Erzurum'un kalkınması ile alakalı en çok yazı kaleme alan yazarlar arasında yer aldığımı söyleyenler var.
Yıllar önce siyasetçi bir dostum, bir törende yaptığı konuşmada somut önerilerimden yararlandıklarını ifade edince yanımdaki "Gardaş bizim niye haberimiz yok." Demişti. Biz bunları gazete köşesinde yazıyorduk ama bu kerli ferli ahbap eline gazete almıyor, interneti açınca da daha mühim(!) içerikleri tıklıyordu.
***
Söz sözü açıyor. Bir defasında da yine ehl-i siyasetten bir meşhur dosta Erzurum ahvalinden dem vururken bir yazarımızın mühim yazısından bahsettim. Dedi ki: "Sana bir şey diyeyim mi, ben uzun süredir mahalli gazeteleri elime bile almıyorum."
Nedenini az çok tahmin ettim etmesi de, e nasıl tutacaktı şehrin nabzını bu bigânelikle? Makul sosyal taleplerden nasıl haberdar olacak, memleket hayrına önerileri nasıl yüksek siyasete, bürokrasiye aktaracaktı?
Tüm siyasetçiler ve şehir yönetiminin 'gönüllü sağırlığı, tercihli körlüğü' seçenlerden oluşmadığına şükrettim.
***
Konuya bu zaviyeden girişim nedensiz değil. Dün akşam konuşma motoru haline gelmiş allamelerin bol bol ahkâm kestiği kanallar arasında gezinirken, İlber Ortaylı'nın sohbetine takıldım bir süre.
Cahil, kaba saba, ağzından çıkanı kulağının işitmediği TURP'un nasıl koca ülkenin direksiyonuna geçtiğini falan anlatıyordu.
(Akıllı telefonun otomatik düzeltmen sisteminin yaptığına bakar mısınız? Ben TRUMP yazıyorum, o TURP diye düzeltiyor, iyi mi... Neyse düzeltmeni düzeltmeyelim, hatırı kalmasın.)
***
Ortaylı, ABD'NİN fırsatlar ülkesi oluşundan söz ederken, halkın zenginleşen insanları kıskanmak şöyle dursun alkışladığını belirtti.
Tarihte zenginlik devriminin merkezi haline gelen ve küresel sermayenin oluk oluk aktığı Venedik, Barselona, Floransa gibi ülkelerde zenginleşen insanların takdir edildiğini, alkışladığını dile getirdi. Hayranlık duyulan girişimcilerin yönetim ve halk tarafından baş tacı edildiğini; sermayedarın kendini rahat hissettiği bu ülkelerin zenginleştiğini vurguladı.
***
Sonra sözü Türkiye'ye getirip yaklaşık ifadelerle şu mühim gerçeğin altını çizdi. "Bizde bu örneklere uygun şehir Kayseri ve iç Anadolu'nun bazı şehirleridir. Kayseri mucizesinin sırrı bu anlayışta yatıyor. Burada ticarette yükselenler alkışlanır, sanayi tesisi kuranlar baş tacı edilir. Kahvelerde, iş adamı yazıhanelerinde iş adamları birbirlerinin başarı öykülerini iftiharla anlatıp, 'maşallah falanca ne güzel yatırım yaptı' derler. Asla kıskanmazlar, eleştirmezler. Böyle bir şehir kültürü oluşmuştur."
***
Hak verdim değerlendirmesine Hoca'nın vermesine de, içimin sızlamasına mani olamadım.
Erzurum geldi gözümün önüne.
Ev danasının öküz olmadığı bir şehir olarak anılmamıza esef ettim.
İşi gücü iyi gidenlerin kıskançlık oklarıyla yüreklerinden hedef alındığı bir şehir algısı var Erzurum'la alakalı.
"Hele dünün hodağına bak, ne çabuk adam oldu, afrasından tafrasından geçilmiyor." Hitapları dedikodu tedavülünden hiç düşmez.
Kahvelerde, batan işadamlarına demli çaylar eşliğinde besteli "Ohlar" çekilir.
TBMM albümünü alıp baktığınızda, liyakat bakımından rahatlıkla ilk 100 'e girecek kıymetteki vekillerimiz gözümüze girmekte çok zorlanırlar.
Yüksek bürokratlarımız el alem nezdinde baş tacıdır, bizim için sıradan memur!
Ekmeğini helalinden kazanmak için başka illere göçüp, büyük başarılara imza atanlara eleştiri okları gönderilir, iadeli taahhütlü.
Gerçi onların bazıları da şehirlerini bayramdan bayrama hatırlar, şehre vefa borcunu ramazan paketine indirgerler; yani arıza bizde maalesef iki başlı canavardır!
Yaratıcı-girişimci sınıfın Erzurum'da rahat huzur bulamadığı bir gerçek.
Kıskançlık, bizim deyimle pahıllık almış başını gidiyor.
Kendi değerlerimizi itibarsızlaştırma alışkanlığı, toplumsal bir dar kafalılık olarak sürüp gidiyor.
Sonra da koro halinde karamsarlık senfonileri besteleyip ağlaşıyoruz, feryadı basıyoruz: "Neden istediğimiz manada özel sektör gelişmiyor, yerel markalaşmada ileri adımlar atamıyoruz, şirketleşemiyoruz, Sanayiden eser olmayan OSB'miz toptancı deposu haline gelmiş?"
Hem de yıllardır uygulanan kalkınmada öncelik projelerine, teşvik uygulamalarına rağmen.
Bu sorulara çok cevaplar verebiliriz; ama birincisi ve mühimi: ERZURUM'U FIRSATLAR ŞEHRİ haline getirmedeki toplumsal irade eksikliğidir.
***
Toplumsal huy bozukluklarımızı tedavi etmeliyiz, evvela.
Girişimci insanları baş üstünde tutmalıyız.
Kahvelerde; "Bu hizmeker, maraba falanın oğul değil mi, bundan işadamı olur mu, yahu." Herzelerinin yerine "Maşallah adam ne güzel yatırım yapmış" sohbetlerini işittiğimizde...
Sivil toplum kuruluşlarının idare merkezlerinde, yatırım yapanlar göklere çıkarıldığında?
İş dünyasını bir araya getiren etkinliklerde şirketlerin başarısı gündemi teşkil ettiğinde?
Bir iş adamı diğeri için "Maşallah bizim falancaya bak ne güzel yatırım yapmış, yeni bir atölye, fabrika hizmete vermiş, işini geliştirmiş, şirketine şube açmış?" takdir cümleleri kurduğunda?
Erzurum Erzurum olmuştur;
Kalkınma atılımı hedefe yaklaşmıştır, diyebiliriz.
Aksi takdirde sığ sularda fuzuli kulaç atmalarımız sürüp gider.
Unutmayalım, girişimci de sermaye gibidir, taş atılan dala konmaz. Rahat edeceği iklime göç eder.