O hayatın nasıl olacağı ve orası için neler hazırlamak gerektiğini, yüce Rabbimiz Allah (C.C.) Hazretleri, Peygamberleri vasıtasıyla haber vermiştir.
Şüphesiz hüküm günü, vakit olarak belirlenmiştir. Sûra üfrüldüğü gün, bölük bölük Allaha gelirsiniz. ( Nebe 17,16) . Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır. Sizler kıyâmet günü, ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız.
Bunun üzerine, Hz.Âişe (R.A.) Validemiz şöyle sordu : Birbirimize bakmaz mıyız ?
Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Abese Suresinde geçen, şu mübarek 37. Ayet-i Kerimeyi okudular : O gün, herkesin ( kendisine yetip artacak bir derdi vardır) işi başından aşkındır.
Yüce Rabbimiz, Allah (C.C.) Hazretleri (İkinci Sûrun) Kulakları patlatan gürültüsü geldiğinde, kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve oğullarından kaçacak. (Abese-33,34,35,36 buyurmaktadır. İşte o gün, kalpler (dehşetten) şiddetle çarpacaktır.
Peki nasıl olur da ahirette kişi, çocuğundan, eşinden veya sevdiklerinden kaçar ?
Kıyamet herkesi dehşete düşürecektir. O korkunç ortamda insanların birbirlerini düşünmeleri mümkün değildir. O gün herkes kendi başının derdine düşecektir. Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle, insanlar birbirlerinden kaçacaklar. Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu durumu görmesinler diye, onlardan kaçacaktır.
Kaçanların bir başka nedeni de onların, ona bir fayda verememesi veya üzerindeki sıkıntıyı giderememeleridir. Yüce Rabbimiz, bu konuda şöyle buyurmaktadır. O gün, dostun dosta, hiçbir faydası olmaz. Kendilerine de yardım edilmez. (Duhan - 41).
Bu mübarek ayetler, kıyamet ve ahiretten bir kesitin, son derece canlı bir tasvirini vermek tedir. Dünya hayatının geçici zevk ve kederlerini aşıp varlığının değeri, anlamı, akibeti ve amacı üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı, sarsıcı gerçeklerle yüz yüze getirmektedir. İşte o müthiş günde, insanların birbirlerine neden bakmadıkları anlaşılır.
Yukarıdaki Hadis-i Şerifde geçen çıplaklık terimini, birçok büyük alim, suni elbiselerden çıplak olmak yani, dünyada giydiği kumaş veya deri gibi elbiselerden üryan olmak olarak izah etmişlerdir. Bazı büyük alimler de kıyâmet günü için, fıtri elbise mefhumu üzerinde durmaktadırlar. Şöyleki, ağaçların üzerlerinde kabukları vardır ve bunlar kendi cinsindendir. Hayvanların da deri, kıl, tüy, yün gibi, kendi cinsinden fıtri elbiseleri vardır. Gerek ağaçlar, çiçekler gerekse hayvanlar, suni elbiselerden üryandırlar. Bunlar kendi cinsinden fıtri elbiseleriyle yaratılmışlardır.
Bu açıklamalardan, kıyâmet günü insanların, dünyada giydikleri suni elbiselerden üryan olacakları ve kendi fıtri elbiseleri ile yaratılacakları anlaşılmaktadır. Burada ism-i Hakîm gereği, Allah (C.C.) Hazretleri, insandan başka, ruh sahibi yarattıklarına fıtri birer elbise giydirdiği gibi, mahşerde suni elbiselerden üryan olarak ama, fıtri bir elbise giydirmesidir. İnsana dünyada suni elbise giydirmesinin hikmeti, sadece soğuk ve sıcaktan korumak ve süs, bezek ve setr-i avrete ait değildir.
Belki de çok ehemmiyetli bir hikmeti de insanın diğer türlerdeki tasarruf ve münasebe tine ve üstünlüğüne işaret eden bir içindekiler ve bir liste hükmünde olmasındandır. Yoksa Allah (C.C.) Hazretleri hem kolay hem de ucuz bir elbise giydirebilirdi. Eğer böyle bir hikmet olmazsa çeşitli eskimiş bez veya kumaş parçaları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın gözünde ve onlara nispeten bir maskara olur, manen de onları güldürürdü. Mahşerde o hikmet ve münasebet yoktur. O liste de olmamalıdır.
