Hangi ara bu kadar hain birikti?

Kimin kaç okka çektiği tam da böylesi zor zamanlarda belli olur. Türkiye, milleti ve devletiyle en sıkıntılı bir döneminden geçiyor. Bir yanda şehitlerimizin acısı yürekleri kor gibi dağlıyor, beri yanda ihanet şebekeleri puslu günde ava çıkıyor.

Alvarlı Efe ne güzel tarif etmiş: “Şol yüzleri dost, özleri düşmandan usandım.”

 

Kin ve öç alma duygusu insanın yüreğini tutsak edince, o bünyede akıl da, vicdan da insani duruş da hicret eder…

Çünkü imanla küfür aynı kalpte yaşamaz.

Öyle ki mantık da firara çıkar.

Tıpkı şu birkaç günden beri sosyal medya denilen lağım çukurunda debelenip duran tiplerde olduğu gibi…

Ne güzel bir tespittir:

“Doğru yerinden kalkana kadar, yalan dünyayı üç kez dolaşır.”

Gerçek olmadığını, üstüne üstelik de suç olduğunu bildikleri halde gün boyu paylaşıp durdular:

“Hastanenin morguna aynı anda şehit cenazesi taşıyan 50 ambulans girdi!”

Ve daha ne tezviratlar…

Genelde Erdoğan’ı, özelde de AK Parti’yi sevmiyor ve de nefret ediyorlar ya…

Bir lahza bile düşünmeden gözlerini ve akıllarını zifiri karanlığa hapsediyorlar.

Amentüleri şu:

Türkiye’de ne kadar çok asker şehit düşerse, Türkiye’de ne kadar çok askeri birliklere kalleş saldırılar olursa, Türkiye’de iç ve dış mihraklar ne kadar tahribat yaparsa, Türkiye’de ekonomi ne kadar kötüye giderse, Türkiye’de iç huzur ne kadar alt üst olursa, Türkiye’de felaketler ne büyük yıkımlar yaparsa…

İşte o vakit…

“Tayyip’ten kurtulma ihtimali o nispette artar!”

Merhum Şair Attila İlhan, bu iflah olmaz müzmin muhterisleri göz önünde tutarak demişti ki, “Türkiye’de her zaman yüzde beş hain kontenjanını hesaba katın.”

Keşke yüzde beş olsaydı.

Hem oran çok yükseldi hem de hain sınıfı çeşitlendi!

Aklını ve inancını ecnebi bankerlere rehin bırakan sonra da kendisine verilen sufle ile ahkam kesen o hainler, davul zurna çaldı:

“Dokuz asker daha öldü.”

Yani diyorlar ki:

“Tayyip sıkıştı. Seçime kadar, böyle birkaç saldırı daha olursa şartlar lehimize döner.”

Terör örgütü FETÖ ve erketeleri geçen seçimlerde de demişlerdi:

“Yeter ki Erdoğan gitsin; Türkiye de batarsa batsın.”

Şeytana secde edip, ihanete biat edenler hala aynı karanlık dehlizlerde…

Üzerlerine boca olunan pisliklerinde boğuluyorlar da haberleri yok.

Millet olarak ne ilk ne de son kez ihanetle karşı karşıyayız…

Tarihimiz böylesi utanç vesikalarıyla dolu…

Çok uzağa gitmeyelim.

Yüz küsur yıl önce Milli Mücadele’de, düşmanla işbirliği yapan alçakların çıkardığı ateş, düşmanın kustuğu alevlerden daha yakıcıydı.

15 Temmuz kanlı kalkışmanın ise, mürekkebi henüz kurumadı.

Ahlaki ölçülerde ve insaf zemininde…

İktidara muhalefet etmek, bireysel planda da muhalif olmak şerefli ve asil bir duruştur.

İhanet ve hainlikse düşmanlıktan bile öte…

Bu ülke ve bu millet, on gün arayla tam 22 evladını vatanın bekası, bayrağın namusu, hudutlarımızın emniyeti, yarınlarımızın teminatı adına şehadete uğurladı.

Yüreklere kor ateş düştü, milletin canı yandı, tomurcuğa durmuş fidanlar kırıldı.

O hangi seçimdir ki, bir yiğidin canından daha aziz olsun?

Birileri, katranla aynı kazanda demlene dursunlar.

Nasılsa maşeri vicdan eğriyi de doğruyu da tefrik ediyor.

Değil mi ki…

Tarih; kimin zor zamanda nasıl tornistan ettiğini ve kantara çıktığında kaç okka çektiğini kaydediyor.

Tayyip Bey beri dursun, siyasi ihtirasa kapılan kimse bile iktidarını felaket ve acı üzerine inşa etmez…

Buna rağmen utanmıyorlar, sıkılmıyorlar ve en vahimi de Allah’tan korkmuyorlar ki, iftiradan yalandan medet umuyorlar!

Polis bunların kollarına kelepçeyi geçirdiğinde de, salya sümük ağlayıp, “Haberim yok, ben yazmadım, torunum ya da küçük kızım yanlışlıkla yazmıştır” diyorlar!

Klavyenin başında aslan, karakolda çakal!

Hani sen gözünü budaktan sakınmazdın?

