28 Şubat postmodern darbesi ile ilgili paylaşımları okurken zaman tünelinden geçip o karanlık iklime hevessiz bir yolculuk yaptım.
Uzun MGK toplantıları, malum medyanın bin yıl yüzünü kızartmaya yetecek kirli manşetler, bazılarınca kutsal metin muamelesi çekilerek iştahla uygulanan apoletli bildiriler resmigeçit yaptı hatıralarımda. Ama
asıl bunlar değil o darbe ikliminin zihnimdeki klasör kapakları.
Ne zaman 28 Şubat bahsi açılsa gözümün önüne yıldırım hızıyla o vakitler jandarma bölge komutanı olan tuğgeneralin gazetelere yansıyan küfürden beter, ayıptan öte müptezel açıklamaları geliyor. Normal bir hukuk devletinde, vasat bir demokraside böyle bir münasebetsizlik aklın havsalanın alacağı şey midir? Anında azli gerektiren bu olay karşısında devlet sağır, hukuk kör olmuştu o günlerde.
Bu ve benzeri hezeyanları işittiğim de bazı omuzların, taşıdıkları şerefli yıldızları kirlettiğini düşünmüştüm.
15 Temmuzda milletin tepesine bomba yağdıran zombilerin hıyaneti bu düşüncemin sağlaması oldu.
Zihnime mıh gibi çakılan paslı manzaralardan bir diğeri de dönemin başbakanı Prof Dr. Necmettin Erbakan Hocaya reva görülen davranışlar idi. Hâlâ düşündükçe kederlenirim. Devlet adabı ve sorumluluğu ile tepkisini şakaklarından damlayan birkaç damla tere emanet eden dönemin başbakanının mekânı cennet olsun.
Darbelerin dedesi 27 Mayısta olduğu gibi arkalarına sermayeyi, medyayı alarak meşru iktidarı deviren demokrasi düşmanı darbecilerin bugün yerinde yeller esiyor. Başta merhum Menderes ve diğer darbe mağdurları milletin gönlünde ebediyen yaşayacak.
28 Şubat için 'En kısa ayın en karanlık günü' ifadesini kullanan bir dostum sözünü şöyle tamamlamıştı: "Kesin inancım şudur, artık böyle kara, karanlık günlerimiz olmayacak, bunu izin vermeyeceğini milletimiz 15 Temmuzda ispatladı." Ben de aynı düşüncedeyim. Bin yıl sürecek olan darbe ruhu değil, 'egemenlik milletindir' ilkesidir. Bundan böyle darbeye yeltenenlerin hevesi kursağında kalacak; Millî irade payidar olacak.