Erzurum halkının hazineler değerinde güzel hasletleri (insanın yaratılışındaki huyu) vardır.
Erzurum'lu bir insanını sevdimi bırakın sevdiğini ondan gelen herşeyi baş tacı yapar. Bu değerin kendine verildiğini zannedenler zaman içinde yanılır.
Erzurum'u Erzurum'luyu hafife alır,zulmeder,verilen değerin hakkını veremezse er yada geç hüsrana uğrar.
Bu şehirde zamanla herkes kendi değerini, kendi belirler. Ne olduğunuzu bilirsiniz belki ama ne olacağınızı asla.
İnsan insana, görevli halka, aile reisi ev halkına, yöneticiler idaresi altındakilerin işlerini görmek ve onlara hizmet etmekle görevlidirler.
Peygamberimiz şöyle buyurur:"Allah bir kimseyi insanların herhangi bir işini görmeye memur ederde o kimse Müslümanların eksik ve gediklerine karşı kapısını kapatır, kulak asmazsa, Allah da kıyamet gününde onun ihtiyacına bakmaz." (R. Salihîn:2/77)
Bu kadim şehrin insanları zalim karşısında sessiz ve çaresiz kalsalarda emin olun zamanı geldiğinde cevabı Allah verir.
Bununla ilgili yeri gelmişken bir kıssayı sizlere aktarmak isterim.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri henüz küçük bir talebeyken, bir gün hocası İsmail Fakîrullah Hazretleri eline bir testi vererek, kendisini çeşmeye su almaya gönderdi. Elinde küçük testisiyle çeşmeye gelen ve su doldurmaya başlayan İbrahim Hakkı, birden:
"Çekil bre çocuk!" diye bağıran bir atlının, karnına vurduğu tekme ile yere yıkıldı, testi de elinden düşüp kırıldı.
Kendisine vuran atlının kahkahaları arasında yerden kalkan İbrahim Hakkı, korkup ağlayarak oradan uzaklaştı.
Hocasının huzuruna, hıçkırıklarla eli boş geldi ve hocasına: "Çeşmeden su alırken bağırarak gelen bir atlı, atını üzerime sürdü, karnıma tekme vurdu. Yere düştüm, testim kırıldı." diye şikâyette bulundu.
Hocası:"Hasbünallah! Bu insanlar gazab-ı İlâhiyi üzerlerine çekmekte ne kadar mahirdirler!" diye fısıldadı. Sonra İbrahim Hakkı'ya dönüp:
Karnını tutan İbrahim Hakkı'nın elini ve başını okşadı, karnına, üstüne, başına baktı. "Yok, bir şeyin şükür. Üzülme. Sen de bir şeyler söyleseydin keşke adama. Bağırıp çağırsaydın. Hakkını savunsaydın. Ne vuruyorsun saygısız adam, testimi de kırdın. Öde testimi! Gibi bir şeyler deseydin meselâ."
"Hayır," dedi İbrahim Hakkı, "ben korkup, kaçtım. Hiçbir şey söylemedim."
Hocası İsmail Efendi:
"Derhal git öyleyse, o adama bir-iki lâf söyle." dedi. İbrahim Hakkı yeniden çeşmenin yolunu tuttu.
Fakat çeşme başında adamı görünce, aklı başından gitti. Adam atını tımar etmekle meşguldü. Bir iki defa yutkundu, fakat içindeki korkuyu yenemedi ve bir şey söylemeden sessizce bir köşeye saklandı.
Az sonra hiçbir şey söylemeden sessiz adımlarla oradan tekrar uzaklaştı ve hocasının yanına döndü. Hocasına: "Ona hiçbir şey söyleyemedim efendim." dedi.
Hocası: "Evlâdım, sen edebini terbiyeni bozmadın. O edepsize cevabını vermedin. Tekrar ediyorum, git adama bir şeyler söyle. Yoksa senin cevabını ona Allah verecek!" dedi.
İbrahim Hakkı tekrar çeşmeye koştu. Bir köşeye saklandı. Bir şeyler söyleyecekti bu defa, kararlıydı. Ama yine yutkundu, yine kelimeler boğazında dizildi.
Bir de ne görsün, adam atından öyle bir çifte yedi ki, baş aşağı çeşmenin havuzuna kapaklandı.
Bu defa korkudan soluk bile alamaz hale gelen İbrahim Hakkı, dönüp dergâha koştu. Olanları bir bir hocasına anlattı.
Hocası:"Vah vah! Bunu tahmin etmiştim. Allah'ın zalimi tokatlayacağını bildiğimden seni gönderdim ki, ödeşip uzlaşasınız diye. Adam uzlaşıp seninle ödeşmeye yanaşmayınca, Allah'ın tokadı gecikmedi." dedi.
Bazı insanlar gazab-ı İlâhiyi üzerlerine çekmekte gerçekten mahirler!"
Zira;Kura'n'da: "Allah'ın lâneti, zalimlerin üzerine olsun" buyrularak zalime lânet okunmuştur. (A'raf:44)
Zulüm aslında sonun başlangıcıdır.