“Gemileri yakmak”geri dönüşü olmayan olaylar için kullanılan bir deyimdir.Cesur insanların tüm riskleri üzerlerine alarak kendilerini öne atması ve kahramanlık göstermeleriyle ilgili olarak söylenir. “Gemileri yakmak”öyle herkesin yapabileceği bir iş değildir. Kararlılık ifade eden bu deyim, yaşanmış bir hadiseye dayanır.
Malum, Endülüs olarak adlandırılan coğrafya, Akdeniz’in kuzeybatı ucundaki İspanya ve Portekiz’i içine alan İber Yarımadası’nı kapsar.
Endülüs denince de akla, öncelikle tarihin gördüğü en büyük komutanlardan biri olan Tarık b. Ziyad gelir.
Tarık bin Ziyad, 19 Temmuz 711de, 12 bin kişilik ordusuyla (Bazı kaynaklarda 5-7 bin)Kuzey Afrika genel valisi Musa b. Nusayr ile birlikte adeta bir imkânsızı başarır. Askerleriyle birlikte Cebelitarık boğazını geçerek İspanya kıyılarına çıkar. Askerlerini karaya indirdikten sonra, bütün gemileri ateşe verip yaktırır.
O dönemlerde bu bölgede Batı Gotları (Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmekteydi. Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi.
Tarık bin Ziyad, KralRodrikin 100 bin kişilik ordusuyla üzerine geldiğinin haberini alır.
Askerlerini toplar ve onlara şu tarihi sözleri söyler: “Artık bizim için geri dönmek imkânsızdır. Önünüz düşman, arkanız deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız yok.
Canınızı kılıçlarınızla kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Kısa bir süre sıkıntı ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz. Ben düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem zafere ulaşana ya da şehit olana dek savaşın. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilakis önce kendi canımdan başlıyorum...”
Çok çetin bir savaş başlar. Savaşın sekizinci günü İslam ordusu sürekli yenilenen Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başlar. Bunun üzerine Tarık bin Ziyad, tekrar askerlerine: “Mücahitler nereye gidiyorsunuz? Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı düşünüyorsunuz? Unuttunuz mu önünüz düşman ve arkanız denizdir.
Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de onu yapınız”diyerek düşmana doğru atıldı ve kendisine düşman sancağını hedef aldı.
Sancağın yanındaki kıymetli taşlarla süslü tahtında rahat bir şekilde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık, kralı öldürdü. Bunun üzerineVizigot ordusu dağıldı. Gotların başkenti olan Toledo kentini alarak, 350 yıllık barbar Got hâkimiyetine son verdi.
Böylece Tarık Bin Ziyad Endülüs Emevilerinin temelini attı. Batılı tarihçilerin de dediği gibi o topraklarda 800 yıl süren Rönesans ve Reform ‘un fikir olarak temelinde Endülüs Emevilerinden çevrilen kitaplar vardır. İslâm bu topraklarda da 711’den 1492 yılına kadar, yaklaşık 800 yıl egemen olmuştur.
Sebebi ve mazereti her ne olursa olsun, Müslüman devletlerin yardımları yetersiz kaldığı için Endülüs’te Müslümanların hâkimiyeti 1492 yılında sona erer.
Aynı yıl içinde Yahudi Endülüslüler ülkeden toptan sürgün edilir ve bunların büyük kısmı Osmanlı ülkesine sığınır. Kendilerine eman verilen geride kalmış Müslüman Endülüslülere karşı ise kısa süre sonra Hıristiyanlaştırma baskısı başlar.
“Gemileri Yakmak” deyiminin böyle önemli bir tarihi olaya işaret ettiğini birçoğumuz biliyoruz.
Fakat bilip de uygulamadığımız birçok doğru gibi hayatımızda gemileri hiç yakamıyoruz.
Hiç düşündük mü kaç yerde gemilerimizi yakmamız gerekirken yakmadık, yakamadık?
Eğer arkanızda deniz, önünüzde düşman varsa, tek seçeneğiniz kalıyor: Hayatta kalmak için mücadele etmek.Eğer işe, canınızı da koymuşsanız artık başaramayacağınız hiçbir şey yok demektir.
Gelecek yazımızda İslam’ın hâkimiyetinden sonra Endülüs’teki Müslümanların Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid’e yazdıkları “Feryatname”den bahsedeceğim inşallah.