Nasılsa bugün yarın arada kaynayıp gidecek. Bari son kez bir kaç kelâm edelim ve lütfedip cevap veren olursa bir kaç da soru soralım.
Önce özet bir değerlendirme yapalım. Yani atlama kulelerinin pistleri, iskambil kâğıdı gibi birbiri peşine yıkıldıktan sonra ne oldu, kimler ne söyledi, kimler ne yapmadı?
1- Neredeyse bütün dünya bu beklenen sonla öyle ya da böyle meşgul oldu. Kayak turizminde rakibimiz sayılabilecek ülkelerin televizyonları, ana haber bültenlerinde günlerce "Erzurumda kayakla atlama kuleleri yıkıldı" diye bağırıp durdu. Namussuzlar, İsrail’in Gazze’deki katliamından daha çok yıkılan bu pistleri haber yaptılar.
2- Bu beklenen son ülke genelinde geniş yankı buldu. Üzülenler kadar çaktırmadan sevinenler oldu. "Oh be! Erzurum artık kış sporlarında devre dışı kaldı, yerini biz alacağız" şeklinde histeri çığlıkları atan şerefsizler, sosyal medyada havlayıp durdular.
3- Hükümetten önce CHP harekete geçti ve yıkılan pistleri Meclis genel kuruluna taşıdı. İlgili bakanın cevap vermeye bile tenezzül etmediği bu girişim, sadece milletin takdirini toplamak ve bir de görmezden gelinmek istenen bu büyük sorunun resmi tutanaklara girmesini sağladı.
4- Daha neyin ne olup ne olmadığı tam olarak anlaşılmamışken, birileri adeta cansiperane bir şekilde müteahhidi savunmaya geçti ve göz göre göre gelen bu kazanın faturasını haşa Allaha kesmeye kalktı. Bu millet doğal afetin ne olduğunu bilmiyor olsaydı, çöken pistlerin imalat hatasından değil de, heyelan sonucu yıkıldığına inanırdı. Çok şükür ki herkes iyi kötü bir analiz yapabiliyor.
5- Kuleleri yapan şirketin sahibi, bu beklenen sonda kendilerinin bir kusuru olmadığını anlatırken, "bize söyleneni yaptık o kadar" dedi. Bu "hüküm" cümlesi ne Ankarada, ne de Erzurumda "resmi" erkânı rahatsız etmedi! Bu da şunu açıkça gösterdi ki, zaten resmi açıklamalarda "heyelan" diye, isimlendirilen bu göz göre göre gelen kazanın tüm ceremesini müteahhit değil, devlet yani millet çekecek.
6- Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç demeç verdi. Dedi ki, "...bakacağız inceleyeceğiz, yeniden atlama kulesi yapacağız diye bi şey yok."
Bakan Bey, bu acayip açıklamasıyla adeta çöken pistlerden ötürü Erzurum halkını sorumlu tutmuş oldu ve bu yüzden de "yeniden atlama kulesi yapacağız diye bi şey yok" demek suretiyle, tüm cezayı Erzuruma kesmiş oldu!
7- Bu göz göre göre gelen kaza dünya çapında yankı uyandırırken ne hikmetse bir tek Erzurum milletvekillerini zerre kadar ilgilendirmedi. Eften püften işler için koşup gelen ve buldukları her fırsatı şova dönüştüren milletvekillerimiz, sizin de gördüğünüz gibi kazadan sonra araziye uydular! Oysa Cengiz Yavilioğlu o tesisler sayesinde kimsenin ruhu bile duymadan onlarca hemşerisini Özelleştirme İdaresinde işe yerleştirmişti. Cengiz Bey, insan; bu "kıyak"ın hatırı için hiç olmazsa gelip şöyle uzaktan bir "ah" çekerdi! Haydi diyelim ki, AK Parti milletvekilleri, "amandır ağzımızdan tatsız bir cümle çıkar da sonra Bakan Çağatay Kılıç’ı üzeriz" şeklinde düşünerek, arazi oldular. Peki MHP milletvekili Oktay Öztürk sen niye kayboldun; hoş bu işlerde bir dahilin yok ki korkmuş olasın... Sahi Oktay Bey, bir muhalefet milletvekili tam da bu durumlarda ortada olmayacaksa ne zaman işe yarayacak?
8- Bu beklenen son, adeta birileri için de kin kusma vesilesi oldu. Kimin kimle ne hesabı varsa, çöken kulenin enkazı üzerinden görmeye başladı. Birileri de büyük bi ustalıkla asıl sorumluları sumenaltı ederek, misal tedarikçi firmaları hedef gösterdi.
