Davutoğlunun açıklamaları birkaç haftadır gündemden düşmüyor, her zamanki sakin üslubuyla kendinden emin bir profil de çiziyor üstelik.
Türkiyenin son yıllardaki sorunlarının yer yer müsebbibi yer yer yakından şahidi bir
kimse olarak dinleyicilerin dikkatlerini nasıl çekeceğini, gelecekleri adına ümit beslemek isteyen binlerce insana ne sözlerle umut aşılayabileceğini de biliyor elbette.
Türkiyenin karanlık darbeler tarihinden başlıyor konuşmasına Davutoğlu, o günlerde farklı saflarda bulunmasına karşılık aynı fiziksel ve psikolojik zulme maruz
kalan kişileri partilerinde kucakladıklarını söylüyor. Elbette söz 15 temmuz darbe girişimine de geliyor; o gece hain girişime karşı mücadele edenler de o geceden
sonra düşüncelerini açıklamaktan, demokrasinin gereklerini yerine getirmekten alıkonanlar da benim partimde diyor Davutoğlu.
Davutoğlunun önüne geçmeyi vadettiği belki de en önemli husus ise kamu görevlerine girişte ve yükselişte mezhepsel, dini, etnik, politik hiçbir ayrımın yapılmasına izin vermeyecekleri ve muhakkak liyakati takip edecekleri. Peki Türkiyenin sağ kesiminden sol kesimine neredeyse herkesin bir şekilde
liyakatsizliğin mağduru olduğu Türkiyede, yalnızca politik manada Davutoğlu
çizgisinden uzak olanların değil aynı zamanda Davutoğlu hareketine sempati besleme potansiyeli olan kişilerin de bu liyakat sözüne güvenmeleri mümkün müdür
sizce? Davutoğlu ve yönetiminin daha önce ülke yönetiminde söz sahibi olmamış, kadrolara FETÖ mensuplarının yerleşmesi esnasında doğrudan katkıları bulunmamış
olsa dahi sessiz kalmamış olsalardı bu pek önemli vaade eminim hepimiz inanmayı
canıgönülden isterdik. Fakat Gelecek Partisinin geçmişinde (evet, yeni kurulmasına
rağmen geçmişi) bu vaati doğrulayan bir adım yok maalesef. Particilik yapılmayacağı hususu konuşmada yer yer geçen, altı çizilen bir konu; bunun dışında elbette ekonomiden dış politikaya parti programını heyecan uyandıran retoriklerle ortaya koyuyor Davutoğlu, peki tüm bu söylemler gelecek vadediyor mu?
Müneccimlik yapma hadsizliğinde bulunmayalım ve soruyu daha iyi formülize
edelim; Gelecek Partisinin gelecek gibi bir kaygısı var mı? Yalnızca rakip koltuğundaki AKP değil, siyasetin sol kanadı Gelecek Partisi için ne düşünür? Sol partilerde demokrasinin gereği olarak yeni bir parti kurulmuş olmasının sevincini görmek mümkün, peki bu muhafazakâr kanattaki yeni parti düşündükleri gibi kendi oylarının artışına bir katkıda bulunur mu? İşte bu noktada sol siyasetin sağın oylarının bölüneceği ve bunun da kendilerine yarayabileceğine olan inançlarını istatistik uzmanları ile çalışarak teyit etmeleri gerektiğini önermek lazım. Zira Türkiyede Milli Nizam Partisinden bu yana siyasete ne kadar çok muhafazakâr parti katıldı ve bu partiler ne kadar fraksiyona bölündü ise seçmenin muhafazakâr parti yönelişi de bir o kadar arttı. Sağ partiler arasındaki dengenin değişmesinde
denkleme katılan yeni sağ partiler rol oynadı belki ancak bu sol siyasete özellikle de seçim sonucu bakımından yaramadı.
Hal böyle olunca Gelecek Partisinin sol partiler için bir heyecan unsuru yaratması dahi beklenemez. Bu heyecan unsurunu, sol partilerin tek amacının mevcut
iktidarın zayıflaması olduğunu kabul edersek görebiliriz ancak. Bu durumda da
sol siyasetin bir siyasi hareket olarak amacının sorgulanması gerekir. Zira yazı boyunca yönelttiğimiz soru gibi Gelecek Partisinin gelecek vadetmenin yolunu
mevcut iktidarı zayıflatmak, yıpratmak olarak görmesi halinde, sol partilerin de bundan yararlanacaklarını umması; hali hazırda Türk siyasetinin AKPnin davranışlarından bağımsız olarak AKP etrafına kümelenmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Son olarak Davutoğlu alanı olan dış politikaya değinmeyi de es geçmedi elbette.
Davutoğlunun iddiası Türkiyenin yeniden uluslararası düzenin öznesi olması gerektiğiydi.
Dış politikanın zor günler geçirdiği, uluslararası arenada adeta müttefiksiz kaldığımız bu dönemde insanların dış politika vaatlerine ihtiyaç duyduğuna kuşku yok.
Lakin Sayın Davutoğlu, bırakınız bu ülke biraz da sizin dış politika dehanız olmaksızın, Emevi Camiide Cuma namazı kılmayı, yeni-Osmanlıcılık yapmayı hedeflemeksizin dış politikada nasıl bir durumda olacak izleyelim.