Çok değil 2019un ilk aylarında, Yeni Zelandada iki camiye silahla saldırılmış,
50 kişi hayatını kaybetmiş ve saldırgan tüm bunları facebook üzerinden
yayınlamakla kalmamış bir de manifestosunu da yayınlamıştı. Manifestoya bu köşede daha önce de yer vermiştik; hatırlayacaksınız saldırgan Müslümanların
bir an evvel Hıristiyan ülkeleri terk etmeleri gerektiğini aksi halde hepsinin sonunun
benzer olacağını söylüyor, yabancı ve Müslüman nefretiyle ün salmış geçmişteki liderlerden, devlet politikalarından örnekler veriyordu.
O dönemde, uluslararası yayın kuruluşu bunu bir terör saldırısı olarak adlandırmaktan kaçınmıştı. Oysa uluslararası ilişkilerde terörizmin birçok farklı tanımı bulunsa da terörün üzerinde mutabakat sağlanmış unsurları vardır. Söz gelimi, terör, politik bir saikle hareket etmeyi, kitlelerde korku yaratmayı hedeflemektedir. Yeni Zelanda saldırısının politik amaçlara ulaşmak için yapıldığı, katilin manifestosu ile açıkça ortaya çıkmakta ve bu saldırı Müslümanlarda panik ve korkuya sebep olarak Müslümanların evlerine dönmelerini amaçlamaktadır.
Hal böyle olunca da bu saldırının terör saldırısı olarak adlandırılması, doğru haberciliğin gereğiydi.
Bu noktada Fuat Oktay ise isabetli bir çıkış yapmış; bu saldırıyı Hıristiyan terörü
olarak adlandırmayacağız demişti. Bu çıkış, IŞİD yahut sözde Müslüman gruplarca yapılan terör saldırılarını her seferinde Müslüman terörü olarak yansıtan medyaya bir mesaj içermesi bakımından anlamıydı.
Dünyanın her döneminde olduğu gibi bugün de nefretin en çok yöneltildiği alan
inançlar, yani nefret dolu insanların kendisi gibi inanmayan, düşünmeyen insanlar. İşte ABDde de sinagog yakınlarında Hanuka kutlamaları sırasında hahamın evine yapılan bıçaklı saldırı benzer bir nefretin örneğidir.
Bu saldırının özünde yatan nefret de 70 yıl önce Nazi Almanya'sının Yahudilere yaptığının, bugün Çinin Uygur Türklerine uyguladığı fiziksel psikolojik şiddetin,
Müslümanlara karşı saldırıların ve din adı altında katliamlar yapmanın temelinde
yatan nefret ile aynıdır. Hayatlarını kaybedenlerin sayısının değişmesi, yöntemlerin
değişmesi tüm bu katliamların aşırı sağcılıktan ileri geldiği gerçeğini değiştirmemektedir.
Aynı şekilde, ABDdeki saldırıda kimsenin hayatını kaybetmemiş olması, bu saldırının hafifliğini göstermemektedir. Zira kişilerin gerek medya gerek kitle iletişim araçları ile edindikleri toksik bilgiler ışığında bir topluluktan nefret etmeleri ve yine kendileri gibi nefret dolu insanlardan aldıkları güç ile bu nefretlerini harekete dökmeleri, bugün Dünyanın karşılaştığı en önemli tehlikedir.
Zira kendisini silahlı grup olarak tanıtan bir grubu terörist listesine ekleyip
onunla mücadele edebilir, ülkenizin güvenliğini hedef alan bir başka ülkeye karşı ordunuz ile savaşa geçebilirsiniz. Fakat dünyadaki hiçbir devlet, insan nefreti ile
başa çıkmaya muktedir değildir. İşte bu yüzden ülkelerin bir an evvel başta eğitim
sistemi ile başlayarak kişilerde toleransı ortadan kaldıran, nefreti perçinleyen politikalarından vazgeçmeleri gerekir. Aksi halde dünya daha çok Yahudi soykırımı, Uygur Türkleri mezalimine tanıklık edecektir.