Haber Girişi : 21 Ağustos 2015 00:39

EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ: BİRLİK VE BERABERLİK

EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ: BİRLİK VE BERABERLİK
Ülkemizdeki en büyük ve acil sorunların başında birlik ve beraberlik içinde yaşama bilincini yeniden kazanmak ve yaşamak gelmektedir. Birlik olmadan dirlik sahibi olmak mümkün değildir.
Tarih şahittir ki; birlik içinde hareket eden toplumlar başarılı olmuş, adalet dağıtmış, medeniyet kurmuştur. İç ve dış sebepler yüzünden bölünen, parçalanan toplumlar ise kısa sürede dağılmış, tarih sahnesinden silinerek yok olup gitmiştir.
Bugün İslâm dünyasının birlik ve beraberlik sorununu etraflı bir şekilde masaya yatırması ve ciddi bir muhasebe yapması gerekmektedir.
Peki, birlik nasıl sağlanır? Birlik ve beraberliğin dayandığı temel ilkeler nelerdir? Ortak bir dünya görüşü, insan anlayışı ve ahlâk olmadan birlik sağlanabilir mi? Birlik, tektiplik demek olmadığına göre, farklılıklarımızı kucaklayarak "çokluk içinde birlik" hedefine nasıl ulaşabiliriz?
İslâm'da birlik ve beraberliğin temeli tevhid'dir. Tevhid, Hakk'ın ve hakikatin bir ve tek olduğunu idrak ve ikrar etmektir.  İnsanî ve sosyal düzeydeki birlik ve beraberliğin temeli, tevhid ilkesidir. 
Âlemde gördüğümüz ahenk ve düzenin temelinde Cenab-ı Hakk'ın mutlak birliği vardır. Bu birlik ilkesi olmasa, şüphesiz âlemde fesat olur, düzen diye bir şey kalmazdı. Nitekim Kur'an-ı Kerim bu ilkeyi açık bir şekilde ortaya koymaktadır:
"Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar bulunsaydı, yer ve gök (yani bunların düzeni) kesinlikle bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir" (Enbiya, 22)
Tevhid ilkesi, İslâm inancının temelidir. Bu ilke aynı zamanda Müslüman toplum düzeninin de temel taşıdır. Bu sebeple Kur'an Cenab-ı Hakk'ın mutlak birliği üzerinde ısrarla durur ve bizi şirke karşı uyarır: "İlâhınız tek bir ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O rahmandır, rahimdir." (Bakara, 163). O sadece bir kavmin yahut milletin değil, bütün insanların ilâhı, yaratıcısı, rahmet ve mağfiret kaynağıdır.
Yaradılış âleminde gördüğümüz çokluk, Cenab-ı Hakk'ın yaratma kudretinin muazzam tecellilerinden biridir. Varlıkları, insanları, yeri ve gökleri farklı farklı yaratmak suretiyle Mutlak Sanatkâr, sanatının en güzel örneklerinden birini vermiştir. Ve bütün bunları, "eşref-i mahlukat" olan, yani yaratılmışların en şereflisi kabul edilen insanın hizmetine sunmuştur. 
Tevdih ilkesi olmadan çokluğu anlamlandırmak mümkün değildir. Aynı ilke, insanî ve toplumsal düzen için de geçerlidir. Birbirinden farklı dilleri, milliyetleri, cinsiyetleri, kültürleri olan insanlık âlemine baktığımızda muazzam bir çeşitlilik görürüz. Bu çeşitliliğin anarşiye ve kaosa/kargaşaya dönüşmesini engelleyen, insanlık vasfına bir ahenk, düzen ve bütünlük kazandıran da yine tevhid, yani birlik ve beraberlik ilkesidir. 
İslâm ülkelerine baktığımızda çok renkli bir tablo görürüz. Türk'ü, Kürd'ü, Arab'ı, Fars'ı, Hintli'si, Maley'i, Bosnalı'sı, Afrikalı'sı ile İslâm ümmeti bir çiçek bahçesine benzer. Her bir çiçeğin rengi, kokusu, endamı farklıdır. 
Aynı şekilde İslâm medeniyeti, Fas'tan Endonezya'ya, Anadolu'dan Hindistan'a, Arabistan'dan Orta Asya'ya ve Balkanlara kadar muazzam bir çeşitlilik gösterir. Mimarî tarzları, şehir düzenleri, kılık kıyafetleri, dilleri, mutfakları, yerel örf ve adetleri ile dantel gibi örülmüş bir mozaik çıkar karşımıza. Fakat bütün farklılıkları "İslâm medeniyeti" yahut ümmet başlığı altında toplamımızı sağlayan derin bir birlik, beraberlik, bütünlük ve ahenk vardır.
Cenab-ı Hak biz insanları, tek, münferit varlıklar olarak değil, başka insanlarla etkileşim içinde yaşayan toplumsal varlıklar olarak yaratmıştır. Âlemde tek başına olan bir insanın, insanlık vasfını tam manasıyla hayata geçirmesi mümkün değildir. 
İnsanlar ve toplumlar arasındaki farklar da ilâhi hikmet ve rahmetin bir tecellisidir. Bu farklılıklardan birini alıp mutlaklaştırmak, yüceltmek ve başkalarına karşı bir üstünlük gerekçesi olarak kullanmaya kalkışmak İslâm'ın ruhuna aykırıdır ve ancak bölünme, fitne ve çatışmaya neden olur.
Kur'an-ı Kerim bu ilkeyi de net bir şekilde ortaya koymuştur:
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haberdar olandır" (Hucurat, 13)
Farklılıkları bir zenginlik, ilâhi bir lütuf kabul ederek, aynı yüce idealler etrafında kenetlenmek gerekir. Farklılıkları inkâr ve reddetmek ne kadar yanlışsa, onları mutlaklaştırarak işi kavmiyetçiliğe ve ırkçılığa vardırmak da o kadar yanlış ve tehlikelidir.
İslâm dünyasının ve Müslüman milletlerin bugün birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Zira birlik olmadan dirlik olmaz.

Yazımızı merhum Mehmet Akif'le bitirelim:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; 
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. 
Allah Türkiye'mize birlik ve dirlik versin.

Etiketler : nihani
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.