Haber Girişi : 13 Kasım 2014 23:50

İDARECİ OLMAK

İDARECİ OLMAK

Milletin önüne çıkıp yönetime talip olmak, seçilip idareci olmak veya idareci olarak atanıp bu görevi yapmak öyle kolay bir iş değildir. Herkes idareci olamaz. İdarecilik mesuliyet gerektirir.  İdarecilik adil olmayı gerektirir.

En altından en üstüne kadar idarecilik bir emanettir. Her emanet gibi bu da ehliyet, liyakat ve kabiliyet ister. İşin ehli olmak, her alandan çok idarecilikte önem arz eder. Bu sebeple, daha on sekiz yaşında bir delikanlı olan Üsâme b. Zeyd’i, yaşlı ve tecrübeli sahabelerin başına ordu komutanı olarak tayin eden Hz. Peygamber, kendisinden valilik isteyen Hz. Ebu Zerr el-Ğıfârî’ye şu tavsiyede bulunmuştur:

"Ey Ebu Zerr. Sen zayıfsın, idarecilik ise ağır bir emanettir. Onu hakkıyla alarak üzerine düşeni yapan müstesna, (gereği yerine getirilemeyen idarecilik) Kıyamet gününde gerçek bir perişanlık ve pişmanlıktır." (Müslim)

İdareciliğin kıyamette perişanlık ve pişmanlık sebebi olması, ona ehil olmayanlar ve ehil olduğu halde gereği gibi o görevi yerine getirmeyenler içindir. Ehil olup da hakkıyla bu görevi yerine getirenler için de büyük bir fazilettir.

Hz.Aişe (r.a) demiştir ki; "Rasûlullah (sa) i benim bu odamda şöyle buyururken dinledim: "Allah’ım!Kim ümmetimin idaresiyle ilgili bir görev üstlenir de onlara zorluk çıkarır (katı davranırsa) sen de onu zora koş! Kim de ümmetimin idaresinde görev yüklenir de onlara kolaylık gösterir, hoş muamele ederse, sen de ona kolaylık göster, hoş muamele et! "(Müslim)

Bu hadis, milletin idaresinde sorumluluk almış ve alacak olanların dikkatten kaçırmamaları gereken önemli bir hususu hatırlatmaktadır: Onlara zorluk çıkarmamak, kolaylık göstermek gerekir.

Yetkisini kötüye kullanarak halka zorluk çıkaran, katı ve kaba davranan, hele hele bunu milletin inançlarını gerekçe göstererek yapan yöneticiler, eninde sonunda aynı muamele ile karşılaşacaklardır. 

Halka güçlük ve zorluk çıkarmak aslında yönetimi zora sokmaktır. Halkı karşılarına alan idareve idareciler bilmelidirler ki, Hz. Peygamber’i karşılarına almaktadırlar. Peygamber Efendimizin buyurdukları gibi; “Müslümanların yönetimini üstlenip de onlara ihanet ve zulüm ederek ölen her yöneticiye Allah cenneti haram kılmıştır" (Buhari)

Haklının değil, güçlünün yanında yer almayı marifet, çağdaşlık ve akıllılık sayan, bunu yaparken de Müslümanları küçük ve hor gören, varlıklı ve etkili küçük bir azınlığı Müslüman çoğunluğa tercih edenler, ebetteki hüsrana uğrayacaklardır. Hiçbir zalim ve zorbanın idaresi payidar olmamıştır.Ve hiçbirzalim ve zorba yatağında rahat uyuyamamış, rahat ölememiştir.

Peygamber Efendimiz idarede temel esas olarak istişareyi kabul etmiş, Cenab-ı Hak’tan emir almadığı her hususta mutlaka ashabıyla istişare ederek durumu onların müzakeresine açmıştır. 

Adalet ve hakkaniyet ölçülerine uyma, O’nun kaçınılmaz prensiplerindendir. Peygamberimiz adalet önünde soy, mevki, makam, mal, mülk gibi farklılıklar gözetmez; hakkın yerini bulmasına gayret gösterirdi. 

Kendisine, hırsızlık yapmış eşraftan Fatıma adlı bir kadın getirilmiş ve bazıları aracılık yaparak cezayı hafifletmek istemişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz öfkelendi ve "Hırsızlık yaparak getirilen, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim" buyurdu (Buharî)

Son olarak şu hadisi dikkatlerinize sunmak istiyorum. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: "İdarecilerinizin en hayırlısı, sizin kendilerini sevdikleriniz ve sizi sevenler, sizin kendilerine dua ettikleriniz ve size dua edenlerdir. En kötüleri ise; sizin kendilerinden nefret ettikleriniz ve sizden nefret edenler, sizin kendilerine lâ’net ettikleriniz ve size lânet edenlerdir. (Müslim)