Akarsu denince akla dere, çay, ırmak gelir. Bunlar yer üstünde bulunduğu için herkes tarafından biliniyor ve akarsu denince akla da bunlar geliyor. Ancak bunun bir de yer altında olanları var. Yeraltında bulunan suların bir müddet yer kabuğu altında hareket etmesi ve bulduğu çatlaklardan yeryüzüne çıkması durumu söz konusudur. Bunun da başlıca sebebi yağışın toprak tarafından emilimidir. Toprağın emdiği su bazen eğim doğrultusunda hareket edebilmektedir. Özellikle yamaçlarda bu durum görülebilmektedir. Örneğin Paşapınarı'nı düşünelim. Palandöken'in zirvesinde eriyen kar zamanla yamaç boyunca akmakta, bu akışkanlık da süreklilik arz ettiği için toprak altında mesafe kat ederek Paşapınarı'nın bulunduğu yerden yeryüzüne çıkmaktadır. Bu sayede de göze ve çeşmeler oluşmaktadır.
Yeraltındaki bu su hareketleri bazen de yerin derinliklerine doğru oluşan çatlaklar boyunca olmakta ve magmaya doğru hareket eden su, ısınıp basınçlı bir şekilde yeryüzüne çıkmakta, bu oluşumdaki sıcak suların ısı değeri de oldukça fazla olmaktadır. Bu yapıdaki sıcak su kaynaklarına gayzer ismi verilmektedir. Bu tarz sıcak su kaynaklarından ülkemizde bulunmamaktadır. Bunun da sebebi ülkemizde aktif volkanizmanın bulunmamasıdır.
Bunun dışında bir de fay hattında bulunan yer altı suları vardır. Bu sular, fay hattındaki hareketliliğe bağlı olarak ortaya çıkan enerjiyle ısınır ve yeryüzüne bu şekilde çıkar. Bu çıkan sular da ılıca- kaplıca tarzı sıcak su kaynaklarını oluşmaktadır. Ülkemizdeki sıcak su kaynakları bu grupta yer almaktadır. Yeraltı suları bakımından dünyada yedinci sırada yer almamız da genel anlamda fay hattı üzerinde yer almamızla alakalıdır.
Erzurum'dakaplıcaların fazla olmasının sebebi de yine bu durumdur. ZiraErzurum, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde yer almaktadır. Aktif fay hatlarının üzerinde yer alan bölgelerimizde de sıcak su kaynakları bulunmaktadır. Fay hattı üzerinde yer alan Horasan (Hızırilyas), Köprüköy (Deli Çermik), Pasinler (Pasinler Kaplıcaları), Uzun Ahmet (Uzun Ahmet Kaplıcası), Erzurum Ovası (Akdağ, Yeşilyayla, Köse Mehmet), Aziziye (Ilıca); Bingöl tarafındaki fayda Çat [Kaplıca(Hölenk), Çimenözü (Hamzan- Hamzalar)], Tekman [Yiğitler (Meman)]; Olur'daki kaplıca da diğeridir.
Çat ve Tekman'daki kaplıcalar birinci derece deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. Diğer kaplıcalar ise ikinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadırlar. Bunun doğal sonucu olarak da Çat ve Tekman'daki kaplıcaların su sıcaklığı diğerlerinden daha fazladır.
Önümüzdeki haftalarda Erzurum'un kaplıcalarını sizlere tanıtmaya çalışacağım. Ancak bu hafta sizlere bu konuyla ilgili ilginç gelebilecek bir çalışmayı tanıtarak bu kaplıcaların Erzurum açısından önemini anlatmaya çalışacağım. Aslına bakarsanız çok fazla şahsi gözlem ve çalışmalarımdan vermeyip geçmişte yapılmış olan bilimsel çalışmalardan birinin raporlarını sunacağım.
ER-VAK (Erzurum Kalkınma Vakfı) bu sene temmuz ayında geleneksel "Sultan Sekisi Toplantısı"nı yaptı. Her sene bir konuyu şehir gündemine getirip uzmanlarınca bilgi verilmesini sağlayan ve bu vesileyle şehirde uzun vadeli bir çalışma yapılmasına vesile olan ER-VAK, bu sene de şehir gündemine "Sağlık Turizmi"ni getirdi. İşlenen konu öyle basit bir konu değildi. Yapılan çalışmaErzurum'u sağlık açısından bölgede bir cazibe merkezi haline getirmeyi amaçlıyordu. Panel şeklinde olmuştu toplantı ve konuşmacılar birbirinden değerli isimlerdi. Prof. Dr. Durkaya Ören moderatörlüğünde yapılan panelde; Aziziye Belediye Başkanı Muhammet Cevdet Orhan "Termal Turizm", Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Fazlı Erdoğan "Erzurum'da Sağlık Turizmi ve Sağlık Turizminin Mevcut Durumu", Atatürk Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdulkadir Koşan "Sağlık Turizminin Sektördeki Yeri ve Önemi", İhracatı Geliştirme Merkezi'nden Uzman Murat Işık "Ekonomi Bakanlığı'nın Sağlık Turizmi Teşvikleri" ve Atatürk Üniversitesi Organ Nakli Eğitim Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gürkan Öztürk "Organ Nakli" konularıyla ilgili sunum yaptılar.
