Bir Pamuk tarlası misali, gökyüzünü kaplayan bulutlarından yaptığı yatağını serdikten sonra, geçip üzerinde miskin miskin uyuklayan güneş, kaç gün oldu, başını kaldırıp ta bir bakmadı ki, aşağıda ne oluyor, ne bitiyor diye. Allah'tan beyaz bulutların aydınlığı var da, insanlar yollarını bulup, işlerine devam edebiliyor.
Uyuşukluğundan olsa gerek, ha bire esneyip duruyor. O esnedikçe, yeryüzünde fırtınalar, poyrazlar etrafı kasıp kavuruyor. Günler oldu, bir Allah'ın kulu güneşin yüzünü görmeyeli. Hava soğuk! Erzurum kara yer açıyor, tabiat donmuş, güneş uyuşuk, insanlar ise üşüyüp duruyor. Saatler geçiyor; gün boyu uyuklamaktan bıkmayan güneş, yeryüzünü aydınlatan bulutları çekip üzerine yorgan yapıyor. Her yer zifir karanlık. İyide, ay nerede? O da kaç gecedir görünmüyor!
Her şey donuyor ve insanlar üşüyor. Fakirler, bir gün ama bir gün doğacağına inandıkları güneşin umuduyla birbirlerine iyice sokulduktan sonra, sobalarının yandığını hayal ederek uykuya dalıyorlar.
Güneş uyuyor? Ay nerede, kim bilir? Gönül fakiri zenginler sahte güneşlerinin yaydığı karanlıklara bulanmış halde uzun ama daracık sokaklarda kendilerini arıyorlar. Gönül zengini fakirler, yanan bir sobanın hayali ve bir gün doğacak güneşin umuduyla uyuyorlar.
Herkesin karanlıkta üşüyerek uyuduğu saatlerde, bir gecekonduda uyumak üzere olan küçük bir çocuk! On yaşında küçük bir kız çocuğu. Yüreği umut dolu, güneş gözlerinde cıvıl cıvıl parıldıyor. Ay ise saçlarının lülesinde hoş bir toka olmuş sallanıyor. Annesi eski bir yazmasının sağlam kalan yerinden kestiği parçayı kızına başörtüsü diye bağlamıştı. Yıldızlar ise bu yazmanın etrafında pul pul boncuk olmuş yanıyor.
Önceleri: "Allah'ım nafakamızı çıkaracak bir iş bulmayı babama nasip eyle! Anneme sinirleri için sabır, sekiz çocuğuna bakması için kuvvet ver! Okula giden kardeşlerime zihin açıklığı, bana da yeni defter, yeni kalem, yeni çanta, yeni önlük, yeni? yeni? Amin Allah'ım" diye dualarını bitiremeden uykuya dalan çocuk, kaç gecedir dualarını bile değiştirmişti.
Meslek edinmeyerek, gündelik işlerde kazandığı parayı kahvede harcayan babasına, yoksulluğunu bahane ederek çocuklarına yeterince sevgi ve ilgi göstermeyen annesine, okul sonraları ödev dahi yapamadan ayakkabı boyamaya çıkan kardeşlerine ve bu durum da kendisi için ettiği duaların kabul olmayacağını bildiğinden, böyle dua etmekten vazgeçmişti artık.
Yaşı on olmuş; kabul olunacak dua ile olunmayacakları biliyordu artık. Ve kaç gecedir hep: "Allah'ım, güneşin uyumadığını bulutlar çekildiğinde görüneceğini biliyorum. Kar toprağı besliyor, bunu da biliyorum. Namusuyla, aklıyla, vicdanıyla çalışan kullarının hem midesini hem yüreğini doyurduğunu da. Hak etmedikleri işlere sırf torpilli diye atanan yöneticilerin memlekete en az bölücü teröristler kadar zarar verdiklerini de anladım artık. Sen beni vicdanımdan ayırma Yarabbi! Sen beni diliyle değil, yaptığı hayırlı işlerle vatanına hizmet eden "SAMİ"mi kullarından eyle Yarabbi! Ya fakirliğimle namerde muhtaç eyleme, ya da vereceğin zenginlikle gerçekten ihtiyacı olan fakir fukaraya gönül koymadan iyilik eden kullarından eyle Yarabbi! Yüreğimdeki sevgiyi, merhameti ve iyilik duygularını hiç eksiltme, aksine artır ki, çoluk çocuğuma, konu komşuma; din, dil, ırk ve renk ayrımı yapmada memleketimin tüm insanlarına bolca verebileyim Yarabbi! Ne haram parayı ne de hakkım olmayan işi nasip eyle Yarabbi! Vatanımın birliğini, dirliğini bozacak kim olursa olsun, ellerine fırsat verme Yarabbi! Elbet yarın güneş doğacak, bahar gelecek, çiçekler açacak. Vatanımı da cennetten bir bahçe gibi bereketli nimetlerinle yeşert Yarabbi! Amin!(?)"
Yazarın duası:
"On yaşındaki çocuğun vicdanı ve aklı kadar akıllı eyle bizleri Allah'ım! Âmin!(?)"