8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü geçirdiğimiz hafta münasebetiyle
Türkiyede ve dünyada birçok farklı fraksiyona bölünen ve tanımı üzerinde uzlaşılamayan feminizm konusuna değinmekte fayda görüyorum.
Feminizm nedir, feministler ne bekler sorusunu sorduğumuzda karşımıza farklı
teoriler çıkar. İlk olarak liberal feminizm bugün en sıklıkla tartışılan feminizm
branşlarından biridir. Liberal feministler, kadının kamusal hayatta erkeklerle eşit
haklarla sahip olması gerektiğini savunur ve bunun yolunun da kadının
eğitilmesinden geçtiğini dile getirir.
Bunun yanında kültürel feministler kadın ve erkek arasında fizyolojik ve psikolojik
farklılıklara dikkat çeker, kadının uzlaşmacı yaklaşımı sebebiyle toplumun etik kodlarında kadının baskın olması gerektiğini ileri sürer. Radikal feminizm
ise sorunun temelini ataerkilliğe bağlar ve ataerkil toplum düzenine karşı savaş
açmıştır. Bana sorarsanız sorunun derinine inmek bakımından radikal feministler
doğru bir çıkış noktası belirlemiştir.
Zira özellikle Türkiyede kanın babadan geçtiği, namus olgusunun kadınla
bağdaştığı toplum yapısında hakikaten kadınların sosyal ve kamusal anlamda
eşit haklara sahip olmayışının eril tahakküm ile açıklanması son derece akla yatkındır.
Peki, feminizm Türkiyede korkulduğu, adını duyunca bir terör grubundan
bahsediliyormuşçasına nefret uyandırdığı gibi ürkütücü bir akım mıdır? Söz gelimi
bir Müslüman aynı zamanda feminist de olabilir mi? Bu soruya cevap ararken
yukarıda yalnızca birkaç branşından bahsettiğim feminizme nereden baktığınız ve İslamı nasıl anladığınız meseleleri devreye girer. Bir diğer ifadeyle, kadının toplumdaki eril düşünceye karşı üstünlük sağlaması gerektiği düşüncesindeyseniz eşitliği savunan İslami anlayışta barınamayacağınız doğrudur. Diğer bir açıdan, bugün birtakım cemaatlerin iddia ettiği gibi kadın ve erkek aynı ortamda
çalışamaz yahut kadınlar Cuma namazına gelemez der ve kadının özgür ibadet hakkını kısıtlamaya kalkarsanız feminizmin herhangi bir branşıyla bir arada bulunmanız söz konusu olamaz; fakat hurafelere bulanmamış, radikalizme
kapılmamış bir İslam anlayışı ile emek ve ücret eşitliğini, kamusal faaliyetlere eşit
katılımı savunan bir feminist anlayışın buluşması pekâlâ mümkün olacaktır.
Yukarıda örneklediğim modeli bir milliyetçi feminist olabilir mi, bir Marksist
feminist olabilir mi şeklinde sormak ve cevaplar aramak mümkün. Önemli olan,
yaklaştığımız ideolojinin neresinde olduğumuzu tespit etmek ve
karşılaştırmalarımızı buna göre yapmaktır.Bir de doğru kaynaklardan bilgi alıp feminizmi erkek düşmanlığı anlayışından sıyırıp nafaka mağduru erkek profiline soyunmaktan kaçınmak gerek. Tüm bu adımları yerine getirdikten sonra da feminizm bu sorulara cevap veremiyor hatta feminizm deyince burnunuza pis kokular mı geliyor?O zaman en iyisi, dönüp bir eril tahakkümü ve bu tahakkümün size getirdiği yarar sebebiyle kaybetmek istemediğiniz üstünlüğü sorgulamak gerek.