Zaman zaman kendi kendimize çuvaldız da batırırız iğne de
Çünkü eleştiri yoksa inkişaf da yok.
Ferdi planda da bu böyledir, cemiyet hayatında da
Boşu boşuna Nobel Vakfının kapısında at nalı iriliğindeki puntolarla şunu yazmamışlar:
Burada aynı düşünen iki kişiden biri fazladır.
Eleştiri, insanı inşa eden taşıyıcı sütunlardan biridir.
Fikir insanı ve şair Namık Kemal şöyle bakmış bu
meseleye: Barika-i efkârdan mukaddeme-i hakikat doğar.
Yani fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar. Ben de büyük şair gibi düşünüyorum.
Eğer, bir düşünce ve görüş ön yargıdan ve körü körüne
inatlaşmadan uzaksa, dinlemeye ve tartışmaya layıktır.
Eleştiri de bu minval üzeredir.
Yeter ki, içerisinde hakaret, iftira, istiskal, tahkir ve tezyif
olmasın.
(Gerçi yargı hayatımızda çoğu zaman savcılar bu tahkir ve tezyif meselesini günün siyasi ve içtima-i şartlarına göre mütalaa etmişlerdir ve etmeyi de sürdürmektedirler ama
)
Her milletin gündelik hayatında olduğu gibi bizim
toplumumuzda da müspet ve menfi taraflarımız mevcut.
Bugünlerde neredeyse ülkenin yegâne meselesi haline
gelen sosyal medyadaki umumi manzara, ne yazık ki
cemiyet hayatımızın menfi tarafını gözler önüne seriyor.
Lakin aynı toplumda birbirinden güzel hasletler de dipdiri
duruyor, yaşıyor ve yaşatılıyor.
Misal; arkadaşlık
İstisnalar hariç, siz arkadaşı olmayan bir insan gösterebilir misiniz bana?
Yahut da sizin arkadaşlarınız bir gün hayatınızda aniden çıkıp gitseler, nasıl biçare kalıp o gün tükenmez misiniz?
Dostluğu ve arkadaşlığıyla her zaman onur duyduğum, Hakan Yılmaz, namı diğer bizim Kral Hakan, naif ve bir o kadar da münevver bir insandır. Tahsil hayatını Amerikada geçirmesine rağmen Amerikancı olmayan yerli ve milli bir Erzurumlu
Dün whatsapptan bir mesaj gönderdi bana
Arkadaşlığın ehemmiyetini veciz biçimde anlatan bir hikaye eşliğinde
Ben de sözü daha fazla uzatmadan sevgili Hakan kardeşimin o güzel hikâyesini beğeneceğiniz umuduyla sizlerle
paylaşıyorum
ARKADAŞ...
Eski Türklerde cengaverler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa vererek ok atarlarmış.
Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş.
Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKATAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dili-mize yerleşmiş ve bugün güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuştur.
Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar.
Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar;
-Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada?
Demiş
Arkadaşlık cevap verir:
-Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...
Hiç bir zaman arkadaşsız kalmamanız dileğiyle...
Bu hafta ulusal arkadaşlık haftası.
Arkadaşlarına onları ne kadar düşündüğünü göster!
Bunu tüm ARKADAŞ olarak düşündüklerine gönder,
Kavgayı,
Bir yaprağın üzerine yazmak isterdim
Sonbahar gelince yaprak kurusun, dökülsün diye
Öfkeyi,
Bir bulutun üzerine yazmak isterdim
Yağmur yağınca bulut yok olsun diye
Nefreti,
Karların üzerine yazmak isterdim
Güneş açınca karlar erisin diye
Dostluğu,
Ve sevgiyi,
Yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim
Onlarla birlikte büyüsün
Bütün dünyayı sarsın diye
Sonsuza dek arkadaş kalmak dileği ile...
Tüm arkadaşlarım, iyi ki varsınız..❤