Fakat babasının adını hep yanlış yazdılar!!!
Adı tarihe geçen Nene Hatun bir semboldür ve başımızın tacıdır fakat onun yanı sıra ilimizin tarihinde yer almış nice Nene Hatunlarımız var. Ama bunları ne anlatan ne öğretenimiz var. Bir kişiye takılıp kalmak, araştırıp soruşturmadan sadece duyduklarımız ile ileriye dönük bir şeyler konuşmak kolayımıza geliyor herhalde.
Merak ediyorum toplumuzdan kaç kişi Erzurumlu Fatma SEHER hanımı tanıyor, Nerede yaşamış, nerede ölmüş, kimi kimsesi var mıdır? Bunların hiç birini bilmeyiz öğrenmeye de gayret etmeyiz..
Milli mücadele döneminde cepheden cepheye koşan ve üsteğmenlik maaşını Kızılaya bağışlayan "Kara Fatma" lakaplı Erzurum/Aşkale/Çay Köylü Fatma Seher Erden Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığında yatıyordu. Oradan yol geçti, oldukça fazla sayıda mezar tahrip oldu. Şans Kara Fatma’ya da vurdu ve mezarı kayboldu. Geçtiğimiz hafta Erzurumlu Fatma Seher’in nam-ı diğer KARA FATMA’nın hayatını elinden geldiğince araştırıp kitaplaştıran, ayaklarının altına cennet serildiği müjdelenen yegane varlığın kadın olduğunun bilincinde olan Yazar İlknur BEKTAŞ’ın girişimleri ile Türk Kızılay’ı tarafından Kasımpaşada anıt mezar yapıldı. Kaç Erzurumlu o Anıt Mezar’ın açılışında bulundu. Neredeydi hemşeri dernekleri, vakıfları…
Törende konuşan Kara Fatmanın (büyük bir ihtimal ile evlatlıklarından birinişn çocuğu) 5. kuşaktan torunu olduğunu söyleyen Orkun Kuşlu ise, Kara Fatmanın torunu olmaktan dolayı şeref duyduğunu söyledi. Şimdiye kadar sen nerdeydin, ben olsam utancımdan gitmezdim ?
Kızılay Gen. Müd. Ahmet Lütfi Akar : "Orduya çavuş olarak katılan bir kadının üsteğmen aldığı emekli maaşını Kızılaya bağışlaması son derece anlamlıdır. Bu anıt mezarı yaptırmakla hem tarihi bir şahsiyeti anmış ve mezarını anıtlaştırmış, hem de vatandaşlarımızı bu konuda bilgilendirmiş olduk." Dedi.
Oldum olası, şehirleri bir insan hayatı ile şehri eş değer tutarım. İnsan hayatı ile şehrin ömrünü elbette karşılaştırmak oldukça güç de olsa, şehrin tarihî mirasını, kültürel değerlerini dünden yarına taşıyamamak, yaşayanların en büyük ayıbıdır.
Şehirleri şehir yapan insanıdır. O insanların inançları, kültürleri, tarihleri yani kısacası medeniyetleri o şehri şehir yapar. Kişi, yaşadığı şehre bir değer katmışsa o şehrin adamıdır, yoksa şehirle bir alakası olduğu düşünülemez. Yemiş, içmiş, yaşamış ve hak vaki olmuş ölmüştür. Bu kadar… Şehir,her yönüyle insanın eseridir, insanının ilgisine, sevgisine dayalı bir ruhun yansımasıdır.
Şehirlerin girişinde mezarlıkların yer alması, gelenek- göreneklerimizde, adet –törelerimizde inancımızda genel kabul görmektedir. Her canlının ölümün hatırlamasının esas alındığı bu plânlama sanki son dönemlerde ortadan kaldırılmak istenmekte yeni mezarlıklar şehirle ilgisi-alakası olmayan alanlarda kurulmaktadır. Ölüsüne saygı göstermeyenin dirisine saygı göstermesi düşünülebilir mi? Hele elin Avrupa’sın da gördüğümüz mezara saygı ve itinadan bizim mahrum oluşumuz, şehri şehir yapan değerlerimizi gittikçe yitirdiğimizin birer numunesidir.
Tarihi mekânlarda yer alan mezarların kitabelerinin kırık hali, mezarların bakımsızlığı, iki kuşak önceki babalarımızın-annelerimizin isimlerinin, doğum ve vefat tarihlerinin nakşedildiği kitabeleri okuma acizliğimiz, ruhlarına okuduğumuz Fatiha Suresi’nin manasını idrakten mahrum oluşumuz geçmişle her türlü bağı kopartmanın işaretidir.
Ceddinin mezar taşını okuyamayanların, geleceği okumaları düşünülebilir mi? “Medeniyet” derken kör aklın tapındığı teknolojiyi esas alanların kapital dine kul olduğu söylenebilir mi söylenemez mi? Maneviyatı olmayan insanlara güven olur mu.
Geçmişinin mezarlarını tanımıyorsak, “Hayır nasıl yapılır ve dua nasıl edilir?” bilmiyorsak, geçmişimizde ve bu gün vefat edenlerimizi tanımıyorsak bu vebali nasıl ödeyeceğimizin cevabını aramalıyız. Bu değerleri yaşatmak zorunda olduğumuzun bilincine varmazsak kimseye de değil kendimize nasıl güvenebiliriz.
KARA FATMA KİMDİR?
