisteki peygamberi tehdidin muhatabıdırlar.
"Dünya küçüldü" diyerek, birilerinin emrine girmek, onların dümen suyunda gitmek, iç siyaseti dış mihrakların arzularına göre düzenlemeye kalkmak, artık kimseyi ikna etmediği gibi bunu yapanları da kurtarmaya yetmeyecektir. Bu küçük ve aşağılayıcı yönetim anlayışları terkedilerek, halka kolaylık gösterme, yani kendine gelme kendi öz değerleriyle yükselme, millet çoğunluğu ile uzlaşma siyâseti benimsenmelidir. Zirâ Peygamber Efendimiz bir hâdis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"İdarecilerinizin en hayırlısı, sizin kendilerini sevdikleriniz ve sizi sevenler, sizin kendilerine dua ettikleriniz ve size dua edenlerdir. En kötüleri ise; sizin kendilerinden nefret ettikleriniz ve sizden nefret edenler, sizin kendilerine lânet ettikleriniz ve size lânet edenlerdir. (Müslim)
Belediye başkanlarına hatırlatma!
Geçenlerde Prof. Dr. Nihat HATİPOĞLU bir köşe yazısında seçilen belediye başkanlarına, Kuran-ı Kerim ayetleri, Hadis-i Şerifler ve Sahabe-i Kiram ile Allah dostlarının yaşantılarından örneklerle bazı nasihat ve uyarılarda bulundu. Çok güzel bulduğum bu yazıdan alıntılarla bitirelim:
“Hangi partiden olursanız olun. Lütfen aşağıda yazacaklarımı bir vatandaşın hatırlatması olarak algılayınız. Bir kardeşin bir kardeşe tavsiyesi gibi kabul ediniz.
1- Her işinizde Yüce Allahtan korkun. Onun sizi gözlediğini, her gizli ve açığınızı bildiğini unutmayın.
2- İki omuzunuzda olan katip meleklerin sizi takip ettiğini ve her hareketinizi yazdığını unutmayın.
3- Kazandığınız makam sizi cennete de, cehenneme de götürebilir. Ağır bir imtihandasınız. Deneniyorsunuz. O makamlara belki denenmek için getirildiniz. Sizi oraya getiren, sizi oradan aşağı indirebilir.
4- Yakınlarınızı, ailenizi işlerinizden ve belediyenin imkânlarından uzak tutun.
5- Arada bir etrafınızdaki dalkavuklardan sıyrılıp halkın içine girin. Lehinize aleyhinize konuşanları dinleyin. Size acı da olsa, hakkı söyleyecek danışmanlar, sırdaşlar edinin.
6- İşi ehline verin. Adam kayırmayın. Kimsenin ekmeğiyle oynamayın. Devlet sizi denetlemeden siz kendinizi denetleyin. Kendinizi eleştirme konusunda kendinize hiç acımayın.
7- Hz. Ömer şehit olduktan sonra rüyada görülür ve "nasıl karşılık gördün" diye soran birine şöyle der: "Hiç sorma! Beytül mala (hazineye) ait bir devenin ipini bile soruyorlar. Ben bir gün hazineye ait bir devenin çürümüş yularını atmıştım, onu bile bana sordular." Bunu hiç unutmayın, iman ediyorsanız biliniz ki sorgulanacaksınız.
8- Milletin oğlunu oğlunuz, annesini anneniz, babasını babanız, kızını kızınız bilin. Onları koruyup kollayın.
9- Kapınızı kimseye kapatmayın. İnsanlar kolayca size ulaşabilsin. İnsanlar her an Yüce Allaha ulaşabiliyorlar. Ellerini açtıklarında Yüce Allaha ulaşmış oluyorlar. Ama bir kısmınıza insanlar ulaşamıyor.
10- Belediyenin gelirinden ihtiyaç dışında harcadığınız her kuruş, hanenize borç olarak yazılır. Ve ahirette bunu ödemeniz sizden istenir. Çünkü halkın malı kul hakkıdır. Allah vazgeçse kul vazgeçmeyecektir. Kul vazgeçse Allah vazgeçmeyebilir.
11- Makamınızın ve görevinizin hakkını veremediğinizde, şerre ve harama vesile olduğuna inandığınız vakit gerekirse o makamı terk edin. Hatta halka dönerek, ben bana verdiğiniz emaneti size geri veriyorum deyiniz. Bazı halifeler bunu yapmışlardır. Halkın huzuruna çıkarak emanetinizi size geri veriyorum demişlerdir. Kendilerini azletmişlerdir.
12- Mütevazı olun. Büyüklenme kötü bir huydur. Hakka yakın olmak istiyorsanız, halka yakın olun.
13- Halife Hz. Ömer şehit olduğunda giydiği cübbesinde birkaç yama vardı. Hazine altınlarla dolu, halifenin cübbesi ise yamalarla doluydu. Hiçbirimiz Hz. Ömer olamayız. Ama en azından onun izinden gidebiliriz.
14- Zulüm ahiret gününde zulmedene karanlık olarak dönecektir. Makamınızı dine karşı asla kullandırtmayın. Dinin istismarına da müsaade etmeyin.
15- Haksızca verdiğiniz her kuruş yetimin, engellinin, fakirin, düşkünün, mağdurun cebinden çıkmıştır. Onlardan her birinden helallik almadıkça kendinizi kurtaramazsınız. Hepsinden de helallik alamayacağınız ortadadır.
16- Elinizden geldiği kadar muhtaçları kollayın. Makamınıza gelen mağdur ve muhtaç insan gözü yaşlı ve kalbi kırık geri dönmesin. Kırık kalbin Allah katında değeri çoktur.
Bu satırlarla sizleri yanlış iş yapmak için oraya gelmiş insanlar olarak gördüğümüzü zannetmeyin. Sizler hakkında kötü kanaate sahip olduğumuzu da sanmayın. Ama neticede, insanların hak ve hukukuna hükmeden bir makama geldiniz. Şeytan ve nefis hepimizle oynar. Hepimiz yanılabiliriz. Bilirim, çoğunuz adilce bu görevi yapacaksınız. Benim yazdıklarım bir kardeşinizin uyarılarıdır. Lütfen böyle kabul ediniz bu yazıyı.”