Sultan İkinci Murat bir sefer esnasında ilk konaklama yerine geldiklerinde bir Yahudi, Sultan'ınatınındizginine yapışır:"Bir maruzatımvar Padişahım, müsaade buyurun, anlatayım" Der.
Sultan Murat: "Elbette! Buyurun, nedir maruzatınız?"
Yahudi:"Askerleriniz benim bahçemden elma yediler ve değerini ödemediler!" Der.
Sultan Murat: "Benim askerlerimin hepsi, kul hakkı konusunda ne kadar ince hesap yapmaları gerektiğini bilirler. Bu dediğin nasıl olabilir? Bir yanlışlık olmalı!"
Yahudi: "Hakikat budur padişahım. Askerleriniz bahçemden alıp yedikleri elmaların bedelini ödemediler!" Der.
Sultan Murataskerlere dönerek: "Bezirgânın söylediklerini duydunuz. Bu dediği doğru mudur?" Diye sorar.
Askerler ses çıkarmaz.
Sultan Murat: "Sizler, benim kul hakkına ne kadar değer verdiğimi bilmez misiniz? Beni ne kadar mahcup ettiniz. Bunu kim yaptıysa hemen söylesin!" Der.
Askerlerden biri: "Ben yaptım efendim!" Diyerek öne atılır.
Sultan Murat: "Peki ama nasıl? Kul hakkının önemini bile bile böyle bir şeyi nasıl yaparsın?"
Askerlerden biri: "Padişahım, benim yediğim elma yerdeydi ve çürüktü. Çürük bir elmanın para edeceğini düşünemedim. Nitekim iki arkadaşım da oradaydı. Onlar ağaçtan elma kopardılar ve parasını da bahçeye attılar, isterseniz sorun. Biz asla kul hakkına el uzatmayız."
Sultan Murat, Bezirgâna sorar: "Askerlerimin söyledikleri doğru mudur?"
Yahudi: "Evet, o ikisinin kopardığı elmaların bedelini aldım." Der.
Sultan Murat:"Peki, öyleyse istediğin nedir?"
Yahudi: "Diğer askerinizin yerden aldığı elmanın bedelini de isterim." Der.
Sultan Murat: "Peki, o çürük elma için ne istersin?"
Yahudi:"Bir kese altın isterim." Der.
Padişahın yanındaki vezir itiraz ederek şöyle der: "Ama Padişahımız Efendimiz, bir çürük elmaya bir kese altın verilir mi?"
Sultan Murat: "Hak sahibi bezirgândır. Elmanın sahibi olan o, ne derse onu vermekle mükellefiz. Allah'ın indinde kul hakkı ne kadar önemlidir bilmez misiniz?" Der ve Yahudi'ye bir kese altını uzatarak: "İşte hakkın olan bir kese altın!" Der.
Yahudi, Padişah'ın adaletinden, kul hakkına verdiği önemden son derece etkilenmiştir. Kendisine uzatılan keseyi eliyle iter ve: "Ne olur beni de aranıza alın. Ben de sizin gibi düşünen, sizin gibi yaşayan biri olayım." Der.
Evet, Müslüman herkesin hak ve hukukuna saygılı olmak zorundadır. Kul hakkıyla Allah'ın huzuruna çıkmaktan sakınmalıdır. Kul ve kamu hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah'ın bağışlamayacağını bilmeliyiz. Dünyadaki birçok kötülük, kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini asla unutmamak gerekir.
O halde;Müslüman, kul ve kamu haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır.
Üzerinde kul hakkı bulunan bir insan, muhatabını bulup helallik dilemek mecburiyetindedir. Bu hâk, gıybet, iftira, yalan isnadı gibi manevî boyutlu haklar ise, ancak hak sahibiyle açık-seçik konuşularak helâl ettirilebilir. Eğer hakkın borç-alacak gibi maddî boyutu varsa, bunları hemen ödeme cihetine gidilmelidir.
Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarına yönelik tecavüz ve haksızlıkların ortaya çıkardığı haktır. İnsana yönelik tecavüz ve haksızlıklar haram ya da mekruh eylemler içinde yer alır. Bu nedenle günah, dolayısıyla ceza konusudur.
Kul hakkından doğan günahlar ve cezalar Allah tarafından bağışlanmaz. Kul hakkı, ancak hak sahibi kulun bağışlaması ile ortadan kalkabilir.