Koronavirüs, esasında insanoğlunun çetin bir sınavıdır. Yeni dünyada, ya bundan böyle merhamet ve adalet hakim olacak, ya da başka başka illetler, insanoğlu için zengin fakir ayrımı yapmadan her kapıyı çalacaktır.
Elbette bir temennide bulunmuyoruz, fakat perşembenin gelişi de çarşambadan belli
Gidişat gösteriyor ki, bu Koronavirüs krizi daha da derinleşecek.
Baksanıza vaka sayısı katlanarak artıyor, aynı şekilde ölenler de
Tamam; küresel bu illet karşısında en iyi durumda olan ülkelerden biriyiz.
Çin bir yana İtalya, İran, İspanya, Fransa, İngiltere ve Amerika, tabiri caizse
kırılıyor
Ölü sayısı, onbini çoktan geçti yirmibine doğru koşar adım gidiyor!
Çük şükür, ülkemiz o çapta bir yıkıma uğramadı.
Hükümet, vaktinde yerli yerinde önlemler aldı, almaya da devam ediyor.
Ah bir de biz vatandaşlar olarak yapılan duyurulara kulak versek, alınan kararlara
uysak çok daha rahat edeceğiz, ama gelin görün ki insanımızın vurdumduymazlığı
hele hele de yaşlıların çocuksu inatları yok mu her şeyi berbat ediyor!
Yarının ne getirip getirmeyeceğine dair hiçbir ülkenin kayda değer bir öngörüsü
yok.
Baksanıza iki hafta öncesine kadar adeta Koronavirüsle dalga geçen Amerika
ve İngiltere, bugün öyle bir paniklemiş durumda ki, neredeyse sokağa çıkma yasağı
ilan edecekler!
Benim görebildiğim kadarıyla bu küresel illete karşı, Türkiyenın yanısıra en
başarılı mücadele veren ülkelerden biri de Almanya
Yüzlerce vaka var, ölü yok
Almanya bunu nasıl başarıyor?
Malumunuz, Japonlar gibi Almanlar da son derece disiplinli bir millettir.
Devletleri, mecbur kalmadıkça sokağa çıkmayın dediği anda herkes bu
kurala harfiyen uyar.
Gidin bakın eğer kural ihlali yapılıyorsa, muhakkak ya Türklerdir ya da başka milletlere mensup kimselerdir.
Kaç günden beri başta Başkan Erdoğan ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmak
üzere, ilgili ve yetkili herkes aynı çağrıda bulunup duruyor:
Mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayın!
Pekii biz ne yapıyoruz?
Televizyonlar sabahtan akşama kadar gösteriyor:
İşi olan da olmayan da, mecbur kalan da kalmayan da sanki tatil havası
varmışçasına kendini sokağa salıyor!
Ah bir tatil olsa da şöyle ayaklarımı uzatıp evde otursam film seyretsem
diyen, adam bile deli dana gibi dışarıda koşturup duruyor!
Sırası gelmişken hakkını teslim edelim
Erzurum bu hususta başarılı bir sınav veriyor.
Belki birkaç gün öncesine kadar durumun vehameti yeterince idrak edilmediği
için ahali biraz salıvermişti, ama şu bir iki günden beri bakıyorum da yaşlısından
gencine kadar, herkes tavsiyelere ve kararlara uymaya çalışıyor.
Yani öyle zıpçıktı manzaralara rastlamıyoruz en azından
Bir de şu olmadı Erzurumda:
Marketlerin, bakkalların ve gıdacıların rafları boşatılmadı.
Tamam; illa ki bir ilave talep oldu, ama en azından Batıda olduğu gibi bir yağma
yapılmadı.
Esnafın durumuna gelince
Ne siz sorun ne ben anlatayım.
Hakikaten durum çok vahim
Erzurumda ticari hayat kelimenin tam anlamıyla S.O.S veriyor!
Üstelik daha yolun çok başındayız.
Düşünün ki bu süreç ayları bulursa, o vakit vaziyet ne olacak?
Öğrenci gitti, vatandaş nispeten eve çekildi.
Çarşı-pazar, sönmüş arı kovanı gibi biçare kaldı.
Hayır; belli bir takvim öngörülebilse, denilebilir ki sayılı günler çabuk geçer,
sıkın dişinizi.
Yok; kimse bu krizin nerede duracağını ve nasıl duracağını kestiremiyor ki
Kuranın bize haber verdiği misal, Nuh Tufanı ya da helak edilen kavimler, Allahualem mahalliydi
Korona ise, evrensel
Zengin fakir ayrımı yapmaksızın yakaladığı herkesi diz çökertiyor!
Geçen yüzyılda, verem, veba, sıtma, dizanteri, kolera ve benzeri salgın
bulaşıcılar, daha çok geri kalmış ülkelerde ya da henüz gelişmekte olan yerlerde çok
can yakardı.
Korona öyle değil ama
Dünyanın jandarması Amerikayı da vuruyor, zenginlikte dillere destan ülkeleri de
Benim bu meseleden çıkardığım sonuç şudur:
İnsanoğlu haddini aşmıştı!