Seçim arifesindeyiz. Doğal olarak şehrin sorunlarını, ihtiyaçlarını, geleceğe yönelik umutlarını konuşuyoruz, tartışıyoruz.
Bu aşamada özellikle adaylarımızın şehrin geleceğine yönelik açılımları önem taşıyor…
***
Haberlerden takip etmeye çalışıyorum. Adaylarımız genel gündemin etkisiyle ‘yüksek siyaset’ denizlerinde de kulaç atıyorlar. Ancak şehrin geleceğine ilişkin projeler üzerinde de duruyorlar.
***
Şehrin gelecek on yılı, yirmi yılıyla ilgili temel konularda fikirler üretip, bunu seçmenle paylaşmak belediye başkanı adaylarımızın önceliği olmalı.
Mesela, yerel istihdam sorunlarına kafa yormalılar, buna ilişkin bir şeyler söylemeliler.
Hayvancılık ve gıda sanayisinin gelişimi için özgün fikirleri atmalılar ortaya, ‘Erzurum’u hayvancılık merkezi yapacağızzzz’ çok çiğnenmiş sakızından öte...
Aday dostlarımızın hepsinin sosyal belediyecilik, temel alt yapı sorunları ve “şehri zenginleştirme” vizyonu hususunda kendilerine özgü, tutarlı, sürdürülebilir planları, en azından hayalleri elbette vardır, bunları ayrıntılarıyla anlatmalılar seçmene…
***
Ne zaman Erzurum’un ekonomik dönüşüm ihtiyacından, şehri zenginleştirme misyonundan bahsetsek…
Önümüze devasa sorunlar çıkıyor, bunun farkındayım.
Coğrafi zorluklar, iklimsel çetinlikler karşımıza yüce palandökenler heybetinde setler çekiyor.
“Böyle bir mahrumiyet bölgesinde sanayi olmaz” diyoruz, söz gelimi…
”Büyük yatırımcı buraya gelmez” diye kestirip atıyoruz, mesela…
Ya da “ Yatarım ve istihdam konusunda odak olmak için gerekli altyapıya sahip miyiz ki?” türünden yakınmalara şehir aydını olarak önce biz imza atıyoruz.
Yirminci yüzyılın kalkınma paradigmasıyla uyum gösteren bu gerekçeler, işin doğrusu biraz da işimize geliyor.
Coğrafi kaderin şehrin kaderine nakşettiği bu talihsiz tabloyu, hangi faninin gücü yeter değiştirmeye?
Yüksek bürokrasi ne yapsın, yerel siyasetçi neylesin?
İşin doğrusu, girişimciye günde beş vakit göz kırpıp tebessüm eden coğrafi konum ve iklim bakımından talihli illere göre çok dezavantajımız var.
***
Gelgelelim…
21.Yüzyılın yeni kalkınma anlayışında böyle doğal olumsuzluklar artık ülkelerin, bölgelerin, kentlerin değiştirilemez kara yazgısı olmaktan çıktı.
Bunun elbette farkında herkes, dünyanın yeni yaklaşımlarını, uygulamalarını elbette bizden iyi takip ediyorlar siyasetçilerimiz, bürokratlarımız.
Ama bu bilgileriyle amel ediyorlar mı bilmiyorum.
Bundan böyle edecekler mi, göreceğiz.
***
Kalkınma yoluna baş koyan şehirlerin yol haritalarında şu sektörlerin altı kırmızı kalemle çizilmeli.
Çünkü ve mutlaka;
Mikro elektronik, biyoteknoloji, yeni malzeme bilimi, sivil havacılık, telekomünikasyon, robot/takım tezgâhları ve bilgisayar/yazılımı sektörleri, önümüzdeki birkaç on yılda yedi anahtar sektör karşımıza çıkacak.
***
Lester Thurow’un yalancısıyım.
“Head To Head” adlı eserinde yaklaşık olarak böyle diyor, bu konularda otorite olan yazarımız…
Ona göre, bunların hepsi beyin gücü sektörleridir.
Her biri yeryüzünün herhangi bir yerinde konuşlandırılabilir.
Nerede olacakları, gerekli beyin gücünü kimin organize edeceğine bağlıdır.
***
Yazar haklı, bilişim teknolojisi başta olmak üzere, beyin gücünün ön plana çıkacağı, bilgi ekonomisi eksenli sektörler için coğrafi sakıncalardan, iklimsel mahzurlardan artık eskisi kadar bahsedilmiyor.
Hatta doğal kaynaklardan mahrumluk da, ulusları, ülkeleri, şehirleri geri bırakan değişmez kara yazı olmaktan çıktı…
Bilgi, emek ve beyne kucak açan ülkeler, bölgeler ve şehirler dünyanın en ücra köşesinde bile olsalar; gelişim, değişim ve dönüşümün aktörleri arasında yer alabiliyorlar.
Bunun sayısız örneği var.
***
Söz gelimi, Japonlar dünyanın en iyi çelik endüstrisine sahip; oysa ne demir cevherleri var ne de kömürleri.
Kalitesiz ve pahalı yerli üretime bağımlı kalmaktansa kalite ve fiyatın en iyi olduğu yerden ihtiyaçlarını satın alıyorlar.
Sonuçta doğal kaynaklar rekabet denkleminin yegâne temeli olmaktan çıkıyor.
Sahip olmak zenginliğin garantisi olmadığı gibi, sahip olmamak da zenginliğe engel teşkil etmiyor; Japonya sahip olmadığı halde zengin, Arjantin sahip olduğu halde zengin değildir…
***
Erzurum’un parlak geleceğini inşa etmeye can baş koymuş “Laptoplu dadaşlar”, dünyanın önde gelen iktisatçılarından Profesör Lester Thurow’un bu önemli değerlendirmelerini not etmeliler.
***
Birçok yazımızda ısrarla Üniversitemize yeni bölümler önerirken… Teknokent’ten…
Arge’den hararetle söz ederken…
Erzurum’a “Küresel kent” rolü biçerken…
Thurow’un genelde mümkün gördüğü hususları biz özelde Erzurum için hayal etmişiz.
Erzurum’u “Beyin gücü sektörleri için odak şehir yapabilir miyiz?” sorusuna, beynimizin bir köşesinde sürekli ve ısrarlı cevaplar aramalıyız bence.
Özellikle de şu seçim atmosferinde.
Değerli adaylarımız, gündelik genel ülke gündemini elbette dikkatle takip edecekler.
Temel ülke meselleri hakkında görüşleri, analizleri, değerlendirmeleri elbette olacak.
Ama seçim gezilerinde, ev toplantılarında, TV programlarında öncelik vermeleri gereken mesele ‘şehrin yerel kalkınma seferberliği’ olmalıdır.
Hemşehrilerimiz, dikkat ve merakla liderlerini ibadet şevkiyle takip ediyorlar.
Onların nutuklarını su gibi içiyorlar.
Sabah akşam tespihat özeniyle bu söylemleri tekrarlayıp duruyorlar.
Öyleyse adaylara düşen ‘yerele ağırlık vermek’ olmalı, değil mi?