Sömürgeciliğin doğuşundan itibaren günümüze kadar süregelen bir güç savaşı vardır. Bu güç savaşı özellikle zengin enerji kaynaklarına sahip toprakların paylaşımı konusunda yaşanmaktadır. Dünyada süper güç olduğunu iddia eden devletler, gerekse terör grupları, enerji odaklı bir strateji izlemektedirler. Bu basit bir açıklamayla geçiştirilecek tesedüf değildir.
Yaşanan çatışmaların, uluslararası siyasi krizlerin perde arkasına baktığımızda da enerji faktörü karşımıza çıkmaktadır.
Enerji üretiminde öncelikli olarak petrol, doğal gaz, kömür gibi milyonlarca yıllık bitki ve hayvan fosillerinden elde edilen kaynaklar kullanılır. En çok kullanılan kaynak petroldür.
Günümüzde fosil yakıtların, yani petrol, doğalgaz ve kömürün kullanım oranı %87'dir. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları ise oldukça düşük seviyelerdedir.
Petrol ve doğalgaz rezervleri içinde en çok paya sahip ülkeler Ortadoğu ülkeleridir. Ortadoğu'nun huzur bulamayışı, Batı destekli terör örgütleri tarafından kuşatılışı tam da bu nedendendir. Sömürgeci batı terör örgütleri eli ile Ortadoğu coğrafyasını sömürmekte halk'a ve yönetimlerede piyon örgütler üzerinden ayar vermektedirler.
Bilindiği gibi petrol ve doğalgaz en önemli birincil enerji kaynaklarıdır. Petrol ve doğalgaz rezervlerinin dünya üzerindeki bölgesel dağılımı daha detaylı incelendiğinde, 2013 sonu verilerine göre petrol rezervlerinin dağılımında en büyük yüzdenin %48 ile Ortadoğu'da olduğu, Ortadoğu'yu %19 ile Orta-Güney Amerika izlediği görülecektir.
Türkiye de enerji kaynakları açısından çok önemli bir konuma sahiptir. Dünya üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %72'lik bölümü coğrafyamızda bulunmaktadır. Türkiye, bu jeopolitik konumu itibariyle pek çok önemli projede yer almaktadır.
Enerji zengini Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ülkeleri ile Avrupa'daki tüketici pazarları arasında bir "Enerji Koridoru" konumundadır. Türkiye'nin sahip olduğu en eski boru hattı olan Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı, Kuzey Irak'ta yer alan Kerkük petrollerini Batı'ya ulaştırmaktadır.
Sanayi Devrimi, 18 yy. ikinci yarısında İngiltere'de başlayıp hızla Avrupa ve Amerika'ya yayılarak tüm dünyaya enerjinin, uygarlıkların devamı için vazgeçilmez bir unsur olduğunu göstermiştir. Güçlü bir devlet olmanın yolunun enerji sorununu çözmekten geçtiği düşüncesini oluşturmuştur. Geçerlilik kazanan bu düşünce ile eğer bir devlet enerji sorununu çözebiliyorsa, ekonomik anlamda belli bir gücü elde etmiş demektir. Ekonomik anlamda güçlü olan ülkeler de dünya siyasetine yön veren ülkeler olacaktır.
1. ve 2. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri de bir nevi enerji savaşı olan kömürden petrole geçiş ve sömürgecilerin rekabetidir.
Sömürgeciliğin enerji kaynaklarıyla ilişkisini anlayabilmek için sömürgecilik tarihine daha detaylı bakılabilir. 15. ve 16. yüzyılda elde ettikleri askeri teknoloji ile birlikte başka kıtalara yayılmaya başlayan Avrupalılar, bu bölgeleri kelimenin gerçek anlamıyla "sömürmeye" başlamışlardır.
Özellikle müslüman halklara karşı çok büyük bir zulüm gerçekleştirilmiştir. Bu zulüm 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar açık bir şekilde yapılmıştır. 20. yüzyıldan itibaren de gizliden gizliye devam etmektedir.
Dünya üzerindeki en büyük sermaye egemeni olan ABD, bu konumunu sürdürmek için büyük bir çaba göstermektedir. Bu amaçla Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerine doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etmektedir.
Bilindiği gibi yeryüzündeki kıymetli ve çıkarma maliyeti az olan enerji kaynaklarının büyük bir kısmı Ortadoğu'da yer almaktadır. Dünya petrol rezervinin 3'te 2'si de buradadır. Bu nedenle Ortadoğu, şu anda bütün dünyadaki güç odaklarının yakın ilgi duydukları bir bölge konumundadır.
ABD kitlesel silahların yayılmasını önlemek gibi zahiri bir sebebi öne sürmüş. Irak üzerine büyük bir askeri harekat düzenleyip Saddam rejimini ortadan kaldırmıştır. Oysa BM'nin silah denetçileri Irak'ta kitlesel imha silahlarının olmadığını açıklamışlardır. Amerika'nın bir taraftan Irak'a harekat için Körfez'e askeri yığınak yapması, diğer taraftan da silah denetçilerini bu ülkeye göndermesi kamuoyunu aldatmaya yönelik olmuştur. ABD'nin Ortadoğu'ya demokrasiyi getirmek istemesi kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.