Panel oldukça verimliydi, herkes kendi alanıyla ilgili noktalarda bilgiler verdi. Ancak benim çalışma alanlarımdan biri Kaplıcalar olduğu için Sayın Muhammed Cevdet ORHAN'ı özellikle dinledim. Daha sonra da Aziziye ilçemizdeki kaplıcayı bizlere gezdirdiler. Liseyi Ilıca'da Öğretmen Lisesinde okumuş olan ben, yapılan çalışmaları görünce Cevdet Bey'in kaplıca konusunda tabiri caizse çağ atlattığını gördüm. Zira bizim okuduğumuz yıllarda kaplıcalar iğrenç durumdaydı.
Olur'da da Merhum Belediye Başkanı RüstemPOLAT'ın çok gayretli çalışmaları olmuştu. Kırşehir'den Avusturya'ya kadar birçok yeri gezmiş ve Olur'daki kaplıcayı ilçeye kazandırmak için elinden geleni yapmıştı. Nitekim başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.
Horasan' da HızırilyasKaplıcası'nı da tesisleştirdiler ama gerisi gelmedi.
Köprüköy'de Deliçermik'te çamur banyosu yapmanın cilde çok olumlu etkiler bıraktığı ispatlanmışken tesisin durumu beni üzmektedir. Hem tanıtım yapamıyorlar hem de eksikleri tamamlayamıyorlar. Köprüköy'ün kalkınmasında en büyük rol burada olacaktır. Hatta kalkınmanın lokomotifini kaplıca oluşturacakken buna önem verilmemesi insanı hayrette bırakıyor.
Pasinler ise halen daha yerinde saymaya devam ediyor. Lalezar isminde bir yer açılmıştı, FETÖ ile bağlantıları sezildiği için kamulaştırıldı. Güzel bir tesis yapılmış, eğer kullanılabilirse bölgeye çok güzel katkılarda bulunabilecek bir çalışma olmuş. Devletin kontrolüne geçmesi de işin başka bir güzelliği. İnşallah Pasinler Belediyesindeki tesisler gibi olmaz.
Diğer kaplıca potansiyellerini de tek tek sizlere tanıtacağım, Allah'ım nasip ederse.
Bu hafta çalışmamı bu su kaynaklarının içerikleri üzerine yoğunlaştırmayı tercih ettim. Önümüzdeki haftalarda da bunların tanıtımlarını yapmaya gayret edeceğim.
Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum: 1973 ve 1974 yıllarında (imkanın az bilimin ve bilme aşkının yoğun olduğu zamanlarda) iki kitap çıkmış:
Birincisi Merhum Prof. Dr. Zeki BAŞAR Hoca'nın Cumhuriyetin 50. Yılına armağan ettiği (Kitabın kapağında bu ifade yazar.), Ankara'da Sevinç Matbaası'ndan çıkmış olan "Erzurum İlinde Şifalı Sular / Yerleri, Genel Durumları, Nitelikleri" isimli kitabı. Zeki Hoca, o zaman doçentmiş ve o zamanın hocalarındaki vatan sevgisini, heyecanını iliklerine kadar yaşamış. Cumhuriyetin 50. yılının mutluluğunu yaşamakve yaptığı bilimsel bir çalışmayı cumhuriyete armağan etme gibi bir inceliği göstermiş. Vatana bilim hediye etmek ne kutsal bir duygudur. Darısı yeni kuşağın başına, diyelim.
İkinci eser ise Dr. Mustafa ÖZDEMİR tarafından kaleme alınmış. 1974 yılında Erzurum'da Atatürk Üniversitesi Basımevi'nden çıkmış olan eserin ismi "Erzurum ve Civarında Şifalı Sayılan Suların Fiziko- Kimyasal Analizleri ve Sağlığa Etkili Özellikleri". Mustafa Hoca kaplıca niteliği taşıyan yerleri tek tek gezip numuneler almış ve kimyasal özelliklerini incelemiş. En sonunda da hangi suyun hangi hastalık için kullanıldığını/kullanılabileceğini tek tek yazmış.
O dönemdeimkanların azlığını, yol şartlarını vb.durumları bugünle kıyaslarsak şimdi bilim yapmanın daha kolay olduğunu, yapılabilecek projelereödenek bulmanın, projelerin hayata geçirilmesinin daha kolay olduğu günümüzde, yapılan çalışmaların sayısını ve niteliğini gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla uzatmadan Mustafa Hocanın raporlarıyla satırlarıma son veriyorum.