9- O pistlerin çökeceği en az bir yıl önce biliniyordu. Buna rağmen yerel yöneticiler -ki, bunlar spor müdürlüğü personelidir- kıllarını kıpırdatmadılar. Şayet aksini savunuyorlarsa, "hayır biz de Ankarayı uyardık" diyorlarsa, o uyarı yazılarını kamuoyu ile paylaşsınlar. Bunu yapamıyorlarsa kendi müfettişlerine versinler. Fakat biliyoruz ki böyle bir uyarı yok. Çökecek olması da zaten kimsenin umurunda değildi. Çünkü işin sahibi de tam olarak belli değil. Özelleştirme İdaresi mi sorumlu yoksa Spor Bakanlığı mı bilen yok!
10- Göz göre göre gelen bu kazadan sonra hem adli hem de idari soruşturma açıldı. Adli soruşturmaya bi diyeceğimiz yok. Nasıl gelişir, nasıl sonuçlanır bekleyip göreceğiz. Sadece şu kadarını biliyoruz, adli soruşturmada görev alan bilirkişi ön incelemesinde imalat hatasından söz ediyor. Fakat idari soruşturmanın hikâyeden bi şey olacağı yüzde yüz ortada... Çünkü adamlar olay mahalline gelmeden "heyelan" diyorsa, anlayın ki karartma yapılacak.
Kaldı ki o müfettişlerin farklı bi görüşte bulunmaları en azından kendileriyle çelişki olur. Zira o tesis oraya yapılırken onlarca teknik insan "yapmayın etmeyin böyle inşaat olmaz" demesine ve yazılı beyanlarda bulunmasına rağmen, aynı bakanlık ve muhtemelen aynı müfettişler kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Şimdi nasıl beklersiniz ki aynı bakanlık ve aynı müfettişler "evet biz suçluyuz, vaktiyle büyük bir sorumsuzluk içindeydik ve görevimizi kötüye kullandık" desinler.
Tabii ki böyle bi şey demeyecekleri için, görün bakın bütün faturayı haşa Allaha ve az bi kısmını da, "söz bu cezaya itiraz etme, sana bunun bin katı yeni iş vereceğiz" diyecekleri müteahhide kesecekler...
Biz oturup kalkıp dua edelim şehir olarak bizi de o enkazın altına gömmesinler!
Evet; bizim cephemizden o günden buyana yaşananların durum tespiti budur.
Bir işe yaramayacağını bile bile bir kaç da soru sormak istiyoruz.
1- Kulelerin ihalesine kaç firma katılmıştı, elenen firmalar neden elendi?
2- İhale sırasında, bürokratların telkiniyle hangi firma bir milyon lira "çıkma" alıp, işi başkasına pas etti?
3- Yasa gereği kamu inşaatlarının denetimini o günkü adıyla Bayındırlık Bakanlığı elemanları yapar. Neden Erzurumdaki atlama kulelerinin yapı denetimi Bayındırlık tarafından değil de özel bir şirket tarafından yapıldı?
4- Bunun böyle olmasını ısrarla hangi bürokratlar istedi?
5- Spor Bakanlığı bu kanunsuz uygulamaya niye ses çıkarmadı?
6- Sözde denetim yapan firmanın, inşaatın hemen hemen hiç bir aşamasında olmadığını tanıklar beyan ediyor. Buna rağmen Spor Bakanlığı bu hususta niye harekete geçmiyor?
Varın beş on tane de siz soru ekleyin. Çünkü bu rezil işte o kadar çok sorulacak soru var ki...
Fakat hepimiz biliyoruz ki ne sorunun bir önemi var, ne de kimlerin kusurlu olmasının...
Nasılsa bu mesele kapatılacak.
Olsa olsa en fazla bir iki düşük dereceli memure ve bir de firmanın mühendisine uyduruktan bir ceza kesilir.
Devletin tepesindeki adamlar "heyelan" veya "tabii afet" dedikten sonra, müteahhit veya (varsa sigorta şirketi) deli mi ki doğan zararı karşılasın.
Madem heyelan madem doğal afet, o halde sorumlusu Allahtır, faturayı ödeyecek de devlet...
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, zaten kaşlarını çatıp duruyor. Çok da üstüne giderseniz "defolun gidin kardeşim size kule mule yok" deyip kestirip atacak.
En iyisi mi bu sorulardan ve hesap soran tarzımızdan vazgeçelim, belki lütfedip yenisini yaparlar.
Zaten büyüklerimiz de kaderi bize böyle anlatmadı mı?
Başına ne gelirse sus otur, kaderinmiş ki yaşadın!
Bu şehrin kaderinde olmasaydı, o pistler hiç yıkılır mıydı?
Müteahhidin ve denetimcinin suçu ne!
Suç; ya sende ya bende...
Adı üstünde doğal afet ve kader...
Ben derim ki eğer üste para istemeyeceklerse bu vaziyete fit olalım...