ABD'nin 11 Eylül sonrası El-Kaide ile Irak arasında bir bağlantı kurmasının da sağlam bir dayanağı yoktur. Irak'a yapılan harekâtın ana sebebi ''petrol''dür.
Suriye'de ise İsrail, ABD ve AB ülkeleri bir tarafta; İran, Rusya ve Çin öteki tarafta olmak üzere bir savaş yaşanmaktadır. Bu karşı karşıya gelişin asıl sebebi yine enerji kaynaklarının paylaşımıdır. Yoksa Suriye'de yaşanan insanlık dramı ve Müslümanlara karşı yapılan katliam hiç önemli görülmemektedir.
Bugün Suriye'de ya da Irak'ta yaşananlar; Başta petrol ve doğalgaz olmak üzere enerji kaynakları ve onların ulaşım güzergahını kontrol için yapılan bir savaştır. Türkiye'de güzergah üzerinde ekonomisi güçlendikçe kendi milli politikalarını üreten, mazlumlara kucak açan, sömürgecilerin terör örgütleri eli ile yaptıkları oyunları bozan, maskeleri düşüren bir ülke olduğu için hedef konumadır.
Irak petrolleri: Türkiye'nin Irak Kürt özerk bölgesi ile pazarlıklarının uzun zamandır sürdüğü bilinmektedir. ABD'nin Irak merkezi yönetimi üzerinde çözümü kolaylaştırıcı etkileri olması beklenirken tam aksi bir tuttum izlemiştir.
TANAP projesi (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi): Azeri gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşımayı amaçlayan bu projede Türkiye, %30 paya sahiptir. Başlangıçta yıllık 16 milyar metreküp doğalgaz sevkiyatı yapılacak; 10 milyar metreküpü Avrupa'ya, 6 milyar metreküpü ise Türkiye'ye olacaktır. İlk safhasının 2018'de tamamlanması öngörülmektedir.
İsrail-Güney Kıbrıs doğalgazı: Doğu Akdeniz'de bulunan bu doğalgaz Avrupa'ya ulaştırılamamıştır. Öncelikle Kıbrıs sorununun çözümü ve İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi gerekmektedir. Sorunlar aşıldığı takdirde hem Ortadoğu hem Avrupa'ya büyük bir zenginliğin ulaşacağı açıktır.
Ayrıca rus doğal gazının taşınmasında Rusya ve Türkiye anlaşmaya varmış durumdalar.
Bütün bu gelişmeler birlerinin kabusu olmuş. Bu gelişmelerin ardından malum maşa örgütler PKK, FETÖ, DAEŞ top yekün Türkiye'ye savaş açmışlardır.
Enerji savaşıyla silahlanma yarışını iç içe düşünmek gerekir. Silah sanayinde lider ülkelerin fabrikalarında sabah akşam silah üretilmekte, sonunda artık stoklanamayacak kadar fazla sayıya ulaşılmaktadır. ABD, sayıları 200 kadar olan, dev silah ve petrol şirketlerinin kontrolündeki bir ülkedir. Stokları boşaltmak için yeni pazar ihtiyacı doğmaktadır. Üretilen yeni roketleri, yeni bombaları deneyecek yeni sahalar aranmaktadır. Bölgede terör örgütlerinin kullandıkları silahlara bakıldığında bu örgütleri destekleyen ülkeler aslında ayan beyan ortadadır.
Üzerlerine bomba atılan da, şehit edilen de Müslümanlardır. Düşen bombalar sonucu yıkılanlar da camiler ve Müslüman evleridir. Irak'ın bindir uğraşla, milli servetiyle yaptığı binalar tekrar yerle bir olmaktadır. Irak ve Suriye ise şehirlerini yeniden inşa etmek için petrolünü kendilerini bombalayan ülkelere satacak durumdadır.
Batılı halkları Müslüman halklardan üstün gören zihniyetin değişmesi gerekmektedir.Hangi ırktan olursa olsun tüm insanların sahip olduğu haklar eşittir. Hiçbir ırk, diğer bir ırkın haklarını sömürme yetkisine sahip değildir. Müslüman ülke topraklarını sömürmeyi tek çözüm göstermek, hiç insani ve samimi değildir.
Ortadoğu'da oynanan oyunu sizlere bilgim ölçüsünde dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalıştım.
Coğrafyamızda sömürü düzeninin devamı için sınırlar yeniden, piyon örgütler üzerinden çizilmeye çalışılırken, oyunları bozmaya çalışan tek Ülke Türkiye...
Bu yolda millet olarak herkes üzerine düşeni yapmalı. Fikri olan eli kalem tutan yazmalı, düşünen konuşmalı ve hepimiz bir tek duaya amin demeliyiz. Devletimizin ve fedakarca ülkesi için çarpışan aslanlarımızın safında yerimizi almalıyız.
Her şey birlik, beraberlikle tam bağımsız'' Türkiye'' İçin...