Cennet ehli kılsızdırlar, sakalsızdırlar, siyah kirpiklidirler. Gençlikleri bitmez, elbiseleri eskimez. Câmiüs-Sağîr, 2/707.
Cehennemde de elbiselerimiz fıtrî olacak, yani derimizden olacak, azaba karşı duyarlı ve hassas bulunacak ve en ince acıyı ve azabı duyacaktır.
Muhakkak ki, âyetlerimizi inkâr eden o kâfirleri, Biz, Cehennem ateşine sokacağız. Orada derileri piştikçe azabı tatmaya devam etsinler diye, Biz, onların derilerini yenileriz. Şüphesiz Allah Azizdir, Hakîmdir. Nisa-56. buyurularak bu gerçeği anlatmaktadır.
Cennet ehli ise, Cennetin her bir lezzetinden her zaman yararlanmak ister. Cenâb-ı Hak, Cennet ehline ve eşlerine Cennet elbisesi olarak, Cennet güzelliklerinden birer numune giydirir. Öyle ki, bu lezzetli elbiselerle Cennet ehli ve Cennet kadınları birer küçük Cennet hükmüne geçerler.
Çünkü Rahman ve Rahîm olan Allah, bütün duygularıyla ibadet etmiş olan Cennet ehli bir insanın her bir duygusuna, bu duyguyu memnun edecek, okşayacak ve keyiflendirecek tarzda, Cennet güzelliklerinin her çeşidini, üzerinde bulunduran canlı bir elbise modelini giydirir. Bu güzel elbiseler bir cinsten olmaz. Her bir duyguda, her güzel çeşitten birer numune olur.
Bununla beraber, bütün kötü huyların cennette yeri yoktur. Bu nedenle kıskançlık olmayacağı gibi helali olmayana şehveti de olmayacaktır. Nitekim, gözü olmayan göremiyor, duyması olmayan duyamıyor. Gözü olmayan birinin yanında sizi görmesinden rahatsız olur musunuz? Henüz şehevi duygusu gelişmemiş bir çocuğun, annenizin veya kız kardeşinizin yanında olmasından endişe eder misiniz?
Demek ki, cennette kötü düşünce ve huyların yeri yok. Onlar, bu alemde imtihan için verilmiştir. Orada imtihana gerek olmadığından yerleri de yoktur. Sadece helaline olan şehvet duygusu başkasına kapalıdır. Bu nedenle kimse kimseden rahatsız olmayacak tır.
"Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır..." (İnsan, 21). "Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)dir." (Hac,23)
Ayetleri de Cennette kadınlar, cennet elbiseleri giyeceklerdir. Ancak bu dünyadaki gibi tesettür mükellefiyeti yoktur. Cennetteki elbiselerin ipekten ve süslemeli oldukları haber verilmiştir.
Ey Müslüman kardeşlerimiz !.. Bu ahiret hayatını iyi düşünelim. Hazırlığımızı buna göre yapalım. Burada ne ekersek onu biçeceğimizi hiç unutmayalım. Burada ölçülü davranalım. Hele hele kul hakkına çok dikkat edelim. Kesinlikle kul hakkı yemeyelim. Bu dünyada kimsenin günahını üstlenmeyelim. Ahirette büyük bir hesaplaşma vardır.
Bu hesaplaşma, çok zor bir hesaplaşmadır. Ahirette, Allahın huzurunda hesaplaşma, Allaha karşı hesap vermenin ne demek olduğunu bu insanlar neden unuturlar ? Vay bu gafillerin hallerine !..
Peki bu güzel ölçüyü bilenler hele hele Allaha iman edenler, halen daha neden insanlara iftira atar, onları suçlamak için neden yalan söylerler ? Neden ? O büyük hesap gününü, neden görmezden gelirler ? Ne oluyor bunlara böyle? Burada iken o dehşetli günü iyi düşünmeliyiz. Hayatımızı buna göre yaşamalıyız.
Allahım !.. Günahlarımızı bağışla. Bizleri kulluğundan ırak eyleme. Âmin !.. Âmin !..
Selam ve saygılarımla