Geçen Ramazan sosyal medyada şöyle bir cümle paylaşılmıştı: "Orucu uykuya tutturursan, cenneti rüyanda görürsün!"
Güzel bir latife, ancak ağır bir itham! Namaz vakitlerini uyku ile geçirmemek şartı ile bu ay biraz geç uyanmanın bir mahzuru olmasa gerek! Zira "Ve nevmühû ibâdetün-Oruçlunun uykusu da ibadettir." Buyurulmuştur.
Yazıya, bu bahisle niye başladım sanıyorsunuz? Ayıptır söylemesi bendeniz de hazır hafta sonu deyip geç uyandım biraz! Erzurum için söylüyorum; Ramazanda hayat öğleye kadar uyku ile geçerdi. Şimdi de vaziyet farklı değil. Yıllık iznini mübarek günlere denk getiren memurlar ile ehlikeyif esnafın bazıları, bu tadına doyum olmaz keyfi ikindiye kadar sürdürüyorlar. Yaza denk gelmişse on bir ayın sultanı okullar zaten kapalıdır, öğrenciler rahat. Resmi dairelerden, özellikle iftara yakın 'arazi olma' durumlarına güngörmüş amirler göz yumuyor, iyi de ediyor!
Genel hayat öğlede başlar dedik. Özellikle ikindi vaktinde camiler dolar boşalır. On bir ay meleklerin top oynadığı camiler, Ramazanda müminlerin uğrak yeri olur. Öyle ya, diğer aylar, ayet-i kerimeyi Bektaşi gibi yorumlayıp Cuma dışında namaza yaklaşmayan çok kişi oruçla birlikte namaza başlar, şevk ile cemaate koşar. Bahçelere taşan cemaatle namaz kılmak gibi hatimlerin, mukabelelerin tadına doyum olmaz. Jet imamların camileri kadar olmasa da hatimle teravih kıldıran camilere de rağbet bir hayli fazladır.
Vaazların tadı da bir başkadır bu ay. Hoca efendilerin hazır cemaati kalabalık bulmuşken aşka gelip hitabeti uzatmalarını hoş karşılayalım. Cemaatsiz hitabet zayidir, çünkü? Kış ise cami sıcak, yaz ise serin? Sohbet uzadıkça tatlı bir rehavet çöker insana; hele bir de sırtını duvara ya da sütunlara, direklere dayamışsan? Şöyle bir kestirmek ne hoştur... Her Kürsüde bir rahmetli Naim Hocam yok ki" Cemaat, akşam ahan bele gedayif dolmasını götürürsez, şimdi bele uyursuz" tatlı ikazı ile silkinip kendine gelsin hab-ı gaflete dalanlar!
***
Cumhuriyet caddesinin hali ne güzeldir, akşamüzeri. Millet sel gibi akmada, kimi birbirine laf atmada, kimi vitrinlere bakmada.
Sigaranın sıktığı gergin müminleri vitesten attıracak şakalara çok denk gelmişliğim vardır, bu demlerde.
Bir keresinde çocuk ihtiyarın peşinden ısrarlı bir muzırlıkla yürürken ikide bir şöyle diyor: "Emi seni gızdırim mi?" Nur yüzlü emice sakin sakin "Ola, durup dururken niye gızım ki"...Veled, şenaatinde ısrarlı, belki onuncu kez fısıldıyor, orucun işitme kabiliyetini yüz kat artırdığı hiddetli kulağa: "Emi seni gızdırim mi?" ...Emi nihayetinde gızmış, bastonunu sallayarak çocuğun peşine düşmüştür... Bir yandan da bağırmaktadır " Ola senin..." Bir birine karışan cümleler içinden eşik, beşik gibi alakasız kelimeler zar zor seçilmektedir!
İftara yakın aslanı yelesinden tut, sen sen ol sofunun yanına yaklaşma! Hele de sigara ve çay tiryakisi ise kesinlikle oruç başına vurmuştur, mübarek fena sıkmıştır. Üç çevrim tespihin her bir tanesine otuz kırk tesbihat düşmüştür. Rahat bıraksalar, zikrullah ile iftar karşılanacak. Bazen bırakmazlar.
Bir keresinde şahit olmuştum. Ulu Caminin önünden iftara yetişmek için aceleyle yürüyen amcanın yanında bir özel otomobil durdu. Şakacı Dadaş "Hacı Emi, Dadaş sineması nerede?" "Niye sordun ki bu mübarek vahıtta" "Boynu bükük geripler filmi oynirmiş, ona gidecem!" Emice la havle çekti, söylene söylene uzaklaştı.
Bir zamanların Ramazana mahsus tele şakaları ayrı bir bahis. İşletenlerin öncüleri tanınmış gazeteciler, işletilenler ise şehrin kalbur takımı... O kalburda nice namlı yiğitler elenmiştir, bilen bilir!
***
Eski Erzurum Ramazanlarının en mühim özelliği, gönüllerin kardeşliğe, sofraların fukaraya açık oluşuydu.
Ağa, Bey sofraları hariç, ahalinin bugünle kıyas edilemeyecek fukaralıktaki sofraları mutlaka misafirle şereflendirilirdi. Allah ne verdi ise, peygamberi bir cömertlikle afiyetle yenir, içilirdi.
Daha ikram mazhariyeti haneden çadıra düşmemişti.
Müslüman sofrası misafirsiz olur mu, a canım?
Ayran aşına misafirsiz kaşık mı sallanır? Ne ayıp!
Kıymalı yumurta, su böreği, o cennet taamı kadayıf dolması fukarasız oruçlu damağa lezzet mi verir? O nasıl söz!
Hele de toru topu bir keseye sığan nakitcikler, fukara ile üleşmeden ibadet tamam mı olur? Hiç mümkün mü?
O zamanlar keseler paylaşılırdı, şimdi kasaların kapısını garibanlar için değil şifre ile mitralyözle açmak kabil değil?
***
Velhasıl, Ramazanın hakkı ile ihyası için fiziki, mali ve maddi şartlar düne göre çok daha elverişli. Kazanlar nimetle dolu, dağıtacak kepçe azaldı.
Şundan fevkalade memnunuz ki, yardımlaşma bilinci kurumsallaştı. Lakin bu keyfiyet, ferdi hayır hasenat kabiliyetini köreltmemeli. Demem o ki sevgi ile ikram edilen bir kaşık çorba, hoyratça uzatılan kepçeden evladır.
Mümin müminin göz mesafesinde olmalı. Söz mesafesinde olmalı. Öz mesafesinde olmalı. Yani, söyleşin, halleşin, bakışın ki ümmet olabilesiniz.
Son sözü Dedem Ferhat söylesin:
Arttıkça servet azaldı dostlar hamiyet
Cimriler cenneti oldu heyhat cemiyet
Komşusu aç iken herkes tok yatıyor
Bu mu çağdaşlık, bu mu medeniyet