Kara Fatma yani Fatma Seher, Erzurumun Aşkale ilçesi Çay Köyünde dünya geldi ve milli mücadele savaşında bir Türk Kadını olarak kahramanlıklarıyla yer aldı. Kara Fatma eşi Binbaşı Derviş Bey’in şehit olmasından sonra akrabalarından oluşan bir müfreze oluşturdu. Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal ile görüşüp savaşta yer almak isteğini söyledi. Savaş sırasında orduda çeşitli görevler alan Kara Fatma, İstiklal Harbinde 300 kişilik birliğe komuta etti. Savaş sonrasında İstanbula yerleşen Kara Fatma devletin kendisine bağladığı maaşın tek kuruşuna dokunmadan hepsini Kızılaya bağışladı ve 1955te Darülacezede hayata veda etti.
Bu bilgileri Erzurum’la hiç alakası olmayan Araştırmacı-Yazar İlknur Bektaş’ ın yazdığı KARA FATMA isimli kitapta bulabilirsiniz.
BENİM YILLAR ÖNCE ULAŞTIĞIM BİLGİLER;
Aslına bakarsak Aşkaleli olması dolayısı ile Kara Fatma’yı ben veya benim gibi eli kalem tutan bir Erzurumlu yazar yazmalı idi. Ama biz o kadar vefalı ve düşünceli değiliz. Ben bizzat şahsımı diyorum. Ben de vefa olsaydı hemşerimi ben araştırır ben yazardım. Sadece ben miyim bu kahraman kadınımıza vefasızlık yapan, bakın şimdi o tarihlerde Rıfkı Salim Burçak, Bahadır Dülger, Sabri Erduman, Rıfkı Topçuoğlu, Zeki Çavuşoğlu, Şevki Erker, Abdülkadir Eryurt, Hamit Şevket İnce, Hasan Numanoğlu, Cemal Önder ve Esat Tuncel Erzurum mebusları idiler. Ama, Kara Fatma için Kars milletvekili Tezel Taşkıran ve Rize Milletvekili İzzet Alçal teklif veriyor ve onların teklifi ile 1954 yılının son aylarında maaş bağlanıyordu. Ne hikmet ise böyleyiz işte, geçmişte ve bugün…hepimize yazıklar olsun.
Fakat İlknur Bektaş’ın kitabında bulunmayan bazı bilgiler bende mevcut. Sevgili Bektaş beni aradığında bu bilgileri yazdığım defterimi bulamadım, elimde olan bilgileri gönderdim. Geçen ay Ankara’ya gittiğimde orada ki evimizin temizliği sırasında çatı katına nasıl gittiğini bir türlü anlayamadığım meşhur doküman çantalarımın birini karıştırırken defterimi buldum.
Bu bilgiler hiçbir yerde yoktur ve haliyle yayınlanmamıştır. Hala sağ olan Kara Fatma’nın amca oğlu Seyyaf Kaygılının (nam-ı diğer Seyyaf Hafız) kızı Hulkiye Himoğlu’ndan ve erkek kardeşi Aşır Karakaş’tan bizzat alınmıştır. (2009)
Bunlar, Ergemansurlu Delioğullarından Pehlül ve Abdullah isimli iki kardeşin torunları. Pehlül Dede’nin Hacer, Seyyaf, Ayşe, ve Dursun isimlerinde çocukları, kardeşi Abdullah’ın da bir kızı var o da Fatma. Yani Kara Fatma ve babasının adı ABDULLAH’ır, ne aşiret Reisi Yusuf Abdal, ne İbrahim Yahya,ne Ayvazların Mehmet’in oğlu. Ne Dervişlerden, ne o, ne bu.
Hulkiye Hanımın ve Aşır Karakaş’ın dedeleri Pehlül Kaygılı, Pehlül dedenin kardeşi Abdullah’ın kızı da daha sonra kahramanlıkları ile tarihe geçecek olan Kara Fatma. Hulkiye Hanımın babası Seyyah Beyin amcakızı olan Kara Fatma Hulkiye Hanımlara dolayısı ile “hala” gelmektedir.
Hulkiye hanımın ve dolayısı ile Kara Fatma’nın sülalesi Mısır’dan gelme Delioğullarıdır. Aşkale’nin Ergemansur şimdiki adı ile Çay Köyüne yerleşmişler. Hatta Deli Ahmet Paşa’nın köyde ki misafir odasında sefere çıkan komutanlardan birisinin tüm zevatı ile üç gün konuk olduğu söylenirdi. Hatta giderken Deli Ahmet Paşa’ya bir cepken hediye ettiğini çocukluğumuzda duyardık. O komutan Deli Ahmet Paşa’ya birkaç mısra ile teşekkür etmiş;
Ağaları var Mısırlı
Evleri var hasırlı
Sağ olsun Ergemansırlı
Bizi üç gün eyledi.
Hulkiye hanım’ın Kara Fatma ile hatırası da var. “ Altı-yedi yaşlarındaydım. Dere mahallesinde ki evin önünde oynarken bir atlı geldi. Dedem evin önünde ki binek taşında oturuyordu, hemen kalktı karşıladı. İçeri geçtiler. Ben erkek zannetmiştim. Meğer Fatma Hala imiş. Dedemden Babam Seyyaf’ı istemiş. “Bunu bana ver oğul edeyim” demiş. Dedem gülmüş, olmaz demiş. Geldiğinde yanında Cumhur adında bir çocuk vardı. Evlatlığı olduğunu söylemişti. Kendisinin hiç çocuğu olmamıştı. Sigara içmesi buralarda o devirde hoş karşılanmayan bir durumdu ama o erkek gibi giyinip erkek gibi hareket ettiği için garipsenmiyordu.”
(Bu sülalenin Delioğulları olarak lakabı Aşkale ve çevresinde hala devam eder, fakat soy adı olarak Kaygılı,Gaygılı ve Karataş diye üçe bölünmüştür.)