Hınıs, Karayazı, Tekman, Karaçoban...
Bu dört ilçe de bizim... Nasıl ki Tortum, Aşkale, Oltu ve Pasinler bizimse...
Güney'deki ilçelerimiz; Ahmet Kutsi Tecer'in, "Uzakta bir köy var, gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür" dizesinde olduğu gibi değil,
ilçelerimizdir... Öyle ki, onlar Erzurum;
Erzurum da onlardır... Her ne kadar son bir kaç yıldan beri PKK'nın ve PKK adına siyaset yapan HDP'nin tehdit, şantaj ve türlü ayak oyunları neticesinde, onlardan (Tekman, Hınıs, Karayazı ve Karaçoban) bize karşı mesafeli bir duruş
sergilendiyse de gene de biz onlarız, onlar da biziz...
Belki pek çok kişinin dikkatinden kaçmıştır. Son günlerde basında, milletvekili Mustafa Ilıcalı özelinde bu ilçelere dair haberler çıkmakta... Ilıcalı, kimsenin yapmadığı bir şeyi yaparak Hınıs'a ve bazıları için "öteki" olan diğer güney ilçelerimize gitti. Ilıcalı'nın oralarda gördükleri hakikaten içler acısı şeylerdi:
Sefalet, geri kalmışlık, hizmet yoksulluğu ve umutsuzluk...
Milletvekili Ilıcalı bu tabloya isyan etti. "Bunu kabullenmemiz mümkün değil" dedi.
İyi de yaptı...
Çünkü, bu ilçelerde belediyecilik adına neredeyse tek bir çivi bile çakılmamıştı. Görünürde o ilçelerin belediye başkanları ve bir de ne demekse artık eş başkanları yalnızca ve yalnızca tek bir gayeye hizmet etmişler:
PKK-HDP!
Diyeceksiniz ki, o ilçelerin seçmeni bu partiye oy verirken bunun böyle olacağını adı gibi biliyordu. Dolayısıyla şimdi yanıp yakınmaları boşuna!
Haklısını ama; işte aması var.
Yani tam da dediğiniz gibi değil hani...
O ilçelerin halkını PKK'nın ve HDP'nin kucağına kimler itti, çözüm süreci safsatası sırasında o ilçelerde PKK'lılar silahlı devriye gezerken devlet niye bu yasadışı eyleme göz yumdu, o ilçeler siyaseten HDP'ye dolayısıyla da PKK'ya teslim edilirken niye kimse oralara gidip de halka bi şey sormadı.
Vatandaş baktı ki burada devlet yok, PKK ve bir de PKK adına yasal zeminde öten HDP var!
Mustafa Ilıcalı'nın, iktidar milletvekili olarak, o ilçeleri dolaşması, o ilçelerin sorunlarını siyasetin gündemine taşımaya çalışması elbette çok anlamlı ve saygıdeğer bir iştir.
Lakin bu çaba, tek başına yetersizdir.
Zira asıl olması gereken, hükümet iradesi ve devlet kararlılığıdır.
Bereket versin ki bugün, o hükümet iradesi de o devlet kararlılığı da ziyadesiyle mevcut...
O ilçelerimizin halkı, HDP'li bir belediye başkanının nasıl bir kabus ve ne tür bir zulüm olduğunu bizzat yaşayarak gördü. Çok gönüllü olarak iş başına getirmediği o bölücülerden bugün nefret etmeleri de bu yüzdendir zaten...
Fakat bazı dostlar bir takım yanlışta ısrar ediyorlar. Misal, geçenlerde biri yine yazmıştı: "Hınıs il yapılsın, Karaçoban, Karayazı, Tekman, Çat ve Horasan, Hınıs'a bağlansın."
Neyse ki bu devleti yönetenler, bu arkadaş kadar fevri ve nefret söylemine sahip değil.
Demek istiyor ki, "Kürtler bizden ayrılsın!"
İyi de bu, yalnızca coğrafi bir taksim değil ki...
Et tırnaktan ayrılırsa eğer, adamın dediği bu teklif de geçerli olabilir.
Hınıs da bizim, Tortum da dememizin zamirinde tam bu var işte...