Türkiye’nin her alanda gelişmesini, güçlenmesini ve küresel bir güç olmasını istemeyen ülkeleri anlıyoruz.

Rakip istemiyorlar kendilerine…

Tek tabanca olmak uğruna, başkalarına tuzaklar kurup düşmanlık ediyorlar; eyvallah…

Pekii bu ülkenin nüfus cüzdanını taşıyıp, bu toprakların ekmeğini yiyip suyunu içen, can ve namus emniyetini bu devlete emanet eden sırtlan sürülerine ne demeli?

Nasıl olur da göremezler; Irak’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı, Libya’yı…

Haklısınız…

Görseler ve muhakeme edebilselerdi, “Türk askerinin ne işi var sınır ötesinde” diye sorarlar mıydı, Meclis’te devlete parmak sallarlar mıydı?

Gaflet içerisinde olmak da affedilir bir şey değildir, lakin daha beteri de hıyanettir.

Bu mahut kesimlerden başka bir de ahmak ve zırcahiller var.

Sosyal medyada her yazılana sorgusuz sualsiz inanıyor, her yalanın kuyruğuna takılıyor, her iftirayı sanki hakikatmiş gibi alıp tekrarlıyor!

Merhum şair Necip Fazıl, bu izan fukaralarının boyunlarına şu yaftayı asmıştı:

“Sen çukur bile değilsin; çünkü çukur da bir seviyedir.”

Geçenlerde, muhasebe merhumu biri en iri puntolarla haykırmıştı:

“Biliyor musunuz, Mehmet Sekmen niye kentsel dönüşüme bu kadar önem veriyor?”

-Niye?

“Çünkü yıktığı eski evlerden yüzlerce kilo altın çıkarıyor!”

Kafaları ne kadar güzel olursa olsun Haşhaşiler bile bu kadar uçamıyordu.

Sorarım size…

Sekmen’in, kentsel dönüşümü altın için yaptığı lafına inanan bir akıl kaçkını ile “devlet ölen askerlerin sayısını gizliyor” yalanına itibar edip, ekranlarda konuşan medya maymunu arasında ne fark var?

Anadolu’yu Türklere yar etmemeye yeminli odaklar, şimdi değil; asırlardır aynı hedefe saldırıyorlar, aynı amelde istikrar gösteriyorlar!

Türkiye’nin bunca düşmanla cebelleşmesi de, bunca ihanete ve alçaklığa uğraması da bu sebeptendir…

Meşum darbe girişimine bile “Tayyip’in yeni bir oyunu” diyecek kadar lağım çukuruna batan zihniyet, bugün de “devlet Kürtlere soykırım yapıyor” diye çemkirmiyor mu?

Kimi zavallılar da, onlarla aynı yatakta akmaya devam ediyor!

İrin gibi kokuyorlar…

Bu devlet…

Bir yanda milletin belini büken ekonomiyi yeniden iyileştirmeye çalışıyor.

Bu devlet…

Bir yanda parası mukabilinde jet ve silah satmayan sözde müttefiklerle boğuşuyor.

Bu devlet…

Ülkenin birlik ve bütünlüğü için gece gündüz demeden canını dişine takıyor.

Bu devlet…

Ele güne muhtaç ve mahkum olmamak için savunma sanayiinde çığır açıyor, kendi göbeğini artık kendi kesiyor.

Bu devlet…

Kanlı terör örgütleriyle, organize suç çeteleriyle, uyuşturucu ve kaçakçı baronlarla amansız mücadele edip hepsini tek tek paketliyor.

Bu devlet…

Sanki başındaki belalar, tuzaklar, ihanetler ve kalleşlikler yetmezmiş gibi bir de idrak, izan ve vicdan malulleriyle uğraşıyor.

İngiliz büyükelçi Osmanlı nazırına sormuştu:

“Osmanlı mı güçlü Britanya mı?”

Nazır cevapladı. Dedi ki:

“Elbette Osmanlı güçlü… Baksanıza tam iki asırdır siz dışarıdan biz içeriden hala yıkamadık.”

Hakikaten değişmez ölçüdür.

Düşmanla savaşmak bir şey değil. Zor olan, içerideki işbirlikçi satılmışlarla mücadele etmektir.

Ne yazık ki…

Manzara-i umumiye tam da bu…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Vatandaş 20 Ocak 2024 07:37

    Hangi ara bu kadar hırsız birikti. Hangi ara bu kadar adaletsizlik birikti. Hangi ara bu kadar dilsiz şeytanlar birikti Hangi ara bu kadar vatan haini birikti devletinde milletinde herkesin kendini sorgulamasi lazım.

  • Samet KOC 18 Ocak 2024 12:38

    Zifiri karanlik nedir bilirmisin? Gaflet icindeyken gaflette olduunu bilmemektir.Simdi senin durumunda bu;Her milliyetci muhafazkar gibi. 1 milyon kisi ölur sesiniz cikmz,sdece asker olunce konusursunuz. Buna vatanperverlik denmez.Seytan Duzenie ciraklik etmek denir. Sehit olan asker insanda o askerin hastanede igneyle ve ilacla vurularak oldurulen anasi,babasi,kardesi insan degilmi? Onlar bostan korkuugumu?