Kürt halkı başından beri PKK'nın ne olup olmadığını biliyordu zaten, şimdi HDP denilen şu tetikçi, taşeron partinin de bu ülkeye ve bu millete nasıl ihanet ettiğini yaşayarak gördü.
İşte bu yüzden belki de tam zamanıdır. Hınıs'a, Karayazı'ya, Tekman'a ve Karaçoban'a sahip çıkmalıyız.
O ilçelerin halkı bilmeli ki, biz Erzurum'umuz, Erzurum da biziz...
Bu bakımdan Mustafa Ilıcalı'nın, cılız da olsa bu çıkışı şapka çıkaracak kadar kıymetlidir.
Bu taraklarda bezi olmayan adamlar için zaten her gün düğün bayram!
Onlara sorsanız eğer Oltu da il olsun, Hınıs da...
Zannediyorlar ki Oltu ve Hınıs il olursa kendileri vekil seçilir!
Zahir geri zekalı olmak böyle bir şey...
Gelin biz de inadına diyelim ki, "Erzurum, Hınıs'ı, Oltu'su ve Pasinler'i ile bir şehirdir. Biri anadır babadır, ötekileri evlatlardır. Siz kimi kime düşman ediyorsunuz?"
Yabancılar der ki, "Dünya tarihinden Türkleri çıkarırsanız eğer geriye tarih diye bir şey kalmaz"
Doğru...
Bizde diyoruz ki, Erzurum'u, Erzurum yapan işte bu değerlerin toplamıdır. İçinde Türk de var, Kürt de var, Arap' da var, Gürcü de var, Azeri de var, Laz da var, Çerkez de var, Ermeni de...
Biz bir medeniyetin ve kökü yüzyıllar öncesine dayanan bir büyük iddianın adıyız: Biz Erzurum'umuz...
İster siz buna Arzen deyin, ister diyar-ı Rum deyin, isterse Karin...
Sonuçta bu toprakların hangi yanına bakarsanız bakın, aynı mührü görürsünüz: Her sesten, her inançtan insanın özgürce yaşadığı Müslüman Türk coğrafyası...
Ilıcalı'nın muradı tam da bu mudur bilemem ama çıktığı yol doğrudur.
Erzurum; güneyi, kuzeyi, doğusu ve batısı ile top yekün bir şehrin adıdır.
Büyük bir medeniyete sahip olması da zaten bu yüzdendir.
Hınıs'sız bir Erzurum, üç ayaklı bir masa gibidir.
Kim mi diyor bunu?
Ben diyorum; sanki de Akif'in, "Ben ki Arnavut'um" şeklinde haykırdığı gibi... Ben ki Tortumluyum, (imtiyaz olsun diye demiyorum fakat, Türk'üm yani)... Ama bir şartla... İçinde Türk'ün, Kürt'ün, Alevi'nin, Laz'ın, Gürcü'nün, Çerkez'in, Azeri'nin, Arap'ın, Yahudi'nin ve Ermeni'nin de olduğu bir Erzurumlu'yum...
Hınıs'ı anlamak için önce Hınıs'ı bilmek gerekir...
Kimbilir belki de Ilıcalı bunu deniyordur...
Mesele, nereli olmak olsaydı eğer, Cennet'te Medineli, Mekkeli ve Kudüslülerden başkasına yer kalmazdı.
Çok şükür ki, kavimler arasında Allah indindeki itibar, asalete değil takvaya dayanıyor.
Bir "yerli" olmaktan çok, "bir şey olmak" marifettir.
Ot olmaktansa, az bir şey olmak daha kıymetlidir.
Kim iddia edebilir ki, bir Hınıslı bir Olurlu'dan daha az vatanperverdir. Hele gidin Çanakkale'de şu mezar taşlarına bakın. Orada kucak kucağa yatan vatan evlatlarını kim Türk-Kürt diye ayırmış.
Sonra gelin gücünüz yetiyorsa Hınıslı'yla Narmanlı'yı birbirine hasım ediniz.
Dedik ya, etle tırnak...
Siz siz olun, bunu yabana